Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Kategori: Kıssadan Hisse (page 2 of 22)

Mutluluğu sende bulan senindir ötesi misafir

“Mutluluğu Sende Bulan Senindir, Ötesi Misafir” Başlıklı Kitap İncelemesi

Hakan Mengüç Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir Kitabı

1. Hayatın Sırları ve Mutluluğu Keşfetmek

“Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir” adlı kitap, hayatın anlamını ve huzuru keşfetmeye birbirinden sıcak ve yüreklere dokunan hikayeler sunuyor. Kaybettiğin her şeyin, bazen daha hayırlı bir şekilde geri döneceğine dair güçlü bir umut mesajları veriyor.

2. Zamanla Değişen Kayıplar ve Kazançlar

Hepimiz zaman zaman eksiliriz, ama aslında hiçbir şeyi kaybetmeyiz. Kaybettiğimizi sandığımız her şey, başka suretlerdeki kazançlarımız olarak geri dönerler eninde sonunda. Hayatın bu döngüsü, bizi sürekli olarak gelişmeye ve öğrenmeye yönlendirir.

3. Hayatın Sürprizleri

Hayat, adil ve incelikli hesaplarla doludur. Saniyeler sonra ne olacağını bilmeden, yıllar sonrasının planlarını yapıyoruz. Ancak, hayat her zaman sürprizlerle doludur ve bu sürprizlerle karşılaşmak, bize yeni deneyimler ve bilgelik sunar.

4. Manevi Şifa: Derin ve Samimi Hikayeler

“Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir” kitabı, karşılaştığın zorluklarda sana manevi bir şifa sayılabilecek, derin ve samimi hikayeler içerir. Bu hikayeler, yaşadığımız deneyimler ve duygular aracılığıyla bizi daha iyi anlamaya ve başkalarına yardımcı olmaya teşvik eder.

5. Kalbinde İyilik Biriktirenlerin Yolu Açıktır

Unutma, kalbinde iyilik biriktirenlerin yolu daima açıktır. İyilik, hayatımızın merkezinde olduğunda, karşımıza çıkan fırsatlar ve deneyimlerle daha başarılı ve mutlu bir yaşam süreriz.

hakan mengüç'ün "mutluluğu sende bulan senindir ötesi misafir" adlı yeni kitabı

Hakan Mengüç’ün Rehberliğinde İçsel Huzur ve Mutluluğa Yolculuk

Dünya çapında besteleri ve kitapları ile tanınan Hakan Mengüç, Türkçede sekiz kitabı bulunan başarılı bir yazardır. Besteci ve müzisyen de olan Mengüç’ün kitapları 11 dile çevrilmiştir. “Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir” kitabıyla, Mengüç insanlara umut, ilham ve manevi rehberlik sunarak, hayatın karmaşık döngülerini anlamalarına yardımcı olmaktadır.

Bu kitap, okuyucularını içsel huzur ve mutluluğa ulaşmalarında rehberlik eden derin ve samimi bir yapıya sahiptir. Hakan Mengüç’ün eşsiz anlatımı ve samimi hikayeleri sayesinde, okuyucular hayatlarının her anında kendilerine güç ve ilham kaynağı bulabilecekleri bu eserle tanışacaklar.

Fiziksel Çekiciliğin İnsanların Algılama, Yargılama ve Davranışları Üzerindeki Etkisi

2010 yılından bu yana, zaman zaman yazılarımda kararlarımızın etkileyen, farkında olmadığımız bilinçaltı süreçlere dair bilgiler paylaşıyorum. Bu bağlamda, bu yazıda sizlere, fiziksel çekicilik ve iknanın, kararlarımız üzerindeki etkisini inceleyeceğiz. Amacım, bu yazıyı okuduktan sonra daha bilinçli kararlar alabilmeniz ve fiziksel çekiciliğin sizi yanıltmasına izin vermemenizdir.

İnsanların Fiziksel Çekicilik Algısı Davranışlarını Nasıl Etkiler?

Fiziksel çekicilik, insanların bir kişiyi değerlendirirken dikkate aldığı önemli bir faktördür. Araştırmalar, fiziksel olarak çekici olan kişilere karşı insanların daha olumlu bir tutum sergilediğini ve onların sözlerine daha fazla inandığını göstermektedir.

İşletme alanında yapılan birçok araştırma, fiziksel olarak çekici kişilerin daha başarılı olduklarını göstermektedir. Örneğin, bir restoranda fiziksel olarak çekici olan bir garson, daha fazla bahşiş alabilir. Aynı zamanda, çekici bir kişinin bir iş görüşmesinde daha fazla olumlu tepki aldığı ve işverenlerin gözünde daha yetenekli ve nitelikli olarak algılandığı da gözlemlenmiştir.

Sosyal ve kişisel ilişkilerde de, fiziksel çekicilik etkili olabilir. Bir araştırmada, çekici bir kişinin bir gruba katıldığında daha fazla ilgi gördüğü ve daha çok kabul edildiği ortaya konmuştur. Ayrıca, fiziksel olarak çekici olan kişilerin daha popüler olduğu, daha fazla arkadaşa sahip oldukları ve sosyal ortamlarda daha fazla dikkat çektikleri de gözlemlenmiştir.

Ancak, fiziksel çekicilik tek başına yeterli değildir ve diğer faktörlerin de etkisi dikkate alınmalıdır. Örneğin, güvenilirlik, otorite ve konuşmanın içeriği gibi faktörler, inanma ve ikna etmede de etkili olabilir.

Fiziksel Çekiciliğin Güven, Etkileşim ve İnanma Konularındaki Etkisi

Bu durum, fiziksel çekiciliğin insanların algıları ve sosyal etkileşimleri üzerinde önemli bir etkisi olduğunu gösteren çeşitli araştırmalarla desteklenmektedir. Fiziksel çekiciliğin güven, etkileşim ve inanma konularındaki etkisi şu şekilde açıklanabilir:

  1. Halo Etkisi: İnsanların fiziksel olarak çekici kişilere güvenme ve onların sözlerine inanma eğilimleri, “halo etkisi” adı verilen bir psikolojik fenomenle ilişkilendirilebilir. Bu etkiye göre, insanlar çekici buldukları bir kişiye daha olumlu nitelikler atfederler ve bu kişinin daha dürüst, zeki ve güvenilir olduğuna inanma eğilimindedirler.

Örnek: İş görüşmelerinde, işverenlerin çekici adayları daha yetenekli ve başarılı olarak değerlendirdiği gözlemlenmiştir.

  1. İlk İzlenim: Fiziksel çekicilik, insanların birbirleri hakkında hızlı ve otomatik değerlendirmeler yaparken önemli bir rol oynar. Çekici olan kişiler, genellikle daha güvenilir ve olumlu değerlendirilir.

Örnek: Siyasette, seçmenlerin fiziksel olarak çekici adaylara daha fazla güvendikleri ve onların politikalarına daha fazla inandıkları tespit edilmiştir.

  1. Sosyal Başarı: Fiziksel çekicilik, sosyal başarı ve popülerlikle ilişkilendirilir. İnsanlar çekici oldukları için başkaları tarafından daha fazla kabul gören ve beğenilen kişilere daha fazla güvenir ve onların sözlerine daha fazla inanır.

Ancak, bu eğilimler genellemelerdir ve her durumda geçerli olmayabilir. .

İnsanlar, Fiziksel Olarak Çekici Kişilere Daha Fazla Güvenir ve Onların Sözlerine Daha Fazla İnanır

Araştırmalar, insanların fiziksel olarak çekici kişilere daha fazla güvendiklerini ve onların sözlerine daha fazla inandıklarını ortaya koymaktadır. Bu durum, çekicilik algısının insanların algılama, yargılama ve davranışlarını nasıl etkilediğini göstermektedir.

Örneğin, işverenlerin gözünde fiziksel olarak çekici olan kişiler, daha nitelikli ve yetenekli olarak algılanabilirler. Bu nedenle, işverenler bu kişilere daha fazla güvenerek, onların söylediklerine daha fazla inanabilirler. Bu durum, iş hayatında çekici kişilerin daha fazla başarı elde etmesine yardımcı olabilir.

Fiziksel olarak çekici kişilerin, bir konuda yapılan sunumlara daha fazla ilgi çektiği ve dinleyicilerin daha fazla ilgi gösterdiği de tespit edilmiştir. Bu durum, dinleyicilerin çekici kişilere karşı daha olumlu bir tutum sergilemelerinden kaynaklanabilir.

Ayrıca, çekici kişilerin, diğer insanlarla olan sosyal etkileşimlerinde de daha fazla başarı elde ettikleri gözlemlenmiştir. Örneğin, çekici özelliklere sahip bir kişinin, bir karşılaşmada daha fazla yardım aldığı ve daha fazla sempati gördüğü tespit edilmiştir.

Son Söz

Fiziksel çekicilik, insanların ikna edilmesinde önemli bir etkiye sahip olsa da sadece fiziksel çekiciliğe dayanarak karar vermek kesinlikle yanıltıcıdır. Bir kişinin görünümünden ziyade, savunduğu fikirlerin mantıklı ve gerçekçi olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Fiziksel çekiciliğin sizi etkilemesine izin vermemelisiniz.

Kararlarınızı, objektif ve mantıklı bir şekilde ele alarak vermeniz gerekmektedir. Duygusal tepkilere kapılmadan, detaylı bir analiz yaparak karar alınması son derece önemlidir. Unutmayın ki, alacağınız kararlar uzun vadede hayatınızı şekillendirebilir ve bu nedenle bilinçli bir şekilde karar vermeniz önemlidir.

Konuyla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler için önerdiğimiz kaynaklar ve kitaplar:

Aşağıda paylaştığım kitaplar, fiziksel çekicilik ve insanların algıları üzerindeki etkisi konusunda daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olabilir. Her kitap, konuyu farklı açılardan ele alarak, çekicilik, güzellik ve insan davranışları arasındaki ilişkileri keşfetmenize olanak sağlar.

  1. “Beauty Pays: Why Attractive People Are More Successful” – Daniel S. Hamermesh Bu kitap, çekici insanların iş dünyasında ve sosyal hayatta nasıl daha başarılı olduğunu inceleyen araştırmalara dayanarak, fiziksel çekiciliğin insanların başarıları ve algıları üzerindeki etkisini ele alır.
  2. “Survival of the Prettiest: The Science of Beauty” – Nancy Etcoff Nancy Etcoff, bu kitapta güzellik ve çekicilik kavramlarının evrimsel ve biyolojik temellerini ve bu kavramların insanlar arasındaki sosyal etkileşimlere nasıl yansıdığını incelemektedir.
  3. “The Halo Effect: … and the Eight Other Business Delusions That Deceive Managers” – Phil Rosenzweig Bu kitap, yöneticilerin iş dünyasında sıklıkla düştüğü yanılgılardan bahsederken, Halo Etkisi’ni de iş dünyasında fiziksel çekicilik, başarı ve algı bağlamında inceler.
  4. “Influence: The Psychology of Persuasion” – Robert B. Cialdini Bu kitap, ikna ve etkileme süreçlerinin altında yatan psikolojik prensipleri anlatırken, fiziksel çekiciliğin insanların ikna edilmesinde nasıl bir rol oynadığına da değinir.
  5. “The Social Animal” – Elliot Aronson Bu kitap, sosyal psikoloji alanında temel kavramları ve teorileri anlatırken, fiziksel çekiciliğin insanların sosyal etkileşimleri ve algıları üzerindeki etkisini de ele alır.

Çok yönlülük

Çok Yönlülük

Her bilgi bütünlük bağlamı içindeyken anlamlı ve işe yarardır. Dünya uzun zamandır spesifik alanlarda uzlaşmayı esas kılarak bir eğitim ve entelektüel kariyer tasarımı yapıyor. Oysa spesifik alanlarda uzmanlaşmak, bir zaman sonra insanı bütünün bilgisinden uzaklaştırıyor, kişi bütüne yabancı kalıyor ve elindeki uzmanlık da bir kısırdöngüye düşüyor. 

Enderun Eğitimi

Mesela Osmanlı’daki Enderun eğitimini hatırla… Son derece bütünseldir. Bütün bilimlere, ilimlere, dillere, alanlara hakimiyet esastır orada. Coğrafyada uzmanlaşırken tarihte de uzmanlaşır, aynı zamanda matematikte de uzmanlaşır, geometride de uzmanlaşır, felsefede de uzmanlaşır, yabancı dillerde de, fende de, edebiyatta da uzmanlaşır Enderun’da eğitim alanlar… Çünkü hepsi bir bütünün içindeyken anlam bulur ve işlerlik kazanır. Tarihte uzmanlaşmayan felsefede derinleşemez mesela… Coğrafyada derinleşemeyen yabancı dillerde derinleşemez. Mesela psikolojik danışmanlık hizmeti verenlerin tarih, antropoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında da derinleşmiş olması gerekir değil mii? Bunlara hâkim olmadan bir insanın psikolojisini düzeltmeye talip olmak eksik müdahale sayılır. Çok yönlü gelişme her zaman daha verimli bir gelişmedir. 

Sadece bir böcek türü üzerine uzmanlaşmış, eğitim hayatını buna ayırmış insanlar var yer yüzünde ancak ekolojiyi bütünsel olarak kavrayamadıkları ya da tanıyamadıkları için ellerindeki bu mükemmel uzmanlıkla yeterince ilerleyemiyorlar, bütünsel olarak bir fayda ortaya koyamıyorlar. Çok garip değil mi? 

Oysa dünya tarihi bilimsel ve kültürel bütün gelişimini hezarfen atalarına borçludur.

Hezarfen Olmak

Ne demektir hezarfen?

Hazar: Bin anlamına gelir.  Fann ise beceri ve hüner anlamındadır. Yani Hezarfen bin hünere sahip kişi, demektir. Günümüz Türkçesinde “çok yönlü insan” diyerek açıkladığımız bir kelimedir hezarfen… 

Çok yönlü bir sanatçı: Da Vinci

Leonardo Da Vinci’yi düşün… Uzmanlığının ne olduğunu sorsan uzunca bir liste koyacaktır önüne. Mucit, ressam, heykeltıraş, yazar, astronom? Matematikte derinleştikçe astronomide derinleşen, bu sayede resimde ve heykeltıraşlıkta gelişen, kusursuzlaşan, çok yönlü bir zekadır kendisi değil mi? 

Sence bütün bu alanlarda derinleşmeseydi, sadece resim yapmaya odaklansaydı, zekasıyla çağları aşan tablolarını yapabiliyor olur muydu? Olamazdı değil mi? Onun tablolarında bilim de var, estetik de var, tarih de var, felsefe de var, matematik de var, astroloji de var… 

Çok yönlü bir neyzen: Niyazi Sayın

Mesela yine çok yönlü bir insandan söz edeyim sana; Kutbun Nayi Niyazi Sayın… Yani neyzenlerin kutbu ve en büyüğü… Kendisi şu an 96 yaşında bir üstat… Kendisiyle tanışma ve ondan feyz alma fırsatını bulduğum için çok şanslıyım. Neyzen Kutbun Nayi de insanın çok yönlü gelişmesinin önemi üzerinde duruyor hala… Hatta yaptığı konuşmalarda bunun gerekliliğinin altını özellikle çiziyor. Ney enstrümanı üzerinde yaptığı icatlarla da bilinen büyük üstat, bu başarısını tabii ki çok yönlülüğüne, başka alanlarda ustalık boyutundaki derinleşmelerine bağlıyor. Öğrencilerine de sadece ney üflemeye takılıp kalmamalarını, başka sanatlarda da becerilerini gelişmelerini öğütlüyor. Başka alanlardaki gelişme ve derinleşmenin onları ney üfleme sanatında akla hayale gelmeyecek şekilde besleyeceğini hatırlatıyor. Kendisi de neyzenliğinin yanı sıra profesyonel bir ressamdır, fotoğrafçıdır, tespih sanatçısıdır, tenis oyuncusudur, ebru sanatçısıdır, marangozdur, oyma sanatı ustasıdır, kuşçudur, çiçek yetiştiricisidir ve ney de yapmaktadır. 

Demem o ki, çok yönlü derinleşme, bütünsel gelişime hizmet eder. Tabii ki bir şartla! 

Nedir o? 

Aşkla Yapmak

Her ne yaparsan yap, kendini sevgiyle ve aşkla o işe adayarak, içtenlikle yap. Âşık olduğun için yap… Çünkü diğer türlüsü maymun iştahlılıktan başka bir şey değil, daldan dala anlamsızca atlamış olursun, boş yere vakit kaybetmiş, enerji harcamış olursun… Onca yorgunluğuna rağmen elinde seni ayakta tutacak hiçbir şeyin kalmamış olur. Her zaman söylediğim gibi burada da bilinç, farkındalık ve zekâ gerekiyor. “Dur bakayım bu işe âşık olacak mıyım?” düşüncesi bir arayış değil, bir kayboluştur.

Ben de hocalarımdan aldığım ilhamla küçük yaşlarımdan beri çok yönlülüğü benimsedim. Ney öğrenirken aynı zamanda piyano da çalışıyordum. Kendi kendime gitar da öğrendim.  Hint müziğine odaklanınca profesyonel olarak bir Hint müzik grubuyla konserlere çıktım, burada harmonium çaldım. Yine bir Hint enstrümanı olan dholak da çalmaya başladım. Bir süre caz müziği de yaptım. Kawali müziği yaptım. Türk Sanat Müziği korolarında ney üfledim. Bunlar müzikteki çalışmalarım tabii ki… Ancak bunun yanı sıra öykü yazarlığı, oyun yazarlığı eğitimleri de aldım. Tiyatro oyunlarında oynadım. Hatta yazdığım bir oyunla ödüle layık görüldüm. 

Bunlar dışında dağcılık alanında da çalışmalarım oldu.  Küçük yaşlardan itibaren Bursa Uludağ’da dağ yürüyüşlerine katıldım. Kaya tırmanışı yaptım. Bir keresinde tırmanırken düşüp ciddi şekilde yaralandım. 

Hayvanlarla çok ilgilendim. Çocukluğumdan beri birçok hayvan besledim. 2011 yılında Güney Afrika’da beyaz aslan ve Bengal kaplanlarının bulunduğu bir kampta kaldım. 

Profesyonel olarak bisiklet sürdüm. Bisikletle uzun yolculuklar yaptım. Sonrasında motor ehliyeti aldım. Motorla dağ köylerini gezdim, uzun yolculuklar yaptım. Farklı kültürlere ve inanışlara sahip insanlarla yolculuk ettim. Hindu, Budist, Ateist, Anarşist, Musevi, Hristiyan… Neredeyse her dinden ve kültürden bağlı olduğu inanç sisteminin ateşli savunucularını evimde misafir ettim, ben de kendilerinin evlerinde konuk oldum.

Issız alanlarda çadır kurdum, doğada yaşam denemeleri yaptım. Otostopla yolculuklar gerçekleştirdim ki bu yolculuklarımdan birini “Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir” adlı kitabımda yazdım. 

Dünyanın pek çok ülkesini imkansızlıklar ve maddi zorluklar içinde dolaştım, son on yıldır da seminerlerim sayesinde gezdim. Karate, Taekwondo, Tai Chi Chuan, Chi Gong gibi Uzakdoğu sporları yaptım. Halen aynı iştahla ve aşkla yeni deneyimlere ve bilgilere merak duymaya devam ediyor. 

Geçen yıl dört farklı milletten dört arkadaşımla bir araya gelip eski bir arabayla tam yedi ülke gezdik. Hiçbir yerde önceden organize edilmiş bir otel rezervasyonumuz yoktu.  Çoğunlukla ev kiralama yöntemi ile yöre halkının evlerinde ya da köylerindeki butik otellerde kalmayı tercih ettik. Bazen otel bulamadık arabada dinlenerek devam ettik seyahatimize. Farklı milletlerden küçük bir arkadaş grubu olarak saatler hatta günler süren sohbetler yaptık, hayatlarımızı anlattık, kültürlerimizden söz ettik, topraklarımızı konuştuk, yolculuklarımızı, deneyimlerimizi paylaştık. Elbette bütün bu deneyimler bize çok şey kattı, pek çok alanda ilham kaynağı oldu. Kaleme aldığım kitaplar da, eğitimlerim de, seminerlerim de hep bu deneyimlerden edindiğim bilginin ve duygunun ilhamını içerir. 

Çok yönlü insanlara ihtiyacımız var

Çok yönlü insanlara ihtiyacımız var. Medeniyet de, sanat da, bilim de, felsefe de, siyaset de bu insanlar sayesinde gelişecek, birlik ve birlikte üretme, birlikte gelişme bilincinin inanıyorum ki dünyaya çok katkısı olacak. 

“Bir alan seç ve orada uzmanlaş” dayatması, aslında uzmanlaştığın tek alana da yabancılaştırır seni bir süre sonra. Beslendiğin kaynakları zengin tutmanı öneririm. Çünkü ancak o zaman elindeki mükemmel uzmanlıkla bütüne nasıl fayda üretebileceğine karar verirsin ve eminim bunun bir yolunu da bulursun. 

19 Mart 2023 / İstanbul

HMGLA

HM Genç Liderler Akademisi

Hakan Mengüç kendini başkalarına katkıya adadı. Özellike 25 yaş altındaki gençlerin ücretsiz eğitimler aldığı HM Genç Liderler Akademisini kurdu. 30 ilde lise ve üniversite öğrencilerine ücretsiz seminerler verdi. Online seminerler ve yüz yüze çalışmalardan 3000’den fazla genç ücretsiz olarak yararlandı.

Her hafta online olarak 25 yaş altındaki gençler çarşamba akşamları Türkçe ve perşembe akşamları İngilizce seminerlere ücretsiz olarak katılabiliyor. Ayrıca İstanbul’daki akademide gençler gönüllü eğitmenlerden hem okul dersleri konusunda hem de kişisel gelişim, liderlik, felsefe, sanat ve müzik eğitimlerini ücretsiz olarak alabiliyorlar.

25 yaş altındaki gençler ücretsiz çalışmalar hakkında bu numaradan bilgi alabilirsiniz: 0 (533) 059 48 92

Gençlere hangi alanlarda katkı sağlıyoruz? 

1- Kişisel gelişim: Bu eğitim gençlerin sağlıklı bir yaşam tarzı, hedef belirleme ve özgüven kazanma gibi konuları öğrenmelerini sağlar.

2- Matematik ve sayısal beceriler: Bu temel beceriler gençlerin okul ve iş hayatında başarılı olmalarını sağlamaya yöneliktir.

3- Sanatsal beceriler; Müzik eğitimleri, şan eğitimleri ve diğer sanatsal alanlarda aldıkları eğitimler gençlerin duygusal zekalarının gelişiminde ve sanatsal becerilerinin gelişiminde önemli bir rol oynar.

4- Bilgisayar ve teknolojik beceriler: Bu beceriler gençlerin dijital dünyada kendilerini ifade etmelerine ve iş bulmalarına yardımcı olur.

5- Sosyal beceriler: Bu beceriler gençlerin iletişim kurmalarını, empati kurmalarını ve işbirliği yapmalarını öğrenmelerini sağlar.

6- Mesleki eğitim: Gençlerin kariyer hedeflerine uygun meslekleri öğrenmelerine veya iş bulmalarına yardımcı olur.

7- Kitap okuma ve değerlendirme etkinlikleri: Gençlerin kitap okuma hevesini arttırmak, kitap analizleri ve kitap okuma saatleri düzenlemek.

Gençlerin geleceği için çalışıyoruz ve onların kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak için ücretsiz eğitimler sunuyoruz. Ancak bunu yapmak için sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Eğitimlerimizin sürdürülebilirliği için katkılarınızı bekliyoruz.

Bize katkıda bulunmak isterseniz bu numaradan ulaşabilirsiniz: 0 (533) 059 48 92

Hakan Mengüç Kıbrıs Ziyareti

Dünya çapında ses getirecek bir projenin temellerini attığımız Kıbrıs ziyaretimizde, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar, Meclis Başkanı Sayın Zorlu Töre ve Turizm Bakanı Sayın Fikri Ataoğlu ile görüşmeler gerçekleştirdik. Ayrıca Girne Amerikan Üniversitesi ve Mindfulness Akademi ile Bellapalis Manastırı’nda “Sufi Müzik Gecesi” Camelot Beach’de “Sabah Meditasyonu” ve değerli eğitmenlerimizle sufi etkinlikler düzenledik. Bu büyük projede bize gönülden destek veren Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Turizm Bakanı ve KKTC Milletvekili, Girne Amerikan Üniversitesi Kurucu Rektörü ve her daim yol arkadaşımız Sayın Serhat Akpınar’a şahsım ve ekibim adına teşekkür ederim.

What is Sufism?

Sufi Academy’s Mission

The Sufi Academy’s mission is to spread teachings on peace, love, oneness and unity all over the world.

At the Sufi Academy, we organize seminars and online certification trainings in Sufism teachings and also offer retreats in many countries.

What is Sufism?

Let’s explore what Sufism is…Sufism is the philosophy of being a good human being. As you may know, the most recognized Sufi is the famous poet Rumi whose poems are used by many writers and have inspired many spiritual teachings.

Sufism might best be explained by his saying “You can be anything in life, but the important thing is, to be a good human” He reminds us that being a good human being is more important than your positions and titles. Being a human means accepting and loving all people equally, regardless of race, color, religion, gender, sexual orientation or language, The Sufis say: “The Creator does not care for the outer form, instead cares for the love within your love.” 

Sufism is the path of love

Sufism is the path of love. Sufism is about love and the heart.  There are so many ways to reach the Creator such as prayers, rituals, nature, meditations and so on and so forth. Sufism offers us the most profound way: a direct connection to the Creator through love.

The core of Sufism is oneness

The core of Sufism is oneness. I believe in the Oneness of Being. We are all part of this great, mysterious and outpouring of love that we call creation. The famous Sufi says “You are not a drop in the ocean; you are the entire ocean in a drop.” 

“You are not a drop in the ocean;

you are the entire ocean in a drop.” 

Everything in creation is an expression of incredible love. Sometimes, we can see this visibly through the nature. Sometimes it’s in poverty and in suffering, where it’s less visible. The Sufis say; “The wound is the place where the light enters you.”

“The wound is the place where the light enters you.”

Last but not least, the Sufis say “Your task is not to seek for love, but merely to seek and find all the barriers within yourself that you have built against it.”

“Your task is not to seek for love, but merely to seek and find all the barriers within yourself that you have built against it.”

You can contact us via whatsapp: +905301534385

Her Şey Üstüne Geldiğinde Orası Kaderinin Değişeceği Yerdir

HER ŞEY ÜSTÜNE GELİP SENİ DAYANAMAYAĞIN BİR NOKTAYA GETİRDİĞİNDE SAKIN VAZGEÇME. ÇÜNKÜ ORASI KADERİNİN DEĞİŞECEĞİ YERDİR

hakan mengüç kamp

Bazen her şey üstüne gelir biliyorum. Dayanamayacağını düşünürsün bir noktadan sonra. Sanki artık son kertedir orası. Tüm varlığınla her şeyden vazgeçmeye hazırsındır artık. Ne umut kalmıştır geriye ne de heves…

Bir yudum su içmeye takatin yok gibi gelir. Dünya sanki sana karşıdır. Bir solukluk refahı bile çok görmüştür. Dert üstüne dert binmiştir. Ne yana baksan dört duvar. Güneş sadece seni aydınlatmıyor. Küsersin hayata… Gücenirsin onca emeğe, iyi niyete ve sevgiye rağmen seni yarı yolda bırakan kaderine. Yüzüne gülmeyen talihine…

Karanlıktır etrafın. Bir adım ötesini bile göremez hale gelmişsindir.  El yordamıyla düşe kalka yürümeye devam etmek istemiyorsundur artık. “Bunu hak etmedim” diyorsundur kendine sürekli…

“Ben bunu hak etmedim.” 

Karanlıkta bir sağanak başlar… dünyanın bütün dertleri toplanıp üzerine yağar adeta ve sen zaten bir kaşık suda boğulmaya razısındır ki zaten. Çabasız, eylemsiz, ümitsiz öylece beklersin. 

Orası sondur senin için. 

Son!

Oysa hatırlasan keşke renkli gökkuşağı sağanak yağmurlardan sonra belirir gökyüzünde. Hatırlasan keşke günün en karanlık saati şafağa en yakın vakittir, güneş kapıda seni beklemektedir. 

İnsanoğlunun en iyi bildiği halde sürekli unuttuğu değişmez kaidelerden biridir bu. 

Gecenin en karanlık saati güneşe en yakın olduğu vakittir. 

Aydınlık artık bir an meselesidir. Ufukta sapsarı bir umut, koyu karanlığı orta yerinden kesip haşmetle yükselmektedir.   

Ve aydınlık neden kutsaldır o an bilir misin? 

Çünkü gece fazlasıyla uzun ve karanlık geçmiştir. 

Şükür neden kıymetlidir o an bilir misin? 

Gözlerin görebildiği halde kör yaşamayı tecrübe ettiğin içindir. 

İnsan en çok ıstırabından şikâyet eder ama bütün mutluluğunu da ıstırabına borçlu olduğunu bilir. Kazanmayı öğrenir kaybettiği için, sevmeyi öğrenir yalnız kaldığı için, omuz vermeyi öğrenir çelmeyle devrildiği için, bağışlamayı öğrenir yorulduğu için, sadakati öğrenir terk edildiği için…

Kahramanlığı hep dışarıda arar insan. Başkalarının hikayelerini dinler, başkalarının zaferlerini izler, başkalarının kahramanlığına hayranlık duyar.  Dışarıya odaklı olduğundan kendi kahramanlık hikayesini ıskalar. 

Kim gibi olmak isterdin belki birçok isim sıralardın. 

“Neden?” Diye sorsam. 

Takdir ederek ve onaylayarak anlatmaya başlardın bana hepsinin zorlu hayat hikayelerini. Yokluktan gelmiştir, kimse ona inanmamıştır ama o inat etmiştir, küçük yaşta yalnız kalmıştır ama hiç pes etmemiştir, çok yeteneklidir, kendini geliştirmek için gece gündüz çalışmıştır, çok düşmüştür ama her defasında ayağa kalkmıştır, haksızlığa uğramıştır ama dönmemiştir yolundan, ihanete uğramıştır ama inandığı şey uğruna verdiği mücadeleye sadık kalmıştır. Ve sonunda senin hikayesine hayran olduğun kahramana dönüşmüştür. 

Şimdi durup bir de kendine bak lütfen. 

Sen hiç mi başarmadın imkansızı? Yapamazsın dedikleri halde yapabildiğin hiçbir şey olmadı mı yani? Tırmanmazsın dedikleri ağaca tırmanmadın mı, sevemezsin dedikleri insanı herkesten çok sevmedin mi, yanarsın dedikleri halde küllerinden doğmadın mı? Hiç mi ihanete uğramadın hiç mi terk edilmedin, hiç mi dışlanmadın, hiç mi yalnız bırakılmadın? Yine de her defasında devam etmedin mi yola? Hiç mi affetmedin kimseyi, hiç mi kucak açmadın mı sana muhtaç kalana? Karnını doyurmadın mı bir sokak kedisinin, Pazar çantasını taşımadın mı bir komşunun, evine bırakmadın mı mahalleden bir arkadaşı, hesabını ödemedin mi işsiz kalan dostunun, hakkını helal etmedin mi vefasızlık eden sevgiliye? 

Bu bir başkasının hikayesi olsaydı eminim hayran olurdun? Ama bu sensin ve kendi hikayene hayranlık duymaktan imtina ediyorsun. Bunlar seni sanki daha az kahraman yaparmış gibi düşünüyor, kendi yürek gücüne, iradene, yeteneklerine ve yaşam sevincine çelme takıyorsun, haksızlık ediyorsun. 

Hayat bir tek seni sevmiyormuş gibi davranmaktan vaz geç artık. Hiçbir şey sana karşı değil… Hiçbir şey sana rağmen değil… Her şey seninle var ve her anın içinde bir anlam gizli…

Bir sufi öğrencisine ustalarının öğretmeye çalıştığı en değerli gönül terbiyesi nedir bilir misin? 

İyi ile kötü arasındaki sınırları kaldırabilmesi… 

İyi tek başına yoktur. Kötü de tek başına yoktur. Bir şey sadece iyi olamaz, sadece kötü de olamaz. Aynı anda hem iyi hem kötüdür. Aynı anda hepsidir ve birdir. 

Olana nereden baktığındır fark yaratan. 

Olanı ne şekilde kabullenip benimsediğindir sonucu değiştiren. 

Sen “Paramı kaybettiğim için battım” dersin. 

Öteki “Paramı kaybettiğim için kazanmayı öğrendim” der. 

Sen “İyi bir ailem olmadığı için başaramadım” dersin. 

Öteki “İyi bir ailem olmadığı için başardım” der. 

Sen “Hep sırtımdan vurulduğum için kimseye güvenmiyorum” dersin. 

Öteki “Hep sırtımdan vurulduğum için kime güvenileceğini öğrendim” der. 

Başımıza gelen her şey durumdur, sonuç değil… Sonucu belirleyen şey durumu ne şekilde ve nasıl algılayıp benimsemeyi tercih ettiğimizdir. 

Mevlana’nın da işaret ettiği şey tam da budur. 

Bazen yorucu ve yıkıcı olabilir senin için. Ama unutma ki hiçbir şey sadece yorucu ve yıkıcı olamaz. Pes ettiğinde madalyonun diğer yüzünü görme şansın yok. Ama hayata şans verdiğinde kaderin de değişmesine izin vermiş olursun. Madalyonun diğer yüzünü yaşamayı da hak ediyorsun çünkü… İyi ya da kötü değil, doğru ya da yanlış değil… Hayat sana sunulmuş bir madalyon ve istesen de istemesen de her şeyin görünmeyen bir yüzü daha var. Yapman gereken tek şey hayata bir şans daha verip madalyonun hak ettiğin diğer yüzünü de yaşamak… 

Çok sevdiğim bir hikâye var… Ne vakit “hayat benden yana değil” diye düşünsem aklıma gelir ve madalyonun bir yüzü daha olduğunu hatırlatır bana. 

İzin verirsen anlatayım; 

Ayaza kesmiş buz gibi bir Aralık sabahıydı. Koydaki balıkçı tekneleri “vira” deyip denize açıldılar yine de. Ancak öğleden sonra öyle büyük bir fırtına koptu ki akşam olduğunda bile hiçbir tekne geri dönmemişti hala.

Kimseleri uyku tutmadı o gece… Sevdiklerinin geri dönmesi için ne yapacağını bilemeyen anneler, eşler, sevgililer ve çocuklar limanda bir aşağı bir yukarı volta atıp ellerini kalplerinde dualar ettiler, gözyaşı döktüler. Bütün bu çaresizliğin ortasında limana yakın kulübelerden birinde yangın çıkmasın mı? Kasabanın erkekleri denizde olduğu için yazık ki yangını kontrol altına alıp söndürmek mümkün olmadı. Kulübe herkesin gözü önünde kül oluverdi. 

Sabah olduğunda uykusuz ve yorgundu herkes… Gözler büyük bir umutla ufka dönüktü hala… Bir ara bir balıkçı teknesi belirdi ufuk çizgisinde. Sonra bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha…

Büyük bir sevinç ve coşku kaplamıştı kasabalıların yüreğini. Balıkçı filosu gittiği gibi sapasağlam geri dönmüştü işte. Ancak aralarında biri ümitsizlik ve acı içindeydi. Dün geceki yangında kulübesi küle dönenen balıkçının karısı… 

“Evimiz yandı!” diye yakarıyordu. Başını ellerinin arasına almış ağlıyordu durmadan.

“Biz mahvolduk! Bittik artık! Evimiz bütün eşyalarıyla yandı! Biz kül olduk artık!”

Balıkçı koca, elini havaya kaldırmış selamlıyordu karısını gülümseyerek. 

“Ağlama kadınım ağlama” diyordu. “Bize o yangını verene şükürler olsun. Yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler yolumuzu bulabildik, bak sağ salim dönebildik sevdiklerimizin yanına.”

Sen yola çık yol sana görünür sesli kitap

Sen Yola Çık Yol Sana Görünür Sesli Kitap

Merhaba sevgili yol arkadaşım, Sen yola çık yol sana görünür kitabının ücretsiz sesli versiyonuna hoşgeldin.

Kitaplarımı daha ilk çıktığı haftasında, kitabı alamayacak durumda olan ve  görme engeli olan arkadaşlarımızın da dinleyebilmesi için elimden geldiğince bölümleri okuyup ücretsiz bir şekilde paylaşıyorum.

Amacım bu toprakların bilgeliğinin her yere ulaşması. Hadi başlayalım. 

Sen Yola Çık Yol Sana Görünür PDF

Hakan Mengüç Kaç Yaşında? Hakan Mengüç Doğum Tarihi

Hakan Mengüç kaç yaşında? Hakan Mengüç evli mi? Hakan Mengüç hangi burç? Hakan Mengüç doğum tarihi?

Hakan Mengüç Doğum Tarihi

Biliyor musunuz internet üzerinde benimle ilgili en çok yapılan aramalar yukarıdaki sorular. Daha sonra Hakan Mengüç kim, Hakan Mengüç kitapları, Hakan Mengüç sözleri, Youtube, Instagram, tiktok vs. geliyor.

İnternette yazan bilgilerin doğru olmadığını söyleyerek başlayabilirim.

Hakan Mengüç Yaşı

“Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır”

Doğum tarihimi neden yazmadım? Çünkü insanların sayılara artık takılmasını istemiyorum. Ruhun yaşı olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Hazır insanlar da merak ediyorlar, ben de bu merakı bir mesaja dönüştürmek istedim :)

Yaşa değil, yaşadıklarımıza odaklanmalıyız. Ülkemizde yaş takıntısı epey yüksek düzeyde. Şunu unutmayalım zaman insanları değil armutları olgunlaştırır. Ve kırkından sonra değil, farkından sonra başlar hayat.

“Kırkından sonra değil, farkından sonra başlar hayat”

Hakan Mengüç Doğum Günü

Madem bu yazıya girdiniz, bari clickbait (tık tuzağı) gibi olmasın.

Doğum günüm: 25 Aralık

Sen Yola Çık, Yol Sana Görünür

Sevgili yol arkadaşlarım altıncı kitabım sen yola çık yol sana görünür, Mevlana’nın vuslat yıldönümü olan 17 Aralık’ta çıkıyor.

Mevlana’nın 21 Kuralı

Kitapta Mevlana’nın 21 Kuralı hikayelerle, sözlerle ve kendi yaşadığım deneyimlerle anlattım.

Sen yola çık yol sana görünür kitabı günümüz insanının sorunlarına, problemlerine Mevlana bakış açısından çözümler sunuyor.

Sen Yola Çık Yol Sana Görünür Önsöz

HOŞGELDİN YOL ARKADAŞIM…

Bu altıncı kitabımı seninle paylaşıyor olduğum için çok heyecanlıyım. Umarım diğer kitaplarımda olduğu gibi bu da hayatına bir fayda sağlar. Ben her cümlemi yazarken “Acaba bu satırlar okuyucumun hayatına bir katkı sağlayacak mı?” diye düşünüyorum ve beni en çok mutlu eden şey de okuyucularımdan gelen “hayatım değişti, hastalığımı sizinle atlattım, bana çok iyi geldiniz” mesajları oluyor. 

Çocukluğumdan beri sufizm ve tasavvufla ilgileniyorum. Bunlar artık benim bir parçam. Tasavvuf felsefesiyle büyüdüm ben ve bu felsefeyle kavrayıp öğrendim hayatı. Çocukluğumdan beri etrafımdaki herkese bu felsefeden söz ettim, bu felsefenin öğretilerini anlattım.

Mevlana’nın binlerce sözü ve yazdığı her satır, artık hafızama kazınmış halde duruyor.

Bir gün oturdum ve Mevlana eğer çağımızın insanları için elzem şekilde lazım gelen 21 tane kural hazırlasaydı, bunlar acaba neler olurdu diye düşündüm ve bu konu üzerine yaptığım derin bir meditasyondan, tefekkürden sonra tam 30 tane kural saptadım. Sonra bunları 21’e indirdim. Her birine günlük hayatın içinden hikayeler ekledim, yeri geldiğinde bilimsel bilgilerle de destekledim. Aylarca süren bir çalışmanın sonunda bu kitap çıktı.

Kitabın su gibi akması ve faydası olması dileğiyle.

Bir kez daha hoş geldin yol arkadaşım.

Anahtar kelimeler: Hakan Mengüç’ün yeni kitabı, sen yola çık yol sana görünür, Mevlana’nın 21 kuralı

Kaybettiğini sandıkların belki de kazandıklarındır

Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme. Çünkü orası kaderinin değişeceği yerdir.

Bazen her şey üstüne gelir biliyorum. Dayanamayacağını düşünürsün bir noktadan sonra. Sanki artık son noktadır orası. Tüm varlığınla her şeyden vazgeçmeye hazırsındır artık. Ne umut kalmıştır geriye ne de heves…

Bir yudum su içmeye mecalin yok gibi gelir. Dünya sanki sana karşıdır. Sıkıntı üstüne sıkıntı, dert üstüne dert binmiştir. Ne yana baksan dört duvar. Güneş sadece seni aydınlatmıyor gib. Küsersin hayata… Gücenirsin onca emeğe, iyi niyete ve sevgiye rağmen seni yarı yolda bırakan kaderine. Belki de yüzüne gülmeyen talihine…

Karanlıktır etrafın. Bir adım ötesini bile göremez hale gelmişsindir.  El yordamıyla düşe kalka yürümeye devam etmek istemiyorsundur artık. “Bunu hak etmedim” diyorsundur kendine sürekli… “Ben bunu hak etmedim.”

Karanlıkta bir sağanak başlar… dünyanın bütün dertleri toplanıp üzerine yağar. Çabasız, eylemsiz, ümitsiz öylece beklersin. Orası sondur senin için. Son!

Oysa hatırlasan keşke, renkli gökkuşağı sağanak yağmurlardan sonra belirir gökyüzünde. Hatırlasan keşke günün en karanlık saati şafağa en yakın vakittir, güneş kapıda seni beklemektedir.

İnsanoğlunun en iyi bildiği halde sürekli unuttuğu değişmez kaidelerden biridir bu.

Gecenin en karanlık saati güneşe en yakın olduğu vakittir.

Aydınlık artık bir an meselesidir. Ufukta sapsarı bir umut, koyu karanlığı orta yerinden kesip haşmetle yükselmektedir.

Ve aydınlık neden kutsaldır o an bilir misin?

Çünkü gece fazlasıyla uzun ve karanlık geçmiştir.

Şükür neden kıymetlidir o an bilir misin?

Gözlerin görebildiği halde kör yaşamayı tecrübe ettiğin içindir.

İnsan en çok ıstırabından şikâyet eder ama bütün mutluluğunu da ıstırabına borçlu olduğunu bilir. Kazanmayı öğrenir kaybettiği için, sevmeyi öğrenir yalnız kaldığı için, omuz vermeyi öğrenir çelmeyle devrildiği için, bağışlamayı öğrenir yorulduğu için, sadakati öğrenir terk edildiği için…

Kahramanlığı hep dışarıda arar insan. Başkalarının hikayelerini dinler, başkalarının zaferlerini izler, başkalarının kahramanlığına hayranlık duyar.  Dışarıya odaklı olduğundan kendi kahramanlık hikayesini ıskalar.

Bazen yorucu ve yıkıcı olabilir senin için hayat. Ama unutma ki hiçbir şey sadece yorucu ve yıkıcı olamaz. Pes ettiğinde madalyonun diğer yüzünü görme şansın yok. Ama hayata şans verdiğinde kaderin de değişmesine izin vermiş olursun. Madalyonun diğer yüzünü yaşamayı da hak ediyorsun çünkü… İyi ya da kötü değil, doğru ya da yanlış değil… Hayat sana sunulmuş bir madalyon ve istesen de istemesen de her şeyin görünmeyen bir yüzü daha var. Yapman gereken tek şey hayata bir şans daha verip madalyonun hak ettiğin diğer yüzünü de yaşamak…

Çok sevdiğim bir hikâye var… Ne vakit “hayat benden yana değil” diye düşünsem aklıma gelir ve madalyonun bir yüzü daha olduğunu hatırlatır bana.

İzin verirsen anlatayım;

Buz gibi bir Aralık sabahıydı. Koydaki balıkçı tekneleri “vira” deyip denize açıldılar yine de. Ancak öğleden sonra öyle büyük bir fırtına koptu ki akşam olduğunda bile hiçbir tekne geri dönmemişti hala.

Kimseleri uyku tutmadı o gece… Sevdiklerinin geri dönmesi için ne yapacağını bilemeyen anneler, eşler, sevgililer ve çocuklar limanda bir aşağı bir yukarı volta atıp elleri kalplerinde dualar ettiler, gözyaşı döktüler. Bütün bu çaresizliğin ortasında limana yakın kulübelerden birinde yangın çıkmasın mı? Kasabanın erkekleri denizde olduğu için ne yazık ki yangını kontrol altına alıp söndürmek mümkün olmadı. Kulübe herkesin gözü önünde kül oluverdi.

Sabah olduğunda uykusuz ve yorgundu herkes… Gözler büyük bir umutla ufka dönüktü hala… Bir ara bir balıkçı teknesi belirdi ufuk çizgisinde. Sonra bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha…

Büyük bir sevinç ve coşku kaplamıştı kasabalıların yüreğini. Balıkçı filosu gittiği gibi sapasağlam geri dönmüştü işte. Ancak aralarında biri ümitsizlik ve acı içindeydi. Dün geceki yangında kulübesi küle dönenen balıkçının karısı…

“Evimiz yandı!” diye yakarıyordu. Başını ellerinin arasına almış ağlıyordu durmadan.

“Biz mahvolduk! Bittik artık! Evimiz bütün eşyalarıyla yandı! Biz kül olduk artık!”

Balıkçı koca, elini havaya kaldırmış selamlıyordu karısını gülümseyerek.

“Ağlama kadınım ağlama” diyordu. “Bize o yangını verene şükürler olsun. Yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler yolumuzu bulabildik, bak sağ salim dönebildik sevdiklerimizin yanına.”

Sevgili yol arkadaşım daima hatırlayalım, “Kaybettiklerimizi sandıklarımız, belki de kazandıklarımızdır.”