Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Kategori: Kıssadan Hisse (page 20 of 22)

Ruh Molekülü Nedir?

Spirit (Ruh) Molekül dimethyltryptamine (DMT), inceleyen, insan ve bitki ve hayvan türlerinin çok sayıda var olan bir endojen psikoaktif bileşik.

Mitch Schultz 2010 yılında bu konuyla ilgili 75 dakikalık bir belgesel yaptı, bu konuyu merak edenler veya daha fazlasını öğrenmek isteyenler için aşağıdaki videoları ekledim.

Belgeselin resmi sitesi: http://thespiritmolecule.com/

Not: Ruh Molekülü Türkçe altyazılı video youtube’dan kaldırıldığından bizim sitemizden de kaldırılmış oldu.

 

Evrene Yolculuk Belgeseli

Yönetmenliğini Semra Sander’in yaptığı, TRT televizyonlarında gösterime girecen uzay, dünya, ay, gezegenler, güneş sistemi, zaman, kara delikler gibi konuların işlendiği Evrene Yolculuk Belgeseline ait videolar.

 
[video_left][video_frame]
[iframe url=”http://www.youtube.com/embed/NIHBAcuxYpM?rel=0″ width=”572″ height=”312″ scrolling=”no” frameborder=”0″ marginheight=”0″]
[/video_frame]
[/video_left]

[video_left][video_frame]
[iframe url=”http://www.youtube.com/embed/q3ZCZ5BdNfc?rel=0″ width=”572″ height=”312″ scrolling=”no” frameborder=”0″ marginheight=”0″]
[/video_frame]
[/video_left]

[video_left][video_frame]
[iframe url=”http://www.youtube.com/embed/1IeY5CP3lDo?rel=0″ width=”572″ height=”312″ scrolling=”no” frameborder=”0″ marginheight=”0″]
[/video_frame]
[/video_left]

Soruyorum

 

Neden buradayız ve nereye gidiyoruz?

İnsanlığın gerçek doğası uzay ve zamanla mı çevrili?

Yoksa yanılsamaları gerçeklik olarak kabul etmekten vazgeçersek ne olur?

Sınırlarınızı zorlayacak kadar cesur musunuz?

 

Şimdi aşağıdaki bilgileri okuyun ve sonra yukarıdaki sorulara tekrar göz atın;

Evrende 100 milyar galaksi olduğu sanılıyor. (Bu tespit gelen ışıklar ve bize karmakarışık gelen astronomi ve matematik hesaplamaları ile ölçülüyor)

Şimdi 100 milyar galaksi ne demek onu bir kavrayalım; Dünya nüfusunun şimdikinden 14 kat daha büyük olduğunu düşünün, işte her insan o zaman bir galaksiyi temsil eder.

Şimdi gelelim uzaklıklara….

100 milyar galaksiden sadece bir tane galaksi olan Samanyolu galaksisini ele alalım, yani bizim galaksimizi…

Yapılan tespitlere göre, biz sadece kendi galaksimizin merkezine gitmek istesek ve bir uzay gemisine binsek ve bu uzay gemisi ışık hızı ile gitse 26.000 ışık yılı sonra sadece kendi galaksimizin merkezinde oluyoruz.

Desek ki, ya bu galaksiden sıkıldık, başka bir galaksiye gidelim, o zaman bize en yakın galaksi olan Andromeda’ya gitmemiz gerekir ki, onun uzaklığı ise 2.2 milyon ışık yılı uzaklıkta…

Yani biz ilk önce ışık hızı ile giden bir araç yapacağız, sonra 2.2 milyon ışık yılı gideceğiz, anca en yakın galaksiye varıyoruz.

Peki ışık yılı, ışık hızı kaç km’ye karşılık geliyor?

Alkışlama işlemini yaparken bir el çırpışımız bir saniye kadardır.
İşte bir kez el çırptığımız anda ışık, dünyamızı 7 kez dolaşmış olacaktır.

Yani bu hızda olmasına rağmen anca o kadar gidebiliyoruz.

Bir yazımda Sorunlarınız Ne Kadar Büyük diye bir video paylaşmıştım, buraya da ekliyorum.

Neden buradayız ve nereye gidiyoruz?

İnsanlığın gerçek doğası uzay ve zamanla mı çevrili?

Yoksa yanılsamaları gerçeklik olarak kabul etmekten vazgeçersek ne olur?

Sınırlarınızı zorlayacak kadar cesur musunuz?

 

Renkler Sadece Zihnimizde mi Oluşur?

Renkler beynimizde oluşur,

sadece renkler değil, sesler de, dokunma hissi de, koklama da vs.

Organlarımız elektrik sinyallerini sadece beynimize aktarmaktadır.

Bu yüzdendir ki kişi geçmişindeki kötü bir olayı şimdi yaşıyormuş gibi hissedip hayatını zehredebilir,

Ya da harika bir anıyı çağırıp, o duyguları tekrar yaşayabilir.

Kötü bir anının çağrılması tepkisel zihnin otomatik bir hareketidir ve bu öğrettiğimiz 5 Boyutlu Filmin Değiştirilmesi tekniği ile değiştirilebilir.

Ya da bir anıyı çağırmak için, anı çağırma tekniğinde ustalaşmanız gerekir.

Neyse bunları bir kenara bırakalım ve renklerin nasıl beynimizde oluştuğunu bizzat deneyebileceğiniz bir test yapalım, video aşağıda…

Suyun Hafızasının Olduğunu Biliyor muydunuz?

Hayatımızın başında; daha cenin iken vücudumuzun %99’u sudan oluşur.Bu bebek dünyaya geldiği gün vücudunun yüzde 80’i sudan oluşur. Beş hafta sonra bu oran yüzde 70’e iner. Yaşlandıkça bu oranda değişmeler olur.

Çok ilginçtir ki, dünyamızında %70’i sudan oluşmaktadır.

Aşağıda izleyeceğiniz video su üzerine yapılan yeni araştırmalardan biridir ve böylece Suyun hafızası olduğunu kanıtlanmıştır.

Bu en temel düzeyde bize okuduğumuz, öğrendiğimiz, duyduğumuz, gördüğümüz her şeyin vücudumuza kaydolduğu ve vücudumuza etki ettiğini kanıtlar.

Doktorların bile hastalarına sürekli morallerini yüksek tutmaları, sevdiği şeyleri yapmalarını telkin etmelerinin altında, aslında yaptığımız, gördüğümüz, duyduğumuz vs. herşeyin hücresel bazda kayıt yaptığı ve/veya kayıtları tamamen etkilediğini tespit etmelerindendir. Kanseri yenmiş insanların -özellikle ünlülerin- çoğu kanseri nasıl yendikleri üzerine kitap yazmışlardır. Ve hepsinde olan ortak özellik, hayatlarını değiştirmeleri, olumsuz insanlar ve yerlerden uzaklaşıp, sevdiği şeyleri yapmaları ve pozitif bir ruh haline bürünmeleri olarak açıklanabilir ve zaten kendileri de bu şekilde açıklamışlardır.

Özellikle seminerlerime katılan insanlar, öğrettiğim uygulamalarla hemen, daha seminer bitmeden bunun etki gücünü %95 oranında görüp uygulayabiliyorlar ve ben de bunu istiyorum.

Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan The Guitar filmi yukarıdaki yazdığım yazıların doğruluğunu  kanıtlar niteliktedir ve izlemenizi tavsiye ederim. Filmde Melanie (Melody diyor kendisine) adlı bir kadın gırtlak kanseri olduğunu ve 2 ay ömrü kaldığını öğreniyor ve film tam olarak burada başlıyor, gerisini anlatmıyorum :)

Şimdi aşağıdaki suyla ilgili videoyu izleyelim.

 

 

 

İnsanlar Sizi Yıkmak İstediğinde…

İnsanlar sizi yıkmak istediğinde veya eleştirdiğinde üzülmeyin. Herkesi memnun edememeniz gayet normaldir. Bazı insanlar normalde de olumsuz oldukları için olumsuz yanıt vereceklerdir.

Bu tipler başkalarını küçük düşürerek kendilerinin büyüdüğünü zanneder. Bırakın onların eleştirileri de sizi büyütsün.

Bir adam şöyle demişti; Benim hakkımda ne konuştuğunuz önemli değil, sadece ismimi doğru söyleyin yeter.

Ayrıca Bill Cosby’nin şu sözünü unutmayın: ‘Başarının anahtarını bilmiyorum ama başarısızlığın anahtarı herkesi mutlu etmeye çalışmaktır.’

Aşağıdaki videoda da göreceğiniz bir sözle bitiriyorum;

Bazı insanlar o kadar olumsuzdur ki, bir defa evet demek için bin defa hayır derler.

 

Bursa Gezisi

Şirketimin merkezi Bursa’da olduğu için hem bazı evrak işleri hem de birkaç görüşme için Bursa’ya gittim.

İşlerimi hallettikten sonra ailemle Uludağ’a çay içmeye gittik ve o güzellikleri, yeşil Bursa’yı tekrar keşffettim. Yeşil Bursa’nın yeşilliği bitti diyorlar ama İstanbul’dan Bursa’ya gittiğinizde size bayağı yeşil geliyor :)

Bir de şunu daha iyi anladım, insan kendi şehrinin güzelliklerini farkedemiyor, çünkü bir süre sonra ona sıradan gelmeye başlıyor. Bursa’da yaşayıp Uludağ’a çıkmayan çok insan var. Benim en sevdiğim şeylerden birisi ormanda yürüyüş yapıp ateş yakmak, ateş yakmak bana çok dinlendirici ve meditatif geliyor.

Dönüşte Somuncu Baba’nın evinin olduğu yere uğradık. Tam bir bir tevazu ve alçakgönüllülük örneği… 4 tane kapısı var, giriş kapısı, ekmek yaptığı fırınının kapısı, ibadet ettiği yerin kapısı ve kapalı olan bir kapı daha… Bu kapılar sırasıyla küçülüyor, öyle ki ibadet ettiği odaya bayağı eğilerek girebiliyorsunuz. Aynı zamanda çilehanesi var, bir insanın çok zor girebileceği bir yer, nerdeyse jimnastikçi olmak gerekiyor… ama o oraya girip saatlerce tefekkür yaparmış… Bir gün Bursa’ya yolunuz düşerse görmenizi tavsiye ederim.

Son olarak bir çay bahçesinde çay içtik, orada farklı bir köpekle karşılaştım, Kafkas Kangalıymış meğer. Aynı zamanda köpekler üzerine eğitimim olduğu için onunla biraz uğraştım, ilk önce dominant davrandı ama tabii ki sonunda kazanan ben oldum, eee o kadar teknik biliyoruz, bari uygulayalım değil mi? :)

Tayyip Erdoğan’ın Bilinçaltı Hitabet Teknikleri

Önemli Not: Bu yazı bir analiz yazısıdır. Eleştiri veya övgü amaçlı değildir. Türkiye’de bu tekniklerin bilinmesi amacı ile örneklendirerek yazdım.

Dr. Richard Bandler, ‘Her türlü iletişim hipnozdur.’ diyor. İyi bir iletişimci olmak isteyen herkes bilinçaltı teknikleri iyi bilmelidir. Amerika’daki siyasiler bu konuda yoğun eğitimler almaktadırlar.

Hipnozun ve NLP’nin önemli bir tekniği Pacing and Leading (Uyum ve Yönlendirme) 

Yeni birisi ile tanıştığınızda, bir kitap okumaya başladığınızda, bir eğitime gittiğinizde ya da bir konuşmaya katıldığınızda, bilinciniz karşı taraftan gelebilecek bilgilere karşı, bir boksörün ellerini yüzüne götürmesi gibi gardını alır ve bilgileri ince ince eleyip, çok az bilgiyi kabul eder. Bunun nedeni kendini koruma içgüdüsüdür. Eğer fikirlerimiz başkaları bir şeyler anlattığında hemen değişseydi o zaman tutarsız kişiler olurduk ve kişilik dediğimiz kavramın anlamı değişirdi. Bu yüzden bilincimiz karşı tarafdan gelen bilgileri kabul etmeden önce önce dikkatlice süzgeçten geçirir ve sadece bazılarını kabul eder.

Einstein, ‘Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.’ demiştir. Aslında önyargı bilincin savunma amaçlı aldığı bir garddır. Bu yüzden ikna hedefli tüm konuşmacılar, bu tekniği çok iyi seviyeye getirmek zorundadır.

Pacing and Leading Tekniğinin Kullanılması

Bu teknik konuşmanın başında yapılmalıdır. Her türlü iletişimin en önemli kısmı başlangıcıdır, kişilerin bilinçaltı hemen sizin hakkınızda bir karar verir ve bunu bilince yollar ve bu dışarıya, ‘Bu adam bana itici geldi, bu adamdan elektrik alamadım, içimden bir ses bu adamla iş yapma diyor.’ gibi ifadelerle çıkar. Onun için Pacing and Leading bir iletişimci için mutlak surette kullanılması gereken bir tekniktir.

R. Tayyip Erdoğan’ın giriş konuşmalarının çok iyi hazırlandığı, tüm ayrıntılara dikkat edildiği çok belli oluyor. Şimdi Pacing and Leading sistemi açısında inceleyelim

 

10 Haziran 2011 / Erzurum Mitingi – Giriş Konuşması (akparti.org sitesinden alınmıştır.)

Yiğit, mert kardeşlerimi tekrar, yani Dadaşları gönülden selamlıyorum. Hele Dadaş eyi misen hoş musan?

Buradan bu coşkulu meydandan, bu muhteşem meydandan Aşkale?yi selamlıyorum, Aziziye?yi selamlıyorum, Çat?ı, Hınıs?ı, Horasan?ı, İspir?i, Karaçoban?ı selamlıyorum. Karayazı?ya, Köprüköy?e, Narman?a, Oltu?ya, Olur?a selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Palandöken?e, Pasinler?e, Pazaryolu?na, Şenkaya?ya, Tekman?a, Tortum?a, Uzundere?ye, Yakutiye?ye oralardaki tüm kardeşlerime, tüm Dadaşlarıma selam gönderiyorum.

 

Tayyip Erdoğan ilk önce Erzurum’luları kendi şiveleri ile selamlıyor, sonra Erzurum’un ilçelerini birbir sayıyor. Bu insanlarda şöyle bir izlenim bırakıyor; Başbakan bizi gerçekten tanıyor, Erzurumlu’lar dahi tüm ilçeleri hatırlayamazken o, tüm ilçeleri biliyor. O bizden biri imajını çok iyi veriyor. Giriş konuşmasına devam edelim;

 

Erzurum, kilidi mülki İslam?ın, Mevla?ya emanet olsun Erzurum. Erzurum, derbendi ehli imanın, Mevla?ya emanet olsun Erzurum.

Erzurum?da bir kez daha Alvarlı Efe Hazretlerini, İbrahim Hakkı Hazretlerini, Solakzade Hazretlerini, Şükrü Paşayı, Hacı Salih Efendi Hazretlerini, Nene Hatun?u rahmetle, minnetle anıyorum. Kafkas cephesinin, Doğu cephesinin, Sarıkamış?ın tüm gazi ve şehitlerine, Erzurum?un efsanevi kumandanı Kazım Karabekir?e buradan bir kez daha rahmet niyaz ediyorum. Tüm şehitlerimizi ruhu şad olsun, mekanları cennet olsun.

 

Burada da milli ve dini duygularla bağlantı kurup, buradaki dini ve milli şahsiyetleri tanıdığını izleyenlere hissettiriyor. Bu hem mükemmel bir giriş konuşması hem de pacing yani uyumun harika bir örneği. Bu tarz bir giriş insanların bilinç gardlarını indirmelerini ve karşı tarafı bizden biri gibi görmelerini sağlıyor. Mesela 20-30 kişilik bir eğitimde tanışma faslından hemen sonra memleketleri aynı olan insanlar arasında kaynaşma olduğunu her ortamda gözlemlemişsinizdir, halbuki sen Bursa’lı olsan ne olur? Bursa’da 2 milyon insan yaşıyor. ama bilincimiz öyle çalışmıyor. Eğer farklı bir şehirdeysek bizim şehrimizde yaşayan biri ile karşılaştığımızda hemen güven hissediyor. Tayyip Erdoğan 81 ilde de bunu yapıyor.

R. Tayyip Erdoğan uyumu sadece Milli Değerlere göre yapmıyor, eğer yakınlarda o şehirle ilgili bir gelişme varsa hemen o da belirtiliyor. Mesela futbolla çok ilgili Samsun halkı, Samsunspor’un 1. Lige yükselmesini kutlarken R. Tayyip Erdoğan giriş konuşmasında uyumu oradan yakalıyor.

 

3 Haziran 2011 / Samsun Mitingi – Giriş Konuşması

Bafra?ya, Canik?e, Çarşamba?ya, Havza?ya, İlkadım?a, Kavak?a, Ladik?e, Salıpazarı?na, Tekkeköy?e, Terme?ye, Vezirköprü?ye, Yakakent?e oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi, saygılarımı yolluyorum. Bugün başlayan mübarek 3 ayların Samsunlu tüm kardeşlerime, aziz milletimize ve İslam alemine mübarek, hayırlı olmasını diliyorum. Konuşmamın hemen başında Süper Lig?e yükselen Samsunspor?u, kırmızı şimşekleri yürekten kutluyorum. Samsunspor camiasına, yönetimine, teknik kadrosuna, tüm futbolcularına Süper Lig?de başarılar diliyorum. Süper Lig?e yükselen Samsunspor artık bir süper stadyumu da fazlasıyla hak ediyor. İnşallah Samsun?umuza 30 bin kişilik yeni bir stadyumu kazandırıyoruz. Stadyum Samsun, inşallah Samsunspor?un rakiplerini misafir edeceğiz Samsun?a yakışır bir stat için kolları sıvadık ve Belediyemizle birlikte şu anda plan çalışmalarını yapıyoruz. En kısa sürede bunu yapıp Samsun?a teslim edeceğiz. Şimdiden hayırlı olsun diyorum. Tabi yetmez, Samsun?un güzel bir kapalı salonu yok. Samsun?u bir spor şehri yapmak için bu altyapı noktasında 7 bin 500 kişilik bir de spor salonunu inşa ediyoruz. Bu salonun yapımına başlandı. Bu salon da tamamlandığında artık Samsun aynı zamanda bir spor şehri olarak da Türkiye?de de, dünyada da yerini alacak. Uluslararası birçok organizasyonlara da inşallah Samsun?umuzda ev sahipliği yapabileceğiz.

 

Hangi işi yaparsanız yapın, bu tekniklerde ustalaşmadıkça istediğiniz başarıyı yakalamakta zorluk çekeceksiniz. Bazı insanlar bunu doğal olarak yaparken bazı insanların çalışarak kazanması gerekiyor.

Aynı zamanda uyumun içine kıyafet de girmektedir, işadamları ile yapılan toplantılara takım elbise kravat ile giden Tayyip Erdoğan mitinglerde halktan insanlar gibi giyinerek uyumu ilerletiyor.

Tabii ki bu anlattığımız kullanılan 10-15 teknikten sadece biri, vakit oldukça diğer yazıları da paylaşacağım.

Başarının Sırrı

Facebook’tan bana bir soru gelmiş;
Hakan bey size göre başarının sırrı nedir?

Hem bu soruyu cevaplamak istedim, hem de çok beğendiğim bir videoyu sizlerle paylaşmak istedim.
Bana göre başarı 4 aşamayı doğru yapmakla gerçekleşir.

1) Seni Heyecanlandıran İşi Yap

Başarı için çok çalışmak gerekir ama çok çalışmak zorlama ile olmaz. İşkenceler bile, siz o işi yapmayı sevmiyorsanız size o işi yaptıramaz. Ama o iş sizi heyecanlandırıyorsa ve işe tutku duyuyorsanız zaten saatlerce çalışırsınız ve zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmazsınız. Onun için doğru nokta sizi heyecanlandıran şeyi yapmak ve o heyecanı hep korumak. Ben ilk Ney enstrumanını öğrenmeye başladığımda gerçekten tutku duyuyordum ve günde 8 saat çalışıyordum, şimdi asla o kadar saat çalışamam :)

2) Heyecanını Her Zaman Koru ve Eylem Adamı Ol

Eylem adamı olmak gerekiyor, az konuşup çok iş yapmak gerekiyor ve en önemlisi, zor zamanlar yaşayacaksınız, o durumlarda dahi heyecanınızı korumanız gerekiyor. İşte bunu yapabildiğiniz takdirde başarı size mutlaka gelecektir.

3) Başarısızlık Yoktur Öğretmenin Vardır.

Her başarısızlık sana bir şey öğreten öğretmendir. Onu başarısızlık yerine size bir şey öğretmek için gelen öğretmen olarak görme bakış açısını zihinlerimize şartlamalıyız.

4) Asla Vazgeçme

İlk başlarda sürekli, ‘Yanlış yolda mıyım?’ sorusu zihninize gelecektir. Hatta bazen bir çok deneme yapacaksınız ve istediğiniz sonucu alamayacaksınız. İşte bu durumlarda insanların %80’i elenir, dayanıklı olanlar devam eder.

Aşağıdaki konuşma size daha çok şeyi anlatabilir… :)

Etkili Konuşmanın Kuralları Üzerine

hakan mengüç 2015 web site altyazı seminer koçluk

Konuşmanın Amacını Bilmek

Hepimiz hayatımızın bir döneminde, bir seminere veya bir konuşmaya katılmışızdır. Bazı konuşmalarda çok eğlenmiş, bazı konuşmalarda da Çin işkencesine maruz kalmışızdır. Doğru mu?

Peki bu konuşmaların arasındaki fark nedir? Aradaki fark muhtemelen şuydu, sizi eğlendiren, ikna eden ve etkileyen konuşmalarda, konuşmacı konuşmasının amacını biliyordu, bunun için iyi hazırlandı, iyi hazırlandığı için iyi sundu, iyi sununca da insanlar etkilendi.

Kötü konuşmacılar da büyük ihtimalle yeterince hazırlık yapmadan oraya çıktılar, hep kendi kelime jargonları ve teknik terimlerle konuştular. Muhtemelen daha kendi konuşmalarının amacının bile farkında değildiler.

Eğer bir konuşma yapacaksanız bunun bir sebebi olmalı, bu sebebi bilmek ve buna göre hazırlanmak usta bir konuşmacı olmanın ilk vasıflarındandır. Genel itibari ile konuşmacı fark etsin ya da etmesin bir konuşmanın dört amacı olur.

1) Bir Şeyi Açıklamak

Buna verilebilecek en basit örnek hükümet sözcüsüdür. Gazetecilerin karşısına çıkar, açıklama yapar, bilgilendirir ve sahneden iner. Amacı bilgi vermektir.

2) Etkilemek ve İkna Etmek

Etkilemek ve ikna etmek aslında her konuşmacının arzusudur. Reklamcıların genel olarak amacı etkilemek ve ikna etmektir. Ya da sahnede ürününüzü tanıtıyorsanız, bunun amacı insanları ürününüzün kaliteli olduğuna ikna etmek olabilir. Veya benimsediğiniz bir inancı, fikri ya da ideolojiyi anlatırsınız ve amacınız onları kendi fikrinize ikna etmektir.

3) Eyleme Geçirmek

Konuşmanızın amacı eyleme geçirmek mi? Genellikle dünyanın kaderini etkileyen konuşmaların hepsi eyleme geçirmek amacını taşımıştı. Atatürk’ün yaptığı konuşmalar da bunun içindi, Abraham Lincoln’ün yaptığı konuşmalar da bunun içindi, Hitler’in yaptığı konuşmalar da bunun içindi… Martin Luther King’in ‘Bir Hayalim var’ konuşması da bunun içindi. Eyleme geçirmek… Siyasilerin konuşmalarının çoğu eyleme geçirmek içindir.

Genelde ikinci madde ile üçüncü madde karıştırılıyor, hemen bir örnekle bunu açıklayayım.
Bir Magnum reklamını ele alalım, amacı sizi etkilemek ve ikna etmektir. Eyleme geçirmek değil. Bunun sonucunda planladıkları eyleme geçirmektir ama bazı nedenlerden dolayı ilk amaçları eyleme geçirmek değildir. Bunun nedenini başka bir yazıda anlatacağım.
Bir Carrefour reklamının amacı ise direk eyleme geçirmektir. Reklam çıkar, ‘Bu haftasonu x ürün Carrefour’da sadece 15 TL’ der ve reklam biter. Burada eyleme geçirici etken kendileri açısından fiyattır.

4) Eğlendirmek

Cem Yılmaz buna en iyi örnektir, çıkar insanları güldürür ve sahneden iner. Stand-up şovları, İllüzyon – Sihir gösterileri vb. diğer gösteriler eğlendirme ve hoşça vakit geçirme amacı taşırlar. Bu tür amacı olan konuşmalar çok risklidir bu yüzden en çok hazırlığı bu tip konuşmacılar yapar. Çünkü sahnede bir espriye ya gülerler ya da gıcık olurlar, iki tarafı keskin bıçak. Ya da bir sihirbaz, sahnede numarasını yapamaz ve insanlar da bunu anlarsa çok kötü duruma düşer. Onun için en çok pratik yapan konuşmacı grubu bu gruptur.

Konuşmalarınız her dört amacı birden de taşıyabilir ama birisi her zaman daha baskındır.

Neden konuşmamızın amacını bilmeliyiz? Eğer konuşmanızın amacını bilirseniz hazırlanırken çok daha rahat ederseniz. Mesela diyelim ki konuşmanızın amacı etkilemek ve ikna etmek, o zaman her an kendinize şu soruyu sorabilirsiniz, ‘Bu cümle konuşmama hizmet ediyor mu?, İnsanları etkileyecek bir cümle mi? Ben olsam ikna olur muydum?’ vs.

Konuşmanızın amacını bilmek işinizi kolaylaştırır ve sizi rahatlatır.
Lütfen başkalarının düştüğü hataya siz de düşmeyin, liderliğin en büyük vasfı harika bir konuşmacı olmaktır.
İyi bir konuşmacı olmanın en önemli kurallarından biri de konuşmanızın her ayrıntısını daha önceden planlamak ve bol bol pratik yapmaktır.

Birgün bir yerde sizi konuşma yaparken dinleyebilmem umuduyla,
Okuduğunuz ve bireysel gelişiminize önem verdiğiniz için teşekkürler…

Hakan Mengüç – 17 Ocak 2012

Kar Tanesi Jo

Gökyüzünde yağan milyonlarca kar tanesinden yalnızca biriydi Jo.

Daha yeni ayrılmıştı bulut diye tabir edilen o kümeden ama fazla bir yolculuğu da yoktu doğrusu, topu topu bir saat sonra yeryüzüne düşecek ve kar olarak görevini tamamlayacaktı.

Etrafına bakındı, bazı kar arkadaşları deli gibi sağa sola hareket ederken bazıları ise rüzgâra teslim etmişlerdi kendini. Bir ara şöyle dedi içinden: ‘Acaba rüzgâr mı beni götürsün, yoksa ben mi beni?’

Kendi zaman kavramında uzun uzun düşündükten sonra ?60 dakikalık hayatımda istediğim gibi yaşayacağım? dedi ve o da deli gibi bir oraya bir buraya uçuştu.

Keyifli bir yolculuktan sonra artık yavaş yavaş yeryüzüne yaklaşmıştı Jo. Bir yanda yeryüzünü görmenin neşesini yaşarken bir yandan da kar olarak hayatının sonuna yaklaşmasının burukluğunu yaşıyordu içinde.

Yaklaştı da yaklaştı ve binaların arasında bir boşluğa, diğer kar arkadaşlarının üstüne düştü.

Şimdi diğer arkadaşlarıyla bir olmuştu artık. Gökyüzünde süzülme dönemi bitmiş yeryüzünde bekleme dönemi başlamıştı.

Aniden neşeli bağırışlar duydu. Yakınında çocuklar koşuşturuyor, bir şeylerle uğraşıyorlardı. Çocuklar kar topluyor ve elleriyle bir yere götürüyorlardı. Az önce tam yanındaki karları aldı yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuş çocuk. Sonra aynı çocuk bir süre sonra tekrar gelip kendisi ile beraber çevresindeki tüm karları aldı ve onları kucağında bilinmeyen bir yere götürdü. Bir süre sonra Jo ne olduğunu anladı. Kendilerine benzer bir şey yapmışlardı bu çocuklar. Göz yerine iki siyah şey, burun yerine de turuncu renkte bir şey koymuşlardı.

Bir yandan yüzünde kocaman gülümsemeyle eğlenen, bir yandan da tir tir titreyen çocuk tam tepesine koydu Jo?yu bizim tarifimizle kardan adamın.

Zaman geçti hava karardı, zaten çocuklarda çoktan gitmişlerdi. Bütün geceyi yeryüzünü izleyerek geçirdi Jo. En karanlık saatlerde şehrin sessizliğini dinledi. Gece bastıran kar yağışında da hep kendi yolculuğunu hatırlardı. Derken hava aydınlanmaya başladı, birbiri ardına arabalar, acele acele yürüyen insanlar, daha uykudan uyanamamış okula giden çocuklar gördü Jo.

Birkaç saat sonra hafiften güneş açmaya başladı ve hava ısındı. Kaldırım kenarlarından öbek öbek sular akıyordu ve kendisinin de ısındığını hissetti Jo ve bir süre sonra da kardan adamın tepesinden bir su damlacığı olarak aşağıya doğru aktı.

O anda her şeyi unutmuştu Jo, artık yokolmuştu, hayır hayır yok olmamış suya dönüşmüştü Jo. Ya da Jo?nun yok olması bir başkasına hayat vermişti, küçük su damlacığına.

Küçük su damlacığının adı Jane idi. Jane?in ilk hatırladığı an, bir kaldırımın yanındaki sudan öbek öbek akışıydı, akıyordu bilinmeyen bir yere doğru. Sonra hızla bir kanalizasyon borusundan aşağıya düştü, artık yolculuğu karanlık bir yerde devam ediyordu. Uzun yolculuklar yaptı ve çok şeyler gördü Jane. Koca koca farelerden tut birbiryle adeta vıraklama yarışı yapan kurbağalara, amaçsızca yüzün su kurbağlarına, daha neler neler. Uzun bir yolculuktan sonra çok büyük bir su birikintisinde buldu kendini, orda da bir müddet hareket ettikten sonra durdu, sadece durdu. Haftalarca, aylarca öylece kaldı. Sonra havalar ısındı, güneş çok yakıcı bir hale geldi ve bir anda Jane tüm varlığını unuttu çünkü artık su değildi, su buhara dönüşmüştü.

Yeni doğmuştu buhar Jim uçan bir balon gibi yükseliyordu havaya, yükseldikçe gördüğü manzara karşında hayretler içinde kalıyordu.

Uzun bir yolculuktan sonra diğer arkadaşları ile bulut oldu ve oradan uzun bir süre yeryüzüne baktı. Sonra bir gün tüm benliğini unuttu ve bir kar tanesi olarak yeryüzüne düştü.

Yeryüzüne düşen kar tanesinin adı Mii idi, topu topu bir saatlik ömrü vardı.

17 Şubat 2008 – Kar Yağarken Düşündüklerim

Hakan Mengüç