Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Kategori: Kıssadan Hisse (page 13 of 22)

Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.

Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.

Herşeyiniz planlı ve düzgün giderken ummadık bir olay başınıza gelir ve düzeniniz birden bozulur.

Eğer bir de karşınıza çıkan belirsizlik karşısında ne yapacağınızı bilmiyorsanız yani bu sorunu ilk defa yaşıyorsanız daha zor bir duruma düşersiniz.

Kendinizi yardıma muhtaç hissedersiniz ama kimseyi de yardıma zorlayamayacağınızı bilirsiniz.

İşte tam bu noktada hayat kendini daha iyi tanıtır size.

Sonra siz de gerçekleri bilip, hayatı olması gerektiği gibi yaşamak arasındaki dengeyi kollayarak sürdürürsünüz yaşamınızı…

Ve anlarsınız ki; Hayatta en pahalı şey tecrübedir, çünkü kazanmak için kaybetmeniz gerekir…

27 Ağustos (2 günlük fizyololojik -kontrol edemediğim- bir sorunun psikolojik yansımaları)

enpahalisey

Anne-Babalara kitap önerisi

hakan_kitapMutlu pazarlar
En son hangi kitabı okudunuz veya bu aralar hangi kitabı okuyorsunuz?
Ben en son Robert Mackenzie’nin ‘Çocuğunuza Sınır Koyma’ kitabını okudum. Çocuklarla da çalıştığım için bana çok faydası oldu. Anne babalar mutlaka bu kitabı okumalısınız, tavsiye ediyorum.
Siz neler okuyorsunuz?

Beden Dilinin Önemi

hakan mengüç 2014 web site altyazı seminer koçluk

İletişiminizin kalitesi, hayatınızın kalitesini belirler.

Hayat ilişkilerle büyür, ilişkilerin temeli ise iletişimdir.

Çoğu zaman anlatmak istediğimiz ile karşımızdaki kişinin anladığı arasında büyük bir fark olur. Bunun sebebi bizim iletişim kurarken nelere dikkat ettiğimiz ile yakından alakalıdır.

Mevlana demiş ki; ‘Ne kadar bilirsen bil, bildiklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.’ Doğru ama biz modern çağda bu sözü mecburen şu şekilde değiştirmeliyiz; ‘Ne kadar bilirsen bil, bildiklerin karşındakine anlatabildiğin kadardır.’

Peki nasıl anlatacağız, bu çok uzun bir konu ama ben size temelden başlayacağım.

Bir iletişim esnasında;

Kelimelerimizi,

Tonalitemizi,

ve Beden dilimizi kullanıyoruz.

Kitap okuduğunuzda sadece kelimelerle muhatapsınız, radyo dinlediğinizde hem kelimelerle hem tonalite ile, televizyon seyrettiğinizde ya da birini canlı izlediğinizde, kelime, tonalite ve beden dili ile muhatap oluyorsunuz. Peki bunların hangisi daha önemli;

Prof. Albert Mehrabian‘ın araştırma sonuçlarına göre iletişimde kelimelerin önemi %7, tonalitenin önemi %38, beden dilinin önemi ise %55…

Görüldüğü gibi aslında konuşan beden dilimiz, biz kelimelerle başka şey anlatırken beden dilimiz başka şey anlatıyor olabilir ve karşımızdaki insan kelimeleri değil, beden dilimizi dinliyor olacaktır.

Bu yüzden bugünden itibaren dikkat edin, ben ne anlatıyorum, beden dilim ne anlatıyor?

Aşağıdaki video konuşma yaptığım bir seminerden alıntı, bakalım beden dilinin önemini nasıl anlatmışım :)

 

 

Spor yaparken hangi tür müzikleri dinlemenin faydası olur?

Spor yaparken hangi müzikleri dinlemenin faydası olur?
(Bu yazı özellikle yüksek yoğunluklu antreman yapanlara yöneliktir.)

Öncelikle size yüksek enerji veren ve hoşunuza giden şarkıları dinlemelisiniz fakat bir süre sonra aynı şarkıları dinlemek sıkıyor biliyorum. Peki spor sırasında bize gerekli enerjiyi hangi müzik türü verebilir, işte cevabı: Dubstep drop…

Neden mi? Biliyorsunuz evrimsel psikoloji üzerine yazılar yazıyorum, ‘Evrim Ağacı’ adlı sayfanın bir videosuna denk geldim ve hemen sizlerle paylaşmak istedim.

Ben zaten spor yaparken dubstep dinliyordum, bu video da neden bu kadar enerji aldığımı bir kez daha açıkladı. Tamamen bilimsel diyemeyiz ama bana mantıklı geldi.

Bu da dubstep animasyonu…

Dubstep Dispute from Fluxel Media on Vimeo.

Nasıl birini ararız?

Nasıl birini ararız?
%50 kendimize benzeyen, %50 ise kendimizde olmayan özelliklere sahip insanları ararız.
Bir puzzle düşünün, %50 benzerlik aynı puzzle’ın parçası olduğumuzu, %50 farklılık ise birbirimizi tamamlayan parça olduğumuzu gösterir.

Neden Kilo Alıyorum?

nedenkiloaliyorum

Bilinçaltımızın tek bir amacı vardır; ‘hayatta kalmak’!..

Atalarımız bizim gibi şanslı değillerdi, her gün yiyecek bulmak için amansız bir mücadele veriyorlardı, üstelik ertesi gün yemek bulmak da garanti değildi. O yüzden bir yemek kaynağı bulduklarında yiyebildikleri kadar yiyor ve böylece hayatta kalmak için kalori biriktiriyorlardı.

O dönemlerde kalori depolamış, yani vücudu yağlanmış (nispeten şişman) olanlar zayıf kişilere göre açlığa daha fazla dayanabiliyor ve bu yüzden hayatta kalma şansları yükseliyordu.

Brokoli mi? Patates kızartması mı?

Dünyanın her yerinde insan denen canlının yağlı ve yüksek kalorili yiyeceklere zaafı vardır. Bir başka açıdan ele alacak olursak; tat alıcılarımız haşlanmış brokoli yerine kebap, döner ve patates kızartması seçmemiz yönünde evrimleşmiştir. Çünkü bu besinler kalori yönünden zengin ve doyurucudur.

 

Stresliysen yiyeceğe yönelirsin

İnsanoğlu, tarih boyunca kıtlıkla mücadele etmiştir, bu yüzden yemek yemek hayatımızın en önemli parçalarından biridir. Stresli olduğumuz zamanlarda beynimiz bedenimize karışık sinyaller gönderir ve ilkel bir güdü ile kendimizi çoğunlukla yemeğe yönlendiririz. Bundan bin yıl önce insanların % 90’ının en büyük stres kaynağı yiyecek bulamamaktı, en mutlu oldukları şey ise bir yemek kaynağı bulmak ve yemekti. İşte o ilkel dürtülerimiz stresli anlarımızda hala bizi yemeye; buzdolabını açmaya, pizza sipariş etmeye ya da bir tatlı yemeye yönlendiriyor.

Fast food stresli ve yoğun çalışan günümüz insanının en çok tercih ettiği yemek türü. Bu yemek tarzı sayesinde hem yiyeceğe çabuk ve zahmetsizce ulaşıyor, hem de farkında olmadan -hayatta kalma güdümüzü tatmin ederek- kalori depolayabiliyoruz.

 

Şu an gerçekten aç mısın?

Şimdi bu bilgilerin ışığında stresli anlarınızda kendinize mutlaka şu soruyu sorun; “şu an gerçekten aç mıyım?”...

Aç olmadığınızı fark ettiğiniz her anda stresinizi azaltmaya yardım edecek başka bir eyleme odaklanmalısınız.

Unutmayın çoğu zaman karnımızı değil, duygularımızı doyurmaya çalışıyoruz.

 

Kaynaklar;

1) Andrew M. Prentice, ”Early Influences on Human Energy Regulation: Thrifty Genotypes and Thrifty Phenotypes, ”Physiology – Behavior 86 (2005)
2) Micheal L. Power, The Evolution of Obesity (Baltimore, MD: Johns Hopkins University Press, 2009)

Erkekler, Uzun ve Parlak Saçlara Sahip Kadınlardan Neden Etkilenir?

Erkekler Neden Uzun ve Parlak Saçlara Sahip Kadınlardan Etkilenir?

Bu bir analiz yazısıdır. . Bugünkü konumuz erkeklerin kadınların saçlarından neden etkilendiği üzerine.

Hiç fark ettiniz mi, belirli bir yaşın üzerindeki kadınların saç modellerine? Bu kadınların saçları genellikle kulak hizasında veya daha kısa kesilmiştir.

Yaşlı kadınların cesurca uzun saçları sergilemesine karşı toplumda genellikle bir önyargı vardır. Hatta maalesef cadı figürleri genellikle böyle tasvir edilir. Bunun sebeb; yaşlandıkça saçlarımızın kalitesi düşer. Saçlar beyazlar, nemini, ışıltısını, parlaklığını ve dolgunluğunu kaybeder, böylece daha mat ve kırılgan hale gelir.

Televizyonda şampuan reklamlarını hepimiz izlemişizdir. Aşağıdaki reklama bir göz atalım.

Dikkat ettiyseniz videoda, bu idealize edilmiş saçlar için sürekli olarak “dolgun” sıfatı kullanılıyor ve bize uzun, parlak, ışıltılı saçlar gösteriliyor.

Yapılan araştırmalar, bekar ve çocuksuz kadınların saçlarının daha uzun, daha kaliteli ve daha dolgun olduğunu göstermektedir. Çünkü bu özelliklere sahip saçlar, diriliğin, gençliğin ve sağlığın bir göstergesidir. Örneğin, hipotiroidi (tiroit bezinin az çalışması) hastalığı saçların kuruyup cansızlaşması ve dökülmesi gibi belirtiler gösterir. İşte bu gerçeklik nedeniyle erkekler, böyle saçlara sahip kadınlardan (yani doğurganlığı yüksek, sağlıklı kadınlardan) daha çok etkilenir. Genç kadınların uzun, dolgun ve parlak saçları, edebiyata, şiire ve şarkılara ilham kaynağı olur. Sonuç olarak, kadınların saçlarına verdiği bu önem, seçilme ve soyunu devam ettirme güdüsünün bir parçasıdır.

Erkeklerin bu konuda farklı bir perspektifi vardır, ancak kadınlar evrimsel psikolojiye göre erkeklerin saçlarına bu kadar önem vermezler. Uzun, kısa, yandan veya ortadan ayrılmış olması, kadınlar için önemli değildir.

Sonuç olarak, erkeklerin uzun ve parlak saçlara sahip kadınlardan etkilenmesinin altında doğurganlık ve sağlık gibi faktörler yatmaktadır. Bu özellikler erkeklerin bilinçaltında çekicilik ve gençlik sembolleri olarak kabul edilir. Kadınlar ise evrimsel olarak erkeklerin saçlarına bu kadar önem vermezler.

Çok seven ve fedakar kadınların ortak özellikleri

ÇOK SEVEN VE FEDAKAR KADINLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

kadin_feminen

Kadın erkek ilişkileri konusunda epey vakaya şahit oldum. Ve erkek olsun kadın olsun mağdur olan tarafın her yeni ilişkide aynı mağduriyeti tekrar yaşadığına şahit oldum. Çözümün çoğu zaman ilişkiyi bitirmek değil, kendini değiştirmek olduğuna inanıyorum. Çünkü siz kendinizi değiştirmediğinizde yeni bir ilişki görünürde ‘çok farklı’ başlasa bile bir süre sonra eski döngü başlıyor ve kaçınılmaz son yine aynı şekilde oluyor.

Bu yazıda çok seven ‘Fedakar’ kadınların özelliklerini anlatacağım. Aşağıda 14 madde var, bakalım hangilerinde kendinizi bulacaksınız.

1) Genellikle sevilme, ilgi görme gibi duygusal ihtiyaçları tatmin edilmemiş bir aileden geliyorsunuz.
2) Az miktarda ilgi görmüş olduğunuz için, karşılıksız kalmış ihtiyacınızı dolaylı olarak, özellikle yardıma muhtaç gibi görünen erkeklere ilgi göstererek karşılıyorsunuz.
3) Ebeveynlerinizi sıcak, sevgi dolu, ilgili insanlara dönüştüremediğiniz için, size yakın gelen ama duygusal açıdan ulaşılmaz erkekleri sevginizle değiştirmeye çalışıyorsunuz.
4) Terk edilmekten korktuğunuzdan bir ilişkiyi bitirmemek için elinizden geleni yapıyor musunuz?
5) Eğer beraber olduğunuz erkeğe ?yardımcı olacaksa? hiçbir şey sizin için fazla zor, fazla zaman alan ya da fazla pahalı bir şey değildir.
6) Kişisel ilişkilerinizdeki sevgi eksikliğine alışkın olduğunuzdan mutlu etmek için beklemeye, ümit etmeye ve daha fazla çabalamaya isteklisiniz.
7) Birlikteliğinizdeki sorumluluğun, kusurların ve suçlamaların yarısından fazlasını üstlenmeye hazırsınız.
8) Özgüveniniz fazlasıyla düşük ve derinlerde bir yerde aslında mutlu olmayı ?hak etmediğinizi? düşünüyorsunuz.
9) Çocukluğunuzda kendinizi güvende hissetmediğiniz için, ümitsizce partnerlerinizi ve ilişkilerinizi kontrol etmeye çalışıyorsunuz. İnsanları ve olayları kontrol etme çabanızı ?yardımcı olmak? maskesi altında sürdürüyorsunuz.
10) İlişkilerinizde gerçeği görmek yerine ?hayalinizdeki gerçeği? görmeyi seçiyorsunuz..
11) Duygusal işkencelere bağımlısınız.
12) Çözülmesi gereken sorunları olan insanlardan etkilenerek ya da karmaşık belirsiz ve duygusal anlamda acı verici durumların ağına düşerek kendinize karşı olan sorumluğunuza odaklanmaktan kaçıyorsunuz.
13) İstikrarsız bir ilişkinin yarattığı heyecana ihtiyaç duyuyorsunuz. Ve önüne geçmeye çalışsanız da depresyon krizlerine girmeye eğiliminiz var.
14) Kibar, istikrarlı, güvenilir olup sizinle ilgilenen erkekleri çekici bulmuyorsunuz. Böyle ‘iyi’ erkekleri sıkıcı buluyorsunuz.

Evet, şimdi yukarıdaki maddelerden kaçında kendinizi bulduğunuzu bir kenara not edin ve değişime hazır olun.

Unutmayın ki  Einsten’ın da dediği gibi “Aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar elde edemezsiniz.”

Yararlanılan kaynaklar; Aşk ve Bağımlılık, Kadın Çok Severse, Aşk-Tek Başınalık.

Narsisizm

Narsisizm

Narsisizm, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Farklı tanımları ve kullanımları mevcuttur.

Erkeklerde kadınlara oranla narsisizm daha çok görülmektedir. Pekçok ilişki erkeğin narsist olması ve bunu kabul etmeyip, değişim yönünde adım atmaması yüzünden biter.

Narsistlerin özellikleri nelerdir?

1- Egoist insanlardır. Dünyanın kendi etraflarında döndüğünü sanırlar.
2- Kendilerini başkalarının yerine koyamazlar. Empati yapma özelliğine sahip değillerdir.
3- Şöhret, para ve toplumda üst düzey bir yerde olma gibi hayalleri hırs düzeyine gelmiştir.
4- Başarılı insanları kıskanırlar ve onlarla yarışırlar.
5- Eleştiriye açık değillerdir, çünkü her şeyin en doğrusunu onlar bilirler.
6- Başkalarında sürekli kusurlar bulurlarken, kendilerinin hatasız olduğunu düşünürler.
7- Yeteneklerini ve başarılarını abartırlar. Çoğu zaman yaşadıkları bir olayı da daha güçlü görünmek için abartarak anlatırlar.
8- İlgi odağı olmak, dikkat çekmek ve övülmek isterler.
9- Kendi çıkarları için başkalarını kolaylıkla kullanabilirler.

Narsistlerin İlişki Sorunları

Narsistler yakın ilişkileri ve evlilikleri çok zor sürdürürler. Fedakarlığı hep başkalarından beklerler, çünkü onlar uğruna her türlü fedakarlığın yapılacağı insanlardır. Vermezler, alırlar. Aşkta bile, beğenilmek için vardırlar. Başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmezler, hatta hak çiğnediklerinin farkına bile varmazlar, zaten her şeyin kendi hakları olduğuna inanırlar.

Terapi Süreçleri

Narsistler terapiye gitmeyi gurur kırıcı bir durum olarak gördükleri için çoğu zaman eşlerinin zoru ile terapiye gelirler. Ve terapist standart bir şablon yerine onların kişiliklerine uyum sağlayarak ancak çözüme ulaşabilir.

Son olarak narsist bir erkek karikatürü ile bitirmek istiyorum.çıkıktır o

Kanıt Üçgeni

Tıp için artık ‘Kanıta Dayalı Tıp’ terimi kullanılmaya başlandı.

Arkadaşım Prof. Dr. Murat Aksoy ile konuşurken bana ‘Kanıt Üçgeni’ninden bahsetti.

Üçgenin en alttaki en değersiz kısmı, ‘Bence’ ile başlayan cümleler. Bence bu ilaç faydalı(Tıp), bence bu iş tutar(Ticaret), bence bu program tutar(TV).. Bence ile başlayan cümleler çok riskli..

Üçgenin ikinci adımı, birinciye göre daha iyi ama işin bütününe bakıldığında pek değerli olmayan kısım; Benim araştırmalarıma göre… Mesela bir tıp doktoru diyebilir ki, bugüne kadar 150 apandisit ameliyatı yaptım, apandisit ameliyatı geçirenler bilmem ne kullanınca rahatlıyor. Dediğim gibi bu birinciye göre daha değerli ama riskli… (Ticaret versiyonu: Daha önce yaptığım iki iş iyi para kazandırdı, bu da kazandırır. TV versiyonu; Benim 2 projem iyi reyting aldı, bu da alır.)

Üçgenin üçüncü ve en önemli adımı, kör denekler. Yani siz bir mide ilacı deneyecekseniz, mide ilacı aldığından dahi haberdar olmayan insanlar üzerinde denerseniz onlardan aldığınız sonuçlar (belli bir sayı tuttuktan sonra) değerlidir. Tıp’taki kör denek uygulamaları çeşit çeşittir, şimdi bundan bahsetmeyeceğim ama bunun ticaretteki uygulamasına değineceğim.

Mesela yeni bir meyve suyu çıkarıp, insanlara bunu içirip beğendiniz mi diye sormak, sağlıklı bir araştırma değildir. Onun yerine bir bekleme salonunda insanlara meyve suyu ikram edip (mesela 100 kişiye) kaç kişinin meyve suyunu bitirdiğini, ne kadar sürede bitirdiğini, içerken yüz ifadeleri, meyve suyununun markasını sordular mı? Bir daha istediler mi gibi istatistikleri tutmak kör denek çalışmasına giriyor.

Bu konuyu daha uzatmayacağım çünkü daha ayrıntılı öğrenmek istiyorsanız, Paco Underhill’in ‘Neden Satın Alırız’ kitabını okuyabilirsiniz.

İyi günler,
Hakan.

Bir saatini alabilir miyim?

Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu. Çocuk babasına, ‘Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun’ diye sordu…

Zaten yorgun gelen adam, ‘Bu senin işin değil’ diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk ‘Babacığım lütfen, bilmek istiyorum’ diye üsteledi. Adam ‘İllâ bilmek istiyorsan bir saatte 20 lira kazanıyorum’ diye cevap verdi..

Bunun üzerine çocuk ‘Peki bana 10 lira borç verir misin’ diye sordu. Adam iyice sinirlenip, ‘Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat’ dedi.

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı. Adam sinirli
sinirli; ‘Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder.’ diye düşündü.

Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, ‘Belki de gerçekten lazımdı’ Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı. Yatağında olan çocuğa, ‘Uyuyor musun’ diye sordu. Çocuk ‘Hayır’ diye cevap verdi…

‘Al bakalım, istediğin 10 lira. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim’ dedi… Çocuk sevinçle haykırdı, ‘Teşekkürler babacığım’

Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı.
Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı. Bunu gören adam iyice sinirlenerek, ‘Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?. Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok” diye kızdı.

Çocuk ‘Param vardı ama yeterince yoktu’ dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı; ‘İşte 20 lira, şimdi bir saatini alabilir miyim baba’