Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Kategori: Kıssadan Hisse (page 12 of 22)

Düştüğün Zaman Umudunu, Kalktığın Zaman Kişiliğini Kaybetmeyeceksin

Ekran Resmi 2015-02-12 20.00.21

Bazı anlarda, nerede olduğumu veya kiminle olduğumu fark edemiyorum artık. Kalbimin gürültüsünü duyabiliyorum yalnızca. Koşuyorum beynimin içinde dörtnala, istikametsiz. Start verilip, yarış başladığında da hatalı çıkıştan diskalifiye oluyorum. Burnuma derin bir rutubet kokusu geliyor, denizellikten olsa gerek. Kabataş?ta fünikülere binerken buluyorum kendimi. ? Bir dakika sonra tren hareket edecektir? anonsu geliyor, ardından kapıların kapanış sesi.

Yanıma biri oturuyor. Omzuma dokunuyor. Neden bu kadar düşüncelisin diyor. Sen kimsin diyecek halim yok, yorgunum diyorum. Sağ elimi tutuyor, kalbimin üzerine sımsıkı bastırıyor. Sakinleş biraz diyor. At üstünde şehre girip, on binlerce Romalının beni alkışladığı günler geliyor aklıma. Krallıkları yıktığım, milyonlara korkular saldığım, önümde diz çöküp dua eden yığınların olduğu günler. Sonra ne oldu diyor. Daha fazla ganimet için yaktım, yıktım. Emirler yağdırdım. Zirvedeki gücü elimde tutmak adına, her yeni fikri reddedip kendi adıma kararlar aldım. Ben olduğum için değil de sahip olduğum hazine için büyüdü çevrem. Daha da boğuldum, yapayalnız kaldım diyorum. Peki değer miydi diyor. Seni sevenlere sırt çevirmek, gözlerinin içinde adaleti arayanlara kapıları kapatmak, babanın cenazesine dahi gitmemek sana yakışmış mıydı? İktidar için, güç için, daha fazlasının cazibesine kapılıp, sen olmaktan çıkmaya değer miydi diyor. Değmezdi diyorum. Gözlerimden yaş geliyor. Elleriyle siliyor yaşlarımı. Hava yağmurlu, bak incecik giyinmişsin üstelik hasta olacaksın diyor. Böyle konuştuğunu duydukça annemi hatırlıyorsun diyorum. ? Gelecek istasyon Taksim? anonsu yapılıyor. Hadi annene git diyor. Ve ekliyor; olmak için doğduğun kişi ol, kendin ol.

Eve ne hızda gittiği hatırlamıyorum. Kapıyı açıyor annem, her zamanki gibi sıcacık sarılıyor. Kısa bir sürede en sevdiğim yemekleri yapmış, banyoyu hazırlamış, yatağımın başucuna temiz çamaşır bile çıkarmış. O rahatlatıcı ses tonuyla konuşmaya başlıyor. Şirketlerin çok büyümüştü oğlum, nice ihaleler kazandığın günleri gördüm televizyonda. Rakiplerini bir bir devirmekle kalmadın, işçilerini de aldın. Bu günlerde arabalarını dahi satmışsın. İflas bayrağını çektiğini okudum gazetede. Lakin hala gözlerin ilk günkü gibi gülüyor dedi. Füniküler de yanıma biri oturdu anne onunla konuştum, her şeyin güzel olacağını söyledi bana dedim. Tek kişilik değil miydi o koltuklar oğlum dedi. Ufak bir duraksamadan sonra, göz bebeklerimi daha bir büyüterek haklısın anne dedim. Kendimi dinledim. Yüreğimin iyiye gidecek, sabret deyişini dinledim. İçinde umudu bulan hiç kimse çaresiz değildir. Zifiri karanlıkta ışığa yürüyen hiç kimsenin yalnız olmayacağı gibi dedim, gözlerim yavaş yavaş kapanırken.

Teşekkürler, Hıdır Ferahoğlu

Yaşamdır keyif almayı değerli kılan

Ekran Resmi 2015-02-12 20.03.41

Çocukluğumuzdan beri hepimizin yatağının altında sakladığı bir kutu vardır. Bu kutunun içinde küçüklü büyüklü toplar biriktirir, üzerini örter yatağın altına koyarız. Bu kutu tamamen bize aittir ve kimsenin onlara dokunmasına izin vermeyiz. Bu toplardan birine dokunmak isteyen olursa onu iter ve uzaklaştırırız. Tepkimizin boyutu da toplarınki gibi bazen büyük bazen de küçük olur.

İşte bu toplar hayatımız boyunca biriktirdiğimiz korkularımızdır. Değersizlik korkusu, kaybetme korkusu, sevilmeme korkusu, başarı korkusu, başarısızlık korkusu? Davranışlarımızın çoğunun bilinçli seçimler olduğunu sanırız. Ancak çoğu korkularımızdan kaynaklanır. Mesela kilo vermek istediğimiz için sağlıklı beslenmeyi seçtiğimizi söyleyebiliriz. Bu bilinçli bir karar gibi görünüyor. Peki gerçekten neden kilo vermek istiyoruz? Zayıfken ?kendimize güvenimiz? mi artıyor? Sevgilimiz bizi daha çok mu ?seviyor? yoksa insanların bizi beğeniyor olması bizi daha ?değerli? mi hissettiriyor? Şimdi cümleyi tersten okuyalım. Kendimi yeteri kadar değerli görmüyor muyum ki insanların beni değerli görmesine ihtiyacım var? Kendimi yeterince sevmiyor muyum ki bir başkasının sevgisine ihtiyacım var? Kendime yeteri kadar güvenmiyor muyum ki kendime daha fazla güvenmek için zayıflamaya ihtiyacım var?

Arkadaşlarımızla güzel bir havada sohbet edip kahvemizi içerken yaşadığımız anın tadını belki de hiç bu kadar çok çıkarmamışken, tüm sınavlarımız beklediğimizden de iyi geçerken, işimizden beklemediğimiz bir kazanç sağlamışken, ilişkimizde her şey harika gidiyorken birden içimizden bir ses ?birazdan her şey bozulacak ? der ve kaçar. O sesi önemsememeye çalışsak bile her seferinde haklı çıkmasından bıktığınızı biliyorum. O anda kutunuzdaki toplardan biri olan kaybetme korkusu zıplamaya başlar çünkü. O korku her zaman haklı çıkmak ister siz kaybedene kadar direnir ve kaybedince rahatlar. Siz de sızlanmaya, mutsuzluğunuzu dile getirmeye başlarsınız. Tüm bakış açınız negatife kayar. Peki ya bu noktaya kadar başardığınız işler, geçtiğiniz sınavlar, günün keyfine vardığınız anın hazzı, ilişkinizde yaşadığınız güzel günlerin mutluluğu? Onlarla neden yetinemiyoruz? Neden kazanmak kadar kaybetmenin de doğanın kanunu olduğunu kabullenemiyoruz? Buna belki insan doğası belki de dış etkilerden kaynaklanan bir güdülenme diyebiliriz ama benim için önemli olan bunu nasıl yönetebileceğimiz. Yönetmek, fark etmek ve tanımakla başlar. Önce kendinize şunu sorun benim yaşamımın değerini belirleyen şey ne? Zevkler mi, para mı, sevilmek mi ? Arabanız, statünüz, kıyafetleriniz, işiniz, saatiniz, arkadaş çevreniz mi?

Bir an için dünyada hiçbir zaman var olmadığınızı düşleyin. Arkadaşlarınıza, ailenize, işinize, evinize, sevdiğiniz kazağınıza hiçbir zaman sahip olmadınız. Tanıdığınız hiç kimse sizi tanımıyor. Onların arasında hayalet gibi dolaşın. Bir tarafta aileniz hep beraber toplanmış birlikte gülüyor sohbet ediyor; diğer tarafta arkadaşlarınız bir sorunu aşmak için birbirlerine destek oluyor. Peki siz hayatın bir yanında gülmeyi bir yanında üzülmeyi göze alarak ?varolmayı? istiyor musunuz? Yaşamın değerini belirleyen ne keyifler ne üzüntüler. Yaşamı değerli kılan tek bir şey var: SEN!

Teşekkürler Ceren Kayalar

Hayırlısı ne güzel kelime

hayirlisineguzel

 

Hiçbir mutluluk suya sabuna dokunmadan insanın eline hazır sunulmaz. Ya önceden ya da sonradan mutlaka bedeli ödenir. Eğer yaşam mücadeleni coşku, sevgi, azim ve inançla verebiliyorsan, bu süreçte uğradığın hezeyanlar, hüsranlar başarıya giden yolda uğrayacağın istasyonlardan herhangi biridir.

Bir gün, oğlunun cana can, dişe diş bir basketbol maçını izleyen baba, skoru berabere olan bu maçın, son dakikasında oğluna verilen penaltı şansını heyecanla izlerken, oğlunun maçın kaderini belirleyecek bu şansı değerlendiremediğini görünce oğlu adına çok üzülür. Arabaya bindiklerinde hiç konuşmazlar.

Oğlunun yaşlı gözlerini saklamaya çalıştığını gören baba çaresizlik içindedir. Ne diyeceğini bilememektedir. Hiç konuşmadan bir süre yola devam ederler. Baba ilk defa kendini bu kadar çaresiz hissetmiştir. Bir süre sonra uygun bir yer bulur ve arabayı durdurur. Oğluna parkta bir çay içmeyi teklif eder. Oğlu çok üzgündür, konuşmak istemediğini söyler. Baba elini oğlunun omzuna koyar ve şöyle söyler, “Oğlum biliyorum şu an çok üzgünsün, ben de senin adına ve takımın adına bu üzüntünü paylaşıyorum ve seni çok iyi anlıyorum. Sana bir şey soracağım, bana cevap vermeni istiyorum.” Oğlu üzgün ve mahçup bir şekilde babasına “evet” dercesine bakar.

Baba “Bak oğlum sen bu maçta bütün samimiyetinle elinden gelenin en iyisini yaptığına inanıyor musun?”
Oğlu: “Elbette inanıyorum”
Baba :”Peki mücadeleni coşkuyla mı verdin”
Oğlu: “Tabiki de”
Baba: “Peki heyecanlandın mı?”
Oğlu: ” Hem de her hücremde hissedecek kadar”
Baba: “Oğlum sen mücadeleni takımın adına bütün samimiyetinle, coşkuyla ve heyecanla verdikten sonra, elinden gelenin en iyisini de yaptıktan sonra sonucun ne olduğunun o kadar da bir önemi yok. Ben bir baba olarak seni izlerken gurur duydum. yaşam uzun soluklu bir serüvendir. yaşamın içinde kazanmakta var kaybetmekte. önemli olan içinden geldiği gibi içtenlikle ve coşkuyla mücadele etmek. Başarı elleri kremli salon çocuklarını değil, elleri nasırlı ve dizleri kanamış çalışkan çocukları sever. Yaşam becerisi sadece kazanmayı değil kaybetmeyi de göğüsleme sanatıdır.
Oğlu:” baba bana kızmadın mı? benden utanmadın mı?
Baba: “seninle sadece gurur duydum. İyi ki benim oğlumsun, iyi ki varsın.”

Bu hikâyeyi duyduğumda çok etkilenmiştim. Kendi hayatımı gerçekleştirme yolunda önüme çıkan birçok engel oldu. ellerimde nasırlar dizlerimde de çok yara izleri var. Doğru bildiğim yolda tek başına da kalsam yürümeye devam ettim. önemli olan gittiğiniz yer kadar yaptığınız yolculuk. yeter ki o yolculukta size inanan ve yorulduğunuzda pes etmeyi düşündüğünüzde sizi yüreklendiren birileri olsun.

Ne demiş atalarımız? ”Önce eşeğini sağlam bir kazığa bağla sonra tevekkül (emanet) et Allaha”

Bu güzel yazı için Selda Çakın’a teşekkürler.

Başkalarının düşünceleri bizi etkileyebilir mi?

telepatidusunceFizikçiler kuantum partiküllerinin birbirlerini aynı yerde olmaksızın etkilediklerini birçok araştırma ile ortaya koydu.

Peki insan zihni kuantum partikülleri gibi, bir başka insanın zihnine karışabilir miydi? Evet karışabilir. Bir annenin bin kilometre uzaklıktaki oğlunun hastalığını hissetmesi, bu fenomenle açıklanabilir mi?

Kuramsal fizikçi Amit Goswami, Meksika Üniversite’ndeki araştırmaların insan zihinlerinin mekansız bağlantı kurdukları gerçeğini ortaya çıkardığını söyler; ‘Kuantum mekansızlığı beyinler arasında da gerçekleşir.

Bir Meksika Üniversitesi deneyinde iki kişi, ortak bir meditatif evre deneyimleme niyetiyle 20 dakika boyunca elektronik olarak muhafaza edilmiş bir Faraday odasında yan yana meditasyon yaptı. Sonra meditasyon yapan denekler, bir deneyde birbirlerinden üç metre, diğer bir deneyde ise 14,5 metre uzakta iki ayrı odaya kondu ve EEG makinelerine bağlandı. Deneklerden birinin gözlerine, ‘tepkisel potansiyel’ adında eşsiz bir beyin-dalgası kalıbını tetikleyen kırmızı bir ışık verildi. Dört vakadan birinde, diğer kişinin beyni karıştı, kişi ışığı görmese de ya da ışığın yakıldığını bilmese de ışık kendiliğinden tepkisel potansiyel beyin-dalgası kalıbı yarattı.

İçinde bulunduğumuz toplumun, şehrin, mahallenin hatta apartmanın ve orada yaşayan insanların düşünceleri, enerjisi bizi etkiliyor mu? İlk olarak İsviçreli Psikiyatr. Carl G. Jung‘un ortaya attığı, daha sonra çeşitli araştırmacılar tarafından geliştirilen toplumsal bilinçaltı kavramı acaba gerçekten bu kadar etkili mi?

Düşüncelerinizi önemseyin, sandığınızdan çok daha güçlü olabilirler.

‘Sen düşünceden ibaretsin, gül düşünür gülistan olur, diken düşünür dikenlik olursun.’ Mevlana

Hayat Düsturlarım

Hayat düsturlarımı yazmak istedim.

Daima doğruyu söylemek, asla yalan söylememek. İmkanları fazla olsa da mütevazi yaşamak. Yardımsever olmak. Her zaman insanlara faydalı olmaya çalışmak. Paylaşmayı sevmek. Haksızlıklar karşısında sessiz kalmamak. İnsanlara saygılı olmak. Cömert olmak, merhametli olmak, adaletli olmak, edepli olmak, temiz olmak, düzenli olmak.

Paylaşmak

Mutluluğu paylaşın.

Huzuru paylaşın.

Öğrendiklerinizi paylaşın.

Yemeğinizi paylaşın.

Sevginizi paylaşın.

Sadık Olmak

Eşinize sadık olun.

Çocuklarınıza sadık olun.

Ülkenize sadık olun.

Ait olduğunuz gruba sadık olun.

Arkadaşınıza sadık olun.

Sevmek

Çocukları sevin.

İnsanları sevin.

Hayvanları sevin.

Ülkenizi sevin.

Dünyayı sevin.

Saygı Duymak

İnsanların inançlarına saygı duyun.

İnsanların düşüncelerine saygı duyun.

İnsanların fikirlerin saygı duyun.

Sakınmak

Ailenizin sırlarını paylaşmaktan sakının.

Arkadaşlarınızın sırlarını paylaşmaktan sakının.

Ülkenizin sırlarını yabancılarla paylaşmaktan sakının.

Yalan söylemekten sakının.

Kanunsuz işlerden sakının.

Kötü niyetli insanlardan sakının.

Tembellikten sakının.

Aldatmamak

İnsanları aldatmayın.

Eşinizi aldatmayın.

Size güvenen insanları aldatmayın.

Mesele sevmek değil, güzel sevmek

Mesele sevmek değil,
Güzel sevebilmek,
değerli hissetirebilmek,
önemli hissettirebilmek,
hissedildiğini hissettirebilmek,
seninle birlikte güvende olduğunu hissettirebilmek,
hastalıkta sağlıkta yanında olduğunu hissettirebilmek…

Sadece hissettirebilmek değil tabi ki, bunu yapabilmek.

Kalp mi insana sev diyen yoksa yalnızlık mı körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

İlgili yazılar;

Aşk acısının yararları
Aşk acısından nasıl kurtulursunuz?
Bir erkek için nasıl vazgeçilmez kadın olursunuz?

Acılarımız Neyin Habercisidir?

Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin’ diyor Mevlana.

Karakterimizi yaşadığımız güzel anlardan çok yaşadığımız acılar oluşturur, olgunlaştırır ve geliştirir.

Bir olay yaşadığımızda, olayın sadece acı kısmını görürüz  ya da görmeye şartlanmışızdır.

Nasıl ki dizimiz ya da karnımız ağrıdığında, o ağrının amacı ‘bu bölgede yanlış bir şeyler oluyor, hemen düzelt’ demekse, hayatımızda ki acı ve sorunlar da bir şeyleri düzeltmemiz gerekliliği yönünde bize gönderilen habercilerdir.

Tıpta en kötü hastalıklar, önceden belirti vermeyen, teşhisi koyulamayan hastalıklardır. Önceden belirti vermedikleri için doktorlar anlamakta zorluk çeker ve anladıkları zaman ise hastalık çok ilerlemiş, müdahele edilemez bir hal almış olur. O yüzden başımıza gelen hastalıklar aslında (örn.,bir diz ağrısı, karın ağrısı) çok önemli birer hediyedir. Hissetmeyi, bakmayı görmeyi ve ilgilenmeyi billdiğin sürece.. Hayatında yaşadığın acılar, olaylar daha büyümesin, kontrol edemeyeceğin noktaya gelmesin diye seni sürekli uyarır. Eğer o uyarıları görmezden gelirsen, bir gün kontrol edemeyeceğin bir noktaya gelebilirsin.

O yüzden yaşadığın acıları, sana gönderilen bir hediye olarak gör. Seni öldürmeyen her acı, dirençlendirir ve güçlendirir.

Unutma; Elmas baskı altında değer kazanan bir kömür parçasıdır.

hakanmenguc_soz_tecrube

Sherlock Holmes’ın Zihin Okuma Teknikleri

Bu yazıda ülkemizde çok az bilinen, cold reading, hot reading ve warm reading konusundan bahsedeceğim.

Özellikle bu konuda araştırma yapanlar için Türkçe bir metin olsun istedim. Başlığın adında Sherlock Holmes’u kullanmamın nedeni de, kendisi de bilerek ya da bilmeyerek bu teknikleri kullanarak çözümlemeler yapıyor.

Cold Reading – Soğuk Okuma

Bir kişi hakkında özele inmeden genel hatları ile özel bilgiler vermektir. Bazı falcıların, medyumların bilerek veya bilmeyerek kullandığı bir tekniktir.

Örnek cold reading metni;

?Başkalarının sizi beğenmesine, sizi sevmesine ihtiyaç duyuyorsunuz, ama aynı zamanda kendinize karşı eleştirel olmaya da eğilimlisiniz. Kişiliğinizin bazı zayıf yönleri var ama genelde bunları telafi etmeyi başarıyorsunuz. Hedeflerinizi gerçekleştirmek için kullanabileceğiniz büyük bir kapasitenizin olduğunu biliyorsunuz ama bunun sadece çok küçük bir kısmını kullanıyorsunuz. Dışardan disiplinli ve özgüvenli gözükürken, içten içe kaygılı ve güvensizsiniz. Bazen doğru kararı verip vermediğiniz ya da doğru şeyi yapıp yapmadığınız konusunda kafanızda ciddi şüpheler uyanıyor. Belli bir miktarda değişiklik ve farklılığı tercih ediyorsunuz; kısıtlamaların, sınırlandırmaların içinde kalmak sizi mutsuz ediyor. Bağımsız bir düşünür olmakla gurur duyuyorsunuz ve başkalarının iddialarını tatmin edici kanıt olmadan kabul etmiyorsunuz. Ama kendinizi başkalarına açarken çok açık, çok içten olmayı akıllıca bulmuyorsunuz. Bazı zamanlar dışadönük, sokulgan ve sosyalsiniz; bazı zamanlarsa içedönük, sakıngan bir kapalı kutu oluyorsunuz. Bazı çok gerçekdışı arzularınız var. Normalde sabırlı bir insansınızdır ama bir noktadan sonra çok sinirli birisi de olabiliyorsunuz.?

Hot Reading – Sıcak Okuma

Bir kişi hakkında kesin bilinen bilgileri vermektir. Şöyle ki; mesela bir kişinin ehliyetinde doğum gününü gördüğünüz zaman bunu ona çaktırmadan satmaktır. Ya da üstünde kedi tüyü görüp kedileri sevdiğini söylemektir.

Warm Reading – Ilık Okuma

Çıkarım yapma sanatıdır.  Örnekle açıklamak gerekirse bir kişinin elinde psikolojik roman gördüğünde psikikolojiye olan ilgisinden bahsederseniz bu warm reading’tir.

3 Tekniğin de kullanıldığı örnek videoyu aşağıda izleyebilirsiniz;

Yüz okuma ile ilgili yazıma da buradan ulaşabilirsiniz.

Bilinçaltı Kalıpları ve Psikolojik Bağımlılık

Bu yazı, genel bilgilendirme amaçlıdır ve herhangi bir sağlık tavsiyesi, teşhis veya tedavi önerisi olarak kabul edilmemelidir. Sunulan bilgiler, profesyonel tıbbi tavsiye, tanı veya tedavi yerine geçmez. Herhangi bir sağlık sorunu ya da durumuyla ilgili endişeleriniz varsa, lütfen bir sağlık profesyoneli ile iletişime geçiniz. Bu yazının içeriği, sadece eğitim amaçlı olup, herhangi bir kişisel sağlık durumunuza veya özel ihtiyaçlarınıza yönelik değildir. Bu yazı, teşhir amaçlı değildir ve kişisel durumlarla ilgili herhangi bir tanı içermez.

Bilinçaltı Kalıpları

Bilinçaltı kalıplar, kişinin farkında olmadan düşünce, duygu ve davranışlarını yönlendiren zihinsel yapıdır. Çocuklukta edinilen deneyimler, ailevi etkiler, kültürel normlar ve geçmişteki önemli olaylar bu kalıpların oluşumunda etkilidir. Bilinçaltı, çoğu zaman bizi otomatik pilot modunda yönlendirir ve bu kalıplar, kişinin günlük kararlarını, ilişkilerini ve yaşam tarzını etkileyebilir.

Psikolojik Bağımlılık

Psikolojik bağımlılık, bir maddeye, davranışa veya duygusal duruma karşı aşırı bağlılık ve bağımlılık halidir. Bu, kişinin belirli bir maddenin (örneğin alkol, uyuşturucu) veya davranışın (örneğin kumar, internet kullanımı) sürekli düşünmesi, ona yönelik güçlü bir arzu duyması ve ona erişememe durumunda sıkıntı hissetmesi şeklinde kendini gösterebilir.

Bilinçaltı Kalıpları ve Psikolojik Bağımlılık Arasındaki İlişki

Bilinçaltı kalıpları, psikolojik bağımlılığın gelişiminde önemli bir rol oynar. Kişinin bilinçaltında yer etmiş olumsuz inançlar, düşük benlik saygısı veya travmatik deneyimler, bağımlılık yapıcı davranışlara yönelimde etkili olabilir. Örneğin, reddedilme korkusu olan bir kişi, sosyal kabul görmek için alkol kullanabilir. Ya da stres ve kaygıyı yönetme yöntemi olarak kumar oynamayı seçebilir.

Facebook’ta 200 bin kişiye ulaştık

Sayfamız 200.000 kişiye ulaştı.
Gönderilerimizi paylaşan, yorum yapan ve sayfamızın büyümesine destek olan herkese teşekkürler.
Facebook üzerinden attığınız mesajları bizzat ben okuyorum ve her boş vaktimde cevaplamaya çalışıyorum.
Destekleriniz için teşekkürler :)

 

Santimler

hakanmenguckimdirhYa burada kalıp hayatın bizi mahvetmesine izin veririz ya da bir yol bulur olmazsa bir yol açar ama yoldan çekilmeyiz.

Yaşlandığınızda hayatta sizden bazı şeyler alınmaya başlıyor. Bu hayatın bir parçası.

Ama bunu ancak kaybetmeye başlayınca anlıyorsunuz. Santim santim oluyor bu. Hata yapma sınırı çok dar. O kadar dar ki, örneğin yarım adım erken ya da geç çok şey fark edebiliyor.

Herhangi bir kavgada ölmeyi kim göze alıyorsa, o santimi kazanan işte o adam olacaktır.

Eğer benim önümde yaşanacak bir hayat varsa hala benim bu santim için ölmeye hazır olduğumdandır. Çünkü hayat budur.

Şimdi o gözünüzün önünde duran santimler… Ben seni bunu yapmaya zorlayamam.

Karşındakine bak. Onun gözlerine… Onun gözlerinde seninle birlikte o bir santimi kat eden birini göreceksin.

Öyle bir adam göreceksin ki, kendini bu iş için feda edecek.

Ve zamanı geldiğinde aynısını sen onun için yapacaksın.

İşte bu bir takımdır.

O yüzden şu andan itibaren ya bir ‘takım’ olarak silkeleniriz ya da ‘birey’ olarak ölürüz.

Hayat budur. Hepsi bu.

Şimdi, ne yapacaksın?..

(Bu yazıyı ‘Any Given Sunday’ filmindeki bir konuşmadan alıntıladım ve ufak eklemeler yaptım.)