Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Kategori: Kişisel Gelişim Yazıları (page 3 of 4)

Küçük Değişimler Hayatınızda Dev Sonuçlar Almanızı Sağlar

Merhaba,

Size küçük değişimlerin hayatımızda aslında nasıl büyük farklar yarattığından bahsetmek istedim bugün.

Hayatımızın değişmesi için ne yapıyoruz acaba? Gerçekten her gün hedeflerimiz için bir şeyler yapıyor muyuz? Ki hedefiniz her şey olabilir, vücudunuzu şekle sokmak, araba almak, işi bırakıp bir çiftliğe yerleşmek, kitap yazmak ya da gitarist olmak. Ne yapıyoruz hedeflerimiz için? Yoksa hiçbir şey yapmıyor muyuz?

Hiç bir şey yapmayarak da bir şeyler yapıyoruz aslında? Daha doğrusu bence hiç bir şey yapmamak diye bir şey yok. Mutlaka bir şeyler yapıyoruz. Belki yatıyoruz, televizyon izliyoruz, oyun oynuyoruz ya da yemek yiyoruz. Bir şey yapmamak diye bir şey yok. Ve ne yapıyorsak ister istemez bunlar geleceğimizi şekillendiriyor.

Yarınımızı bugünümüz şekillendiriyor, bu yüzden bugün ne yapıyorsunuz? Ufak bir değişimle bugün hayatımızda bir karar alalım.

Ufak bir değişimin hayatıma ne gibi bir katkısı olabilir ki? Sorusu gelir akla hemen.
Aslında her şey ufak değişimlerle olur ama biz genelde hep o son anları görürüz tvlerde ya da okuruz gazetelerde?

Japonya?dan İstanbul?a doğru yol alan bir gemi, rotasında bir santimetrelik bir sapma yapsa 6 ay sonra İstanbul yerine Güney Afrika?ya varmış oluyor. 1 santimetre bunu yapabiliyor.
Ama dümen elinizdeyken o bir santimetreyi farkedemiyorsunuz, o bir santimetre gözükmüyor bile.

Ya da aynısı kendinizde de olmuyor mu? Yıllar önceki fotoğraflarınıza baktığınızda ancak değiştiğinizi anlıyorsunuz.

Bugün alacağınız ufak bir karar yapacağınız ufak bir eylem istikrarlı gittiğinizde hayatınızda dev bir sonuç yaratacak. Bir santimi asla küçümsemeyin.

Ama asla küçük değişimleri de hafife almayın. Bugün atacağınız bir mail, yazacağınız kitabın bir paragrafı, hedefinizle ilgili 10 dakikalık plan hayatınızda büyük bir etki yaratacak. Her futbol maçını izlediğinizde verdiğim o frikik örneğini düşünün.

Yıllar önce Potansiyelimi geliştirmekle ilgili kitapları tekrar tekrar okuyordum ve başta bıktım artık bunlardan, hayatımda hiç bir değişiklik yok diyordum. Aynısını Ney enstrumanını öğrenirken de demiştim. Hocam bir parçanın notalarını verdi ben hep aynısını çalışıyorum ama hiç bir gelişme görmüyordum. Ta ki kendimi sahnelerde görene kadar.

Ama ne olursa olsun ben hep devam ettim. Sürekli devam ettim. Nasıl ki her gün yemek yiyorsam, her gün zihnimi o kitaplarla besledim, Ney öğrenirken de ney çalan insanların videolarını izledim. Ney kayıtları dinledim. Sürekli kendimi enerjik tutup çalışacak güç oluşturdum kendimde. Her gün belki küçük şeyler yaptım ama bugün o küçük şeylerin büyük sonuçlarını yaşıyorum. İstanbula taşınmak istiyordum taşındım. Ulusal bir kanalda Televizyon programı yapmak istiyordum yaptım. Tanınmış, topluma mal olmuş kişilere psikolojik destek olmak istedim, oldum ve hala oluyorum. Milli sporculara bildiğim tekniklerle faydalı olmak istiyordum, oldum. Hatta aralarında dünya şampiyonu olan dahi var.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Küçük şeyleri önemseyin.

Mükemmellik küçük şeylerden oluşur ama mükemmellik küçük bir şey değildir.
Gerçekten muhteşem bir potansiyeliniz var. Başkalarının onu köreltmesine izin vermeyin.

Sevgilerimle, görüşmek üzere.

 

Gelişimin 3 Önemli Adımı

1) İstediğine Düşün, İstemediğini Değil

Ne olmak, ne yapmak istediğinize odaklanmalısınız, ne olmak istemediğinize değil.

Yapmak istediğim bir şey var ama;
Çok yaşlıyım, (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/119-yasindaki-tai-chi-ustasi-lu-zijian-ile-tanisin/ )
Çok kötü olaylar yaşadım bunları atlatamıyorum, (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/nazi-kampindan-kurtulan-108-yasindaki-alice-herzin-hikayesi/ )
Hastayım sağlık problemlerim var; ( bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/mutlulugu-biz-mi-olusturuyoruz-yoksa/)

Aşk acısı hayatımı mahvetti, (bu yazıya bakın https://hakanmenguc.org/tag/ask-acisindan-kurtulmak/ )
Umutsuzum, (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/madem_atesin_var_neduruyorsun_karanlikta/ )
Sorunlarıma farklı açılardan bakamıyorum, (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/insanlarin-bakmadigi-yere-bakarsan-gormediklerini-gorursun/)
Bana koçluk yapacak biri yok, (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/kendi-kendinize-koclukta-disney-metodu/)
Ben neler yaşadım bir bilsen, (o zaman bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/anthony-robbinsten-harika-bir-konusma/ )
Çok fazla reddedildim, umudum kırıldı. Motivasyona ihtiyacım var, (Buna https://hakanmenguc.org/ac-olmalisiniz-les-brown/ ve buna bakın https://hakanmenguc.org/reddedilenler/)
İşe nereden başlayacağımı bilemiyorum, (bu yazıya mutlaka bakın: https://hakanmenguc.org/icinizdeki-3-yasindaki-cocugu-kucaklayin/ )
Ben şanssızım, (bu yazıyı okuyun: https://hakanmenguc.org/sansli-misiniz-degil-misiniz/)
Hayatımdaki bu kadar engelle nasıl başarabilirim, (bu yazıyı: https://hakanmenguc.org/hayatinizdaki-engeller-gercekten-engel-mi/ ve bu yazıyı okuyun: https://hakanmenguc.org/kanseri-yenen-ve-dunyanin-en-buyuk-bisikletcisi-olan-adam-lance-armstrong/)
Geçmişe takılıp kaldım, (bu yazıyı okuyun; https://hakanmenguc.org/gecmisin-en-guzel-yani-onun-artik-gecmis-olmasidir/)
Risk alamıyorum, (bu yazıyı okuyun: https://hakanmenguc.org/en-buyuk-risk-hic-risk-almamaktir/)
Şirketim var ama tavsiye verenim yok, (bu yazıyı okuyun: https://hakanmenguc.org/starbucks_calisan_partner_iliskileri/)
Ah ah kendim olamıyorum; (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/icinizdeki_mavi_kusun_cikmasina_izin_vermek/ )
Böyle bir dünyada nasıl odaklanayım, (bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/evren-bolluk-icinde-farkettiniz-mi/)
Çok kötü şartlarda yaşayıp başarılı olan bir Türk var mı? Bizden bir şey olmaz, (o zaman bu yazıya bakın; https://hakanmenguc.org/huseyin-ozer-bir-ascinin-buyuk-azmi-buyuk-basarisi/)
Genlerimizde ne varsa onu yaşarız diyor bilim adamları, (Hangi bilim adamı diyor? bu bilimadamlarına da bakın: https://hakanmenguc.org/genlerimiz-kaderimiz-mi-yoksa-sadece-inanc-mi/)

Ayrılık acısı beni mahvetti, ( o zaman bu yazıya bakın: https://hakanmenguc.org/ask-acisinin-yararlari/#.VYrunRO8PGc

Yukarıda sırlanan tüm bahaneler sizin istediğiniz şeye değil, istemediğini şeye odaklandığınızı gösteriyor. Neden istediğimiz şeye odaklanmalıyız?
Çünkü neye odaklanırsanız enerjiniz oraya gider, enerjiniz ise sizin harekete, eyleme geçme sebebinizdir.

Eğer şişmanlığınıza, parasızlığınıza, ailevi sorunlarınıza, olanaksızlıklarınıza odaklanırsanız, enerjiniz sizi daha çok düşürür ve canınız hiç bir şey yapmak istemez. Boşuna vakit kaybedersiniz.
Her zaman ulaşmak istediğiniz şeye odaklanmalısınız. Eğer odağınız kötü şeylere kayarsa bu yazıya geri dönüp bahanelerin yanında yazan yazıları okuyun/izleyin.

Odağınız tamamsa eğer, ikinci adıma geçelim.

2) Sonuç Almak İçin En İyi Araçları Kullanın

Eğer ulaşmak istediğiniz bir hedef varsa oraya ulaşabilmek için en iyi haritaya sahip olmalısınız. Doğuya bakıp gün batımını göremezsiniz. İstediğiniz kadar olmak istediğiniz şeye odaklanın eğer doğru haritaya sahip değilseniz yanlış yere gidersiniz ve istediğiniz yere ulaşamazsınız. ‘Harikayım, çoşkuluyum, kendimi bomba gibi hissediyorum, peki niye istediğim olmuyor?’ çünkü yanlış yoldasın.
Muğla haritası ile Ankara’ya gidemezsin, ne kadar pozitif olursan ol.

Peki doğru haritayı bulmanın en kolay ve hızlı yolu nedir?
En kesin ve emin yolu o yollardan başarıyla geçmiş insanları modellemek. Başarılı insanların hayatlarını incelediğinizde mutlaka bir kaç rol modeli olduğunu görürsünüz.
Yohan Blake arkadaşı Usain Bolt’u modellemeye başladı ve bir önceki olimpiyata dahi katılmamışken, 2012 Londra olimpiyatlarında Usain Bolt’un ardından 100 metre’de ikinci oldu. Ki bizden olimpiyat tarihi boyunca kimsenin o seviyeye bile gelemediğini varsayarsak aradaki farkı biraz olsun anlayabiliriz.
Karate Dünya Şampiyonu olan Mustafa Alımcı’ya koçluk yaparken efsane olmuş Karateci Luca Valdesi’nin modellenmesi üzerinden çalışıyorduk.

Peki sizin işinizi yapan insanlar arasında en iyileri kim?
Borsacımısınız? Warren Buffet’ın kitabını okudunuz mu?
Emlak işinle mi uğraşıyorsunuz, O zaman Donald Trump’un tüm kitaplarını okuyun ve size uyanları alın uymayanları atın.
Küçük bir iş yeriniz mi var? Howard Schultz’un kitabını mutlaka okuyun.
vs. vs. örnekleri siz çoğaltabilirsiniz…

Rol modelinizi bulduysanız üçüncü adıma geçelim.

3) Seni Durduran Şeyleri Bul ve Onları Yolundan Kaldır.

Gerçekten olmak istediğiniz şeye odaklanıyorsunuz, mükemmel bir haritaya da sahipsiniz ama bir şey sizi sürekli engelliyor. Bu nedir? Bu sizin iç çatışmalarınızdır ve geçmişten getirdiğiniz bazı kilitler.
‘Başarının %20’si mekanik %80’i psikolojiktir.’
İç çatışmalarınız yüzünden 2 ileri 1 geri gidiyorsunuz. İç çatışmaların olmasını sağlayan en büyük nedenlerden birisi de geçmişte yaşadığımız bilinçaltı kilitler. Bilinçaltımız doğru veya yanlışı bilmediği için, kendini savunmak adına bir çok davranışı kaydeder ve siz pozitif olsanız da, çok çalışsanız da bazı şeyleri yapamazsınız, çünkü sizin en güçlü yanınız sizin oraya gitmenizi istemiyor. Yani ayağınızda pranga ile hedefinize koşmaya çalışıyorsunuz.

Bir önemli nokta da işinizi kötü yanları ile de sevmek ve doğuştan ya da çocukluktan yatkın olduğunuz işi yapmak. Aksi sizi çok yoracaktır ve çok zamanınızı alacaktır.

Einstein der ki, ‘Aslında herkes dahidir. Eğer bir balık ağaca çıkma yeteneği ile ölçülürse her zaman bir aptal olduğuna inanacaktır.’ Ben hepimizin doğuştan gelen güçlü yanlarımız olduğuna inanıyorum ve hayat her zaman bize o güçlü yanımızı kullanma konusunda mesajlar veriyor aslında, iyi bakarsak mutlaka göreceğiz.

İç çatışmalarınız başka olabilir? Hayattaki en büyük değeriniz dürüstlükse ve yaptığınız işin bazı yanlarının dürüst olmadığını düşünüyorsanız yine 1 adım ileri 2 adım geri gideceksinizdir.

Bu yüzden kendinize şu soruyu sorun;
1 adım ileri 2 adım geri gitmeme sebep olan ne?
Nelerden korkuyorum?
Değerlerim neler? İşim değerlerimle çatışıyor mu?

 

Bu yazıyı saklayın ve bir sorunla karşılaştığınızda tekrar bakın.

Mutlu ve Huzurlu Bir Yaşam Dileğiyle,

Hakan MENGÜÇ (5 Eylül 2012)

 

Proksemik – Kişisel Alanlar Teorisi

Muhtemelen şu deneyimi hayatınızın bir  noktasında yaşamışsınızdır; Biri sizinle konuşmak için yanınıza gelir ama size o kadar çok yaklaşır ki kendinizi rahatsız hissedersiniz. Ya da asansöre yabancılarla bindiğinizde yaşadığınız gerginliği hatırlayın. Neden gerildiniz, çünkü özel alanınız ihlal edildi.

Proksemik Nedir?


Kişisel alanın ve insanların mesafe kullanımının incelenmesine genel olarak proksemik denir. ?Proksemik? terimini ilk kez 1963 yılında, insanların uzamsal ilişkileri ve alanları kullanarak sözsüz iletişimlerini inceleyen antropolog ve araştırmacı Edward Twitchell Hall (1914-2009) tarafından kullanılmıştır. Araştırması sırasında, prosemikle ilgili dört alan tanımladı:

1) Mahrem Bölge: 45 santimetreye kadar olan bölge

2) Kişisel Alan: 45 cm ile 1.2 metre arası

3) Sosyal Alan: 1.2 metre arası ile 3.6 metre arası

4) Kamu Alanı: 3.6 metre ile 7.6 metre arası

 

Yakın Alan: Bu alan, bedeninizden 45 cm kadar öteye uzanır. Adından da anlaşılacağı gibi, sadece çok yakın ilişkiler sürdürenler birbirlerinin yakın alanın girebilirler. Bu, genellikle dokunmak, fısıldamak, sarılmak, öpüşmek vs. için kullanılan alandır.

Kişisel Alan: Bu alan sizden yaklaşık 45 cm ötede başlar ve 1.2 metreye kadar uzanır. Yakın arkadaşlar ve sağlam kişisel bağlantılarınız olan insanlarla ilişkileriniz için ayrılmış olan alandır

Sosyal Alan: Bu alan sizden yaklaşık bir metre ötede başlar ve 3.6 metreye kadar uzanır. Bu, yeni tanışıklıklar, günlük arkadaşlıklar ve yüksek bir rahatlık seviyesine sahip olmadığınız diğer herkesi için ayrılmış olan alandır.

Kamu Alanı: Bu son alan, 3,6 metre kadar ötede başlar ve 7,5 metreye veya ötesine kadar uzanır, Kamu içindeki iletişim alanıdır; parkta veya alışveriş merkezinde yürürken ya da bir dinleyiciye konuşurken insanlar aranızda bulunan mesafedir.

 

Bunlar Bilmek Ne İşimize Yarar?

İnsanlarla iletişime geçtiğimizde sosyal alanla başlar ve sonra kişisel alana gireriz. Bu çok dikkat edilmesi gereken bir konudur, kesinlikle mahrem alana girilmemeli ve kişisel alana da girerken yavaş ve tepkiler gözlenerek girilmelidir. Birçok insanın sosyal alandan kişisel alana hızlı bir giriş yaptığını ve bu yüzden çok itici bulunduklarına bizzat şahit oldum.

Unutmayın, iletişimizin kalitesi, hayatınızın kalitesini belirler.

Kaynaklar: Personel Space Wikipedia

Understanding Body Language / About.com

The Secret Language Business / Kevin Hogan

NLP Time Line – Zaman Çizgilerini Tespit Etmek

Not: Bu yazı NLP’yi bilenler veya NLP eğitimi alanlar içindir.

Zaman Çizgileri: Zamanı Zihinsel Olarak Kodlama Şeklimiz

Zaman çizgileri sizin zamanı kodlama yeteneğinizi ifade eder. Biz zamanı belli şekillerde düşünürüz. Geçmişe ilişkin görüntüler geleceğe ilişkin görüntülerden daha farklı bir yerde olacaktır. Eğer geçmişteki olayları düşünür, gelecekte olacak olayları gözünüzde canlandırır ve onların zihinsel uzayınızın neresinde olduğunu fark ederseniz geçmişten geleceğe hayali bir çizgi çizebilirsiniz, bu da sizin zaman çizginiz olur.

Örneğin on yıl önce dişlerinizi fırçaladığınız bir zamanı düşünün. Bu görüntünün yerini tespit edin. Dişlerinizi bugün fırçaladığınızı düşünün. Yine görüntünün nerede olduğunu fark edin. Beş yıl sonra ve on yıl sonra dişlerinizi fırçalıdığınızı düşünün. Her bir görüntünün yerini tespit ettiğinizde tüm bu görüntüleri birbirine bağlayan hayali bir çizgi yaratabilirsiniz. Bu sizin zaman çizginizdir ve sizin zamanı uzamsal olarak nasıl düşündüğünüzü gösterir.

Genel olarak iki temel zaman çizgisi türü mevcuttur. Bunlardan birincisinde zaman, gelecek önünüzde, geçmiş arkanızda ve şimdiki zaman içinizde olacak şekilde yayılmıştır. Buna ?zaman içinde? adı verilir. Diğer türde geçmiş önünüzde sol tarafta yer alır, şimdiki zaman tam önünüzdedir, gelecek ise önünüzde ve sağdadır. Buna ?zaman yoluyla? adı verilir.

Zaman çizginizi burada anlatılan iki farklı yoldan birinde tespit etmenin farkı, sizin zamana yaklaşım şeklinizde genellikle bir farklılık olduğunu göstermesidir. Örneğin zamanı ?zaman içinde? olarak kodlayan kişiler genellikle geçmişi çok sık ya da çok fazla anımsamazlar; onlar geçmişi ?arkalarında bırakmıştır.? Çalıştığımız birisine geçmişteki olayları nasıl anımsıyorsun demiştim, o da sanki arkadamda karıncalar var ve beni tutmaya çalışıyorlar ama tabii ki de başaramıyorlar demişti. Mesela bu kişiyi geçmişteki olayların hiç bir zaman rahatsız etmeyeceğini anlayabiliriz. Birde Zamanı ?zaman yoluyla? kodlama eğiliminde sahip olan kişiler vardır ve genellikle olayları kolayca anımsar ve oldukça dakik olma eğilimindedir.

Kendi Zaman Çizginizi Keşfetmek

  1. Beş yıl önce dişlerinizi fırçaladığınız bir zamanı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  2. Bir yıl önce dişlerinizi fırçaladığınız bir zamanı düşün,n ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  3. Şu anda dişlerinizi fırçaldığınızı gösteren, şimdiki zamandan bir anı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  4. Bir yıl sonra dişlerinizi fırçalayacağınız bir zamanı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşınığınızı belirleyin.
  5. Beş yıl sonra dişlerinizi fırçalayacağınız bir zamanı düşünün ve bu görüntüyü nerede taşıdığınızı belirleyin.
  6. Beş yıl önceden bir yıl önceye, şimdiki zamaman, gelecekte bir yıl ve beş yıl sonraya uzanan bir çizgi çizin. Bu sizin zaman çizginiz.
  7. Zaman çizginizi geleceğe ve geçmişe uzatın.

Buradaki kilit nokta geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle ilgili düşünme ve hissetme şeklinizi değiştirmeye nasıl başalayabileceğinizi öğrenmektir. Zamanı nasıl algıladığınızın şu anda olduğu gibi farkında olmanız onunla ilgili hislerinizi değiştirmenizi kolaylaştıran bir şeydir. Böylelikle envanter işlemi tamamlanmış oldu.

Kaynak: Get the Life You Want – Richard Bandler

Acun Nasıl/Neden Başardı?

Bu yazıyı bir seminer sonrası sorulan soru üzerine yazdım.

İnsanlar başarıyı genellikle çalışmaya, zekaya, aynı yolda tutarlı bir şekilde yürümeye yormuyorlar da, sürekli kişilerin arkasındaki güçlere yoruyorlar. Kişilerin arkasında elbette bir güç oluyor ama bu güç onlar çalıştıkları, zeki oldukları ve tutarlı bir şekilde aynı yönde ilerledikleri için arkalarında oluyor. Unutmayın, önce olmak, sonra sahip olmak lazım.

Acun Ilıcalı’yı savunmak gibi bir amacım yok fakat Amerika’lı bir adamın başarısı üzerine örneklendirme yapmaktansa kendi kültürümüzden biri üzerine örnek vermeyi her zaman tercih ederim.

Acun Neden Başardı?

1) Bildiği İşi Yapıyor.

Başarının en önemli sırrı işinde çok iyi olmak ve bu da gerçekten çok sıkı çalışma sonucunda oluşan bir şey. İnsanlar 20 yaşında yeni bir meslek seçiyor ve bu işte ustalaşmaları en az 10 yıl alıyor. Bir de alan değiştirirlerse bu süre gittikçe uzuyor. Ama başarılı olmuş, efsane olmuş kişilere baktığımızda şu anda yaptıkları işin ta çocukluktan itibaren ilgi alanları olduğu işler olduğunu görüyoruz. 20 yaşında değil 7 yaşında antremana başlıyorlar.

Acun Ilıcalı da hayatta en sevdiği şeyin ‘oyun, futbol oynamak, playstation oynamak, king oynamak, arkadaşları ile eğlenmek olduğunu söylüyor. Acun evliyken bile akşamları 20-25 arkadaşı evine gelir, ayrı ayrı masalarda king oynarlarmış.’ (Kaynak: Acun Ilıcalı’nın Turkcell Teknoloji Zirvesi 2011 konuşması, link) Ve dikkat ederseniz Acun yapımcı ama dizi yapmıyor, sinema yapmıyor, game show yapıyor, yani çocukluğundan beri antremanlı olduğu, tutkulu olduğu şeyi yapıyor.

İnanıyorum ki insanlara en hızlı başarıyı, güçlü yanlarını kullanarak yaptığı işler getirir.

2) İnsan İlişkileri Çok İyi

İşinde mükemmel olan insanların da istediği başarıyı yakalayamadıkları sık rastlanan bir durumdur. Bu tür insanların başarılı olmaları için genelde keşfedilmeleri gerekiyor ama biliyorum ki; ‘Beklersen sadece sana geleni, gidersen istediğin her şeyi alabilirsin.’

Tabii keşfedilip de başarılı olamayanlar da var, bu insanlar insan ilişkilerini gelişitirme konusunda maalesef çok tutucular. Kendi davranışlarının doğru davranış kalıbı olduğunu düşünüyorlar ve bu noktadan sonra da onlara yardım etmek çok zorlaşıyor.

Neden insan ilişkileri bu kadar önemli?

Çünkü sizi işinizde insanlar yükseltir, belki doğrudan değil dolaylı olarak ama insanlar yükseltir. Atıyorum ben çok iyi bir muhasebeciysem ve insan ilişkilerinde iyiysem, insanlarla dost olup gerçek bir dostluk kurabiliyorsam, arkadaş çevrem arttıkça işimde o oranda büyür.

Acun’un arkadaşlarından duyduğum ve televizyondan gördüğüm şey, dostlarına mütevazi yaklaşması ve vefalı olması. Bir röportajında, ‘Beyaz’ın reytingi yükselse arayıp tebrik ederim, Cem Yılmaz reklamda oynasa sevinirim, ararım.’, demişti ve bunu gönülden yaptığını düşünüyorum.

Maalesef ki insan ilişklerimiz kötüyse başarı şansımız çok düşüyor…

3) Kendi İstediğini Halkın İstediği Gibi Sunuyor

Bu ne demek? Her zaman kendin olmak iyi değildir. Dozunda kendin olmak iyidir.

Bazı televizyoncular, insanlara ne istiyorlarsa onu vermelisin derler. Bazı televizyoncular da, sen neysen o ol derler ama bana göre doğrusu ikisinin ortası…

Eğer sadece halkın istediğini yaparsan, o işte tutkun olmaz, bir süre sonra o işi sadece para için yapan birine dönersin.

Tamamen kendin olursan da insanlar bazı şeyleri yanlış anlar, kaldıramaz.

Mesela Acun Ilıcalı şu şekilde yaklaşsaydı; ‘Ya ben evde arkadaşlarla nasıl oyun oynuyorsam, televizyonda da aynısını yapacağım, şort ya da boxerla çıkacağım eğer oyun oynarken kızarsam küfürde patlatırım, kiminle oynadığımın bir önemi yok, profesör olsun, sıradan biri olsun farketmez, iyi oynasın yeter.’  şeyler deseydi halk bunu kabul etmezdi.

Ama Yetenek Sizsiniz’de ne yapıyor Acun?, normal hayatta hiç giymese de programda gömlek giyiyor. Konuşmalarına daha çok dikkat ediyor. Halkın nabzını yokluyor. İnsanların izleyebileceği, hoşuna gidebileceği kişileri seçiyor. Akademik konuşan bir  profesörü ne kadar sevse de, onun kendi programında izlenme oranının düşük olduğunu bildiği için üzülerek onu seçemiyor.

İşte aradaki fark bu, Kendi istediğini, halkın istediği şekilde sunmak.

4) Neden Sevilen Bir İnsan

Kişilik özellikleri;

Muzip-Ahlaklı

Çılgın, kafasına esen şeyleri yapıyor, televizyonda de bile, ‘Bebek gibi kızlardı’ diyebiliyor ama hiç bir zaman sınırı aşmıyor. Yani çok ince bir sınır var ve Acun Ilıcalı  bunu bilerek ya da bilmeyerek uyguluyor.

Söz Dinlemez – Saygılı

Acun kendi bildiğini yapar, bir şey ona dikte edilemez gibi davranıyor. Çılgındır ama büyüklerine de o oranda saygılıdır gibi bir imaj çiziyor. Bir büyüğü ondan bir şey isterse gerçekten off diyerek değil, severek yapar gibi gözüküyor. İnsanlar gerçekten bu dengeyi sağlayabilen kişileri severler. Hem yenilikçi hem gelenekçi.

İş Yaparken Paradan Kaçmıyor

Bir şeyin hakkı neyse onu vermek lazım, gördüğümüz kadarı ile Acun Ilıcalı bunu yapıyor. Prodüksiyonlarına epey para harcıyor.

Kurgu Mükemmel

Acun’un harika bir kurgu ekibi olduğuna inanıyorum. Çünkü kurgu çok riskli bir yer. En güzel görüntüler en güzel şekilde vermelisiniz. Mükemmel demek eklenecek bir şey kalmayıncaya kadar eklemek değil, çıkartılacak bir şey kalmayıncaya kadar çıkartıp, yalın hale getirmek demek.

Son Olarak Başarı Döngüsünü Kendiniz İçin Kontrol Edin

Eğer yukarıdak anlatılanlar size bir fikir verdiyse, Ne istediğinizi biliyorsanız ve o işte mükemmelleştiyseniz, Eyleme geçin, her reddedilişte kendinizi sorgulayın ve biraz daha mükemmelştirin- ve asla vazgeçmeyin.

Ne İstediğini Bil

Eyleme Geç

Neyin İşe Yarayıp Yaramadığını Sürekli Kontrol Et

Asla Vazgeçme

ve son olarak karşına çıkan fırsatları gör. Çünkü; İstediklerinin gerçekleşmemesi bazen asıl gerçek isteklerinizin gerçekleşmesini sağlayabilir.’

Kendi Kendinize Koçlukta Disney Metodu

Walter Ellas “Walt” Disney 5 Aralık 1901 – 15 Aralık 1966 yılları arasında yaşamış, ABD’li yapımcı, yönetmen, senarist, seslendirmen ve animatör.
Flora Disney ve Elias Disney’in oğludur. Üç erkek, bir kız kardeşi vardır. Kardeşi Roy O. Disney ile Walt Disney Productions’ı kurdu ve şirketi dünyanın en ünlü film üreticilerinden biri oldu. Kurduğu şirket Walt Disney Company şu an yıllık 30 milyar dolar geliri olan bir medya devi haline geldi.

Kendini kendinize koçluk çalışmasında bugün Walt Disney’in bir metodunu kullanacağız.

Walt Disney’in ilk zamanlarında  üç katlı bir binası varmış. Bu binanın üçüncü katında hayalciler, ikinci katında gerçekçiler, birinci katında ise uygulayıcılar varmış.

Gerçekçi ol, imkansızı iste.

İmkansızı isteyen hayalciler üçüncü katta uçabilecekleri kadar uçarlar en akla gelmez hayalleri yazıp ikinci kattaki gerçekçilere gönderirlermiş.

Gerçekçiler projeyi inceler, bazen hayalcilere tekrar incelemeleri için geri gönderir, bazen de hayalcilerle birlikte oturup tartışırlarmış. Mutabakata varıldıktan sonra gerçekçiler projeyi uygulayıcılara götürürmüş. Uygulayıcılar, bütçe, kaç kişi çalışacak, kimlerden yardım alınabilir, sponsorlar kabul eder mi? vb. şeyleri dikkate alarak inceler, muhalefet oldukları konuları tekrar gerçekçilere gönderirlermiş. Hiçbir zaman uygulayıcılar ile hayalciler toplantı yapmazlarmış, uygulayıcılar sadece gerçekçilerle toplantı yaparlar, mutabakata varıldıktan sonra proje uygulamaya geçermiş.

Şimdi kendi hayalinizi düşünün, amacınız ne? Harika bir kitap yazmak mı? Kısa film çekmek mi? Çok başarılı bir iş kurmak mı?

Bir masanın etrafına üç sandalye koyun ve onlara Hayalci, Gerçekçi, Uygulayıcı diye isim verin.

Şimdi hayalci masasına oturun ve hayallerinizi asla kısıtlamayın, 5 dakika 50 dakika fark etmez. Buradaki önemli nokta asla mantığı kullanmamak, burada uçuş serbest. Bitirdiğiniz zaman kalkın ve gerçekçi sandalyesine oturun. Şimdi gerçekçi olarak inceleyin hangileri yapılabilir? Daha önce birileri buna benzer bir şey yapmış mı? Onlardan ne öğrenebilirim, hangileri uygulanamaz? vs.  Hangi hayalleri mantıksız buluyorsanız bunları sıralayın, eğer bitirdiyseniz şimdi sıra ayağa kalkıp uygulama sandalyesine oturmak.

Uygulayıcı, bunun minumum bütçesi ne kadar tutar, bana yardım edecek kimleri tanıyorum, bütün bağlantılarımın tek tek yazacağım ve kimin bana faydası olacağını tespit edeceğim, eylem planım nedir? Bugün ne yapacağım, haftaya ne yapacağım, bir ay sonra ne yapacağım? gibi sorulara yanıt verecektir.

İnanın bana, eğer rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortamda, hafif meditatif bir müzikle, olayın ruhunu yaşayarak bunu yaptığınızda kendinize şaşıracaksınız. Deneyin, denemeden asla peşin hükümlü kararlar vermeyin.

Son olarak bu yazıyı özetleyen bir sözle bitirelim;

Gerçekçi olun ama imkansızı isteyin ve unutmayın, bir ağacı dikmek için en iyi zaman 20 yıl önceydi, ikinci en iyi zamansa bugündür.

Şimdi harekete geçme zamanı…

 

 

Topluluk Önünde Etkili Konuşmanın Sırları

Hepimiz mutlaka zorunlu olarak veya kendi isteğimizle bir çok konuşmaya katılmışızdır. Bazı konuşmalarda çok eğlenmiş, bazı konuşmalarda da Çin işkencesine maruz kaldığımız olmuştur. Doğru mu?

Peki aradaki fark nedir? Aradaki fark muhtemelen şuydu, sizi eğlendiren, ikna eden ve etkileyen konuşmalarda, konuşmacı konuşmasının amacını biliyordu, bunun için iyi hazırlandı, iyi hazırlandığı için iyi sundu, iyi sununca da insanlar etkilendi.

Kötü konuşmacılar da büyük ihtimalle yeterince hazırlık yapmadan sahneye çıktılar, hep kendi kelime jargonları ve teknik terimlerle konuştular. Muhtemelen daha kendi konuşmalarının amacının bile farkında değildiler.

Eğer bir konuşma yapacaksanız bunun bir sebebi olur, bu sebebi bilmek ve buna göre hazırlanmak usta bir konuşmacı olmanın ilk vasıflarındandır. Genel itibari ile konuşmacı fark etsin ya da etmesin bir konuşmanın dört amacı olur.

1) Bir Şeyi Açıklamak

Buna verilebilecek en basit örnek Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, çıkar bir açıklama yapar, bilgilendirir ve sahneden iner.

Topluluk Önünde Konuşma kursuma katılan bir beyfendi bize ”İnsanın Biyolojik Saati” ile ilgili 6 dakikalık bir konuşma yaptı ve amacı bir şeyi açıklamaktı, çok da başarılı oldu.

2) Etkilemek ve İkna Etmek

Etkilemek ve ikna etmek aslında her konuşmacının isteğidir ama acaba konuşmanızın asıl amacı bu mu?

Reklamcıların her daim yaptığı budur, bize o ürünü almaya ikna ederler. Ya da sahnede ürününüzü tanıtıyorsanız,bunun amacı insanları ürününüzün kaliteli olduğuna ikna etmek olabilir. Veya benimsediğiniz bir inancı, fikri ya da ideolojiyi anlatırsınız ve amacınız onları kendi fikrinize ikna etmektir.

3) Eyleme Geçirmek

Konuşmanızın amacı eyleme geçirmek mi? Genellikle dünyanın kaderini etkileyen konuşmaların hepsi eyleme geçirmek amacını taşımıştı. Atatürk’ün yaptığı konuşmalar da bunun içindi, Abraham Lincoln’ün yaptığı konuşmalar

da bunun içindi, Hitler’in yaptığı konuşmalarda bunun içindi. Martin Luther King’in ”Bir Hayalim var” konuşması da bunun içindi. Eyleme geçirmek.

Genelde ikinci madde ile üçüncü madde karıştırılıyor, hemen bir örnekle bunu açıklayayım.
Bir Magnum reklamını ele alalım, amacı sizi etkilemek ve ikna etmektir. Eyleme geçirmek değil. Bunun sonucunda planladıkları eyleme geçirmektir ama bazı nedenlerden dolayı ilk amaçları eyleme geçirmek değildir. Bunun nedenini başka bir yazıda anlatacağım.
Bir Carrefour reklamının amacı ise direk eyleme geçirmektir. Reklam çıkar, ”Bu haftasonu x ürün Carrefour?da sadece 15 TL” der ve reklam biter. Burada eyleme geçirici etken kendileri açısından fiyattır.

4) Eğlendirmek

Cem Yılmaz buna en iyi örnektir, çıkar insanları güldürür ve sahneden iner. Stand-up şovları, İllüzyon, Sihir Gösterileri vb.

diğer gösteriler eğlendirme ve hoşça vakit geçirtme amacı taşırlar. Bu tür amacı olan konuşmalar çok risklidir onun için zaten en çok hazırlık yapan konuşmacılar da bu konuşmacılardır. Çünkü sahnede bir espriye ya gülerler ya da gıcık olurlar, iki tarafı keskin bıçak. Ya da bir sihirbaz, sahnede numarasını yapamaz ve insanlar da bunu anlarsa çok kötü duruma düşer. Onun için en çok pratik yapan konuşmacı grubu bu gruptur.

 

Konuşmalarınız her dört amacı birden de taşıyabilir ama birisi her zaman daha baskındır.

Neden konuşmamızın amacını bilmeliyiz? Eğer konuşmanızın amacını bilirseniz hazırlanırken çok daha rahat olursunuz. Mesela diyelim ki konuşmanızın amacı etkilemek ve ikna etmek, o zaman her an kendinize şu soruyu sorabilirsiniz, ”Bu cümle konuşmama hizmet ediyor mu?, İnsanları etkileyecek bir cümle mi? Ben olsam ikna olur muydum” 

Konuşmanızın amacını bilmek işinizi kolaylaştırır ve sizi rahatlatır.
Lütfen başkalarının düştüğü hataya siz de düşmeyin, liderliğin en büyük vasfı harika bir konuşmacı olmaktır.
İyi bir konuşmacı olmanın en önemli kurallarından biri de konuşmanızın her ayrıntısını daha önceden planlamak ve bol bol pratik yapmaktır.

Son olarak konuşmanızın amacını düşünün ve sahnede kendinizi izlerken hayal edin.

Sahnedeki bu kişi gerçekten konuşurken amacına ulaşıyor mu? Gerçekten onu beğendiniz mi?

İyi çalışmalar

Hakan.

 

NLP Tekniği ile Karşınızdaki İnsanın Düşüncesini Nasıl Okursunuz?

Nöro Linguistik Programlama kısa adı ile NLP’nin Göz Erişim İpuçları tekniği ile bir düşünce okuma oyununun nasıl yapıldığını sizinle paylaşmak istiyorum.

Kısaca NLP nedir?: NLP Düşünce süreçlerinin nasıl işlediğini inceleyen ve olumlu-olumsuz düşüncelerin hızlı değişimi için yöntemler içeren bir teknikler bütünüdür.

NLP Göz Erişim İpuçları Nedir?: Şimdi hemen evinizdeki birisinin yanına gidip şu soruyu sorun, örnek olarak annenize sorduğunuzu varsayalım; Anne eski oturduğumuz evde kaç pencere vardı? Annenizin gözlerine bakarsanız, hemen sol yukarıya gittiğini görebilirsiniz. İnsanların %70’i geçmiş resimleri hatırlamak için sol yukarıya bakar, %30 ise sağ yukarıya..(daha çok solak olanlar sağ yukarıya bakar)

gulben_ergen_aglama

İnsanlar belli şeyleri hatırlamak için gözleriyle belli yerlere bakmak durumundadırlar. Mesela yukarı bakarak ağlayamazsınız, ağlayan, depresyon içinde olan insanlar hep aşağıya doğru bakarlar, çünkü dokunsal ve hissel duyguları hissedebilmek için aşağıya bakmalıyız. Mesela bir çocuk ağladığında yukarı bakmasını sağlarsanız ağlaması kesilecektir, kadınlar da zaten çoğu zaman makyajları akmasında diye duygulu anlarında yukarı bakarak ağlamalarını kontrol edebilirler ya da etmeye çalışırlar. (Sağdaki resimde olduğu gibi)

Yani kısaca göz erişim ipuçları insanların görsel, işitsel ve dokunsal(hissel) duygularını tespit etmek için kullanılan bir sistem. NLP’de bu teknik, kişiler sorunlarını anlatırken, görsel bir şeye mi, yoksa işitsel, dokunsal bir şeye mi odaklandıklarını tespit etmek için kullanır.

Size öğreteceğim oyuna gelmeden önce Göz Erişim İpuçlarını hemen öğrenelim.

Sol Yukarı: Geçmiş ile ilgili bir resim düşünüyor. Mesela kişiye ortaokulunun duvarının boyası ne renkti? diye soru sorarsanız, o geçmişteki görsel bir anıyı hatırlamaya çalışacağı için sol yukarı bakacaktır.

Sol Yana: Geçmiş ile ilgili işitsel bir anı düşünüyor. Örnek olarak dinlemekten en çok hoşlandığın şarkı hangisi? diye sorarsanız, kişi sol yana bakacaktır. (Yazının sonunda, bu konuda yapılan yanlışlarla ilgili bir hatırlatma yapılacaktır.)

Sol Aşağı: Geçmiş ile ilgili dokunsal bir anı düşünüyor. ‘Sıcak bir banyoya girdiğin bir zamanı düşün ve sıcaklığı hisset’, sorusu onun sol aşağıya bakmasını sağlayacaktır.

Sağ Yukarı: Görsel olarak oluşturduğumuz resimleri düşünürken buraya bakarız, örnek soru: ‘Nasıl bir evin olmasını isterdin, şekli ve bahçesi nasıl olurdu?’

Sağ Yana: İşitsel tasarlanan sesler. Ör: ‘Suyun altında sesin nasıl duyulur?’

Sağ Aşağı: Tasarlanan dokunsal hisler, içsel diyaloglar. Örnek olarak, ‘Hawai’de tatile gittiğini düşün ve sıcak kumların üstüne yattığını hayal et, sıcak kumları hissediyor musun?’

Not: Tasarlanan düşüncelerde kişi eğer öyle bir şeyi hayal edemiyorsa geçmişteki bir anıyı düşünür ve sola bakar. Sözgelimi Hawai’de kumsalın üstünde yattığını düşün dediğinizde, eğer kişi Hawai ve Hawai kumsalı ile ilgili bir şey görmemişse, geçmişte gittiği bir kumsalı hatırlayıp orasını Hawai gibi hayal edecek ve böylece sola bakacaktır. Bu konuya dikkat edilmelidir.

Karşınızdaki İnsanın Düşüncesini Nasıl Okursunuz?

Şimdi gelelim oyunumuza… Oyun şöyle, ilk önce karşınızdaki kişiye üç soru soruyorsunuz, sonra bu üç sorudan birini düşünmesini istiyoruz ve biz onun düşündüğü şeyi biliyoruz.

Nasıl? Eğer yukarıdaki yazıyı okuduysanız zaten tekniğin büyük kısmını anlamışsınızdır.

1) İlk önce karşımızdaki kişiye oyun oynayacağımızı filan söylemeden direk, ‘En uzun boylu arkadaşın kim?’ diye soruyoruz ve o düşünürken gözlerine bakıyoruz. Muhtemelen sol yukarıya bakacaktır. Bu birinci adımdı…

2) Şimdi ona ‘Suyun altında sesin nasıl duyulur?’ diye soruyoruz, muhtemelen sağa yana bakacaktır ama bunun hayalini kuramazsa sol yana da bakabilir.

3) Şimdi de ‘Buz gibi bir küvetin içindesin, onun soğukluğunu hissetmeni istiyorum’, Bunu söylediğinizde de muhtemelen sol aşağıya ya da sağ aşağıya bakacaktır.

Tamam şimdi sıra geldi son soruya… ‘Şimdi düşündüğün üç şeyden birini tekrar düşün ama bana söyleme sadece düşün ve iyice düşün’. O bunu düşünürken biz onun gözlerine bakıyoruz ve eğer yukarı bakıyorsa hemen cevabımızı veriyoruz: ‘Şu anda en uzun boylu arkadaşını düşünüyorsun.’ Eğer sol yana bakıyorsa, ‘Şu anda suyun altında sesinin nasıl duyulduğunu düşünüyorsun.’ ve eğer aşağıya bakıyorsa, ‘Şu an buz gibi bir suyun soğukluğunu düşünüyorsun’ diyeceksiniz.

Ben bu tekniği NLP çalışmalarında kişiler Göz Erişim İpuçları konusunda kendini daha hızlı geliştirsin diye öğretiyorum. Çünkü bir şeyi oyunla öğrenmek çok daha kolay oluyor.

Önemli Hatırlatma: Bu teknikleri uygulayanlar başta bazı hatalar yapıyorlar. Mesela kişiye dokunsal bir anı düşündürmek için şöyle bir soru sorduğunuzu varsayalım: ‘Buz gibi bir küvetin içindesin, onun soğukluğunu hissetmeni istiyorum.’ Şimdi bu sorudaki amaç kişinin aşağıya bakmasını sağlamak ama çoğu insan ilk önce yukarıya bakıp küveti zihninde görecektir, sonra aşağıya bakacaktır. Eğer aşağıya bakmıyorsa sadece küvetin resmini ve suyun resmini zihninde oluşturuyor ama soğukluğu ve suyu hissetmiyordur. Bunu hissettirmek de sizin ustalığınıza kalıyor, eğer ses tonunuzu iyi kullanamazsanız kişi bunu hissedemeyecektir. İlk denemelerinizde çok iyi sonuçlar beklemeyin ama ne kadar çok yaparsanız o kadar çok ustalaşırsınız.

Adım Adım Ustalaşma;

Eğer yeni başladıysanız, hemen hepsini denemeyin ve ilk önce sadece çevrenizdeki insanlara,

En uzun boylu arkadaşın kim?

Evinizde kaç pencere var?

Suyun altında sesin nasıl duyulurdu? gibi sorular sorun ve göz hareketlerini kontrol edin, eğer doğru yerlere bakıyorlarsa bir sonraki adıma geçin.

Oyunu üçlü değilde ikili yapın, eğer ikili de başarılı olursanız, üçlü yapmaya başlayın.

Bol bol uygulama yapın, yorumlarınızı bekliyorum :)

Sevgilerle, Hakan.

Mutluluğu Biz mi Oluşturuyoruz? Yoksa…?

Bu sayfayı not edin.
Çünkü kendinizi her tükenmiş hissetiğinizde aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.

Aşağıdaki video bize mutluluğun başımıza gelen olaylar değil, o olaylara bakış açımıza bağlı olduğunu bize gösteriyor.

İnsan her şartta isterse mutlu olabilir, her şartta kendi psikolojisini koruyabilir.

Ben de zaman zaman bu videoyu izlerim ve sizlerle de paylaşmak istedim.

Türkçe altyazılısı