Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 2 of 40)

Sufizm’de Tefekkür ve Meditasyon

Bugün sizlere Sufizmde tefekkür ve tefekkür meditasyonundan bahsedeceğim.

Sufizm, bir nehir gibidir; akar ve içindeki her şeyi kendi derinliğine çeker. Bu akışta, ‘tefekkür’ bir çeşit dalga gibidir – dalgalar hem suyun yüzeyinde oynar hem de onun derinliklerine var olur. Tefekkür, yüzeysel bir düşünme eylemi değil, zihnin okyanusunda bir dalıştır.

Bu derin dalışta, varoluşun gizemlerine dokunuruz. Her tefekkür anı, hayatın sonsuz anlamını araştırmanın bir yolu, ruhani bir keşif yolculuğudur. Sufi tefekkürü, zihni, kalbi ve ruhu bir arada dans ettiren bir müziğe benzer. Bu müzik, kişisel benliği aşarak, evrensel bir uyum içinde var olma hedefine yöneliktir.

Sufizmde tefekkür, bir deneyimden çok daha fazlasıdır; bir yaşam biçimidir. Bu derin düşünme sanatı, bireyin iç dünyasında sessiz bir devrim yaratır, onu adeta kozmik bir senfoniye katılımcı yapar. Böylece, Sufizm’de tefekkür, bireysel bir arayışın ötesinde, evrensel bir bilinç ve anlayışın melodisini çalmaktadır.

Tefekkür Meditasyonu, Sufi yolu üzerinde, bir çiçek gibi açılan kişisel içgörü ve ruhani bağlantının bir davetidir. Sufiler, bu meditasyonu sessizliğin derin sularında ve içe dönüklüğün gizemli mağaralarında gerçekleştirirler. 

Size özel bir tefekkür meditasyonu örneğini paylaşmak istiyorum. Bu örnekte, meditasyonumuzun merkezinde kalp olacak. Tefekkür meditasyonu, dere kenarında oturmak, kuş seslerini dinlemek ya da yürüyüş yapmak gibi çeşitli yollarla gerçekleştirilebilir. Ancak biz bu sefer, kalbe yönelik bir tefekkür meditasyonuna odaklanacağız.

Meditasyon

Hazırlık: Sufiler, meditasyon için, bir gölün kıyısında hafif bir rüzgarın esintisiyle sakinleşen su yüzeyi gibi huzurlu ve dingin bir yer bulurlar. Bu, bir tekkede ya da bir dere kenarında, ya da huzur veren sessizliğin melodisi eşliğinde olabilir. Neyseki modern dünyamızda böyle sessiz yerleri bulmak giderek zorlaşsa da, teknoloji yardımıyla üretilen yeni kulaklıklarla, dünyadan kopmamamıza yardımcı olabiliyor. Fakat umarım hepimiz için güzel mekanlarda, doğanın kalbinde de meditasyon yapma fırsatı doğar. Hadi devam edelim.

Daha sonra Ellerini, içlerindeki sonsuz evren olan kalplerinin üzerine koyarlar. Evet içimizdeki sonsuz evren olan kalbimiz. Sufilerin tecelligahı ilahi yani Allahın tecelli ettiği yer dediği kalbimiz. Daha sonra gözlerini kapatarak, tüm varlıklarıyla iç dünyalarına ve kalplerinin derinliklerine yönelirler.

Daha sonra nefeslerine odaklanırlar ve nefes alıp verişlerini hep bir zikir takip eder. Nefes alıp verirken, kainatın ritmiyle birlikte Allah’ın isimlerini fısıldarlar. Nefeslerini yavaşlatarak, her solukta Yaradanın sonsuz sevgisini ve varlığını hissederler.

Daha sonra Zihinlerini sessizliğe bırakır, kalplerinin gizemli yollarında bir yolculuğa çıkarlar. Bu yolculukta, kişisel benliklerinin ötesine geçerek, Yaradanın varlığı ile bütünleşmeye niyet ederler. Beka ve Fena hali. Bir süre sessiz kalırlar.

Bu meditasyon sırasında, Sufiler evrenin her köşesinde Yaradanın var olduğunu derinden hissederler. Büyük Sufi Niyazi Mısri’nin dediği gibi, “İşit Niyazi’nin sözünü, hiçbir nesne örtmez Hakkın yüzünü, Haktan ayan bir nesne yok, gözsüzlere pinhan imiş” Yani gönül gözünü açtığında kainatın her köşesinde Allahı zaten hissedersin, sadece o kalp gözünü aç, izin ver açılmasına.

Daha sonra yavaş yavaş tefekkür meditasyonun sonuna gelirler. Kalplerinde taşıdıkları bu kutsal deneyimi günlük yaşamlarına taşırlar.

Sufi geleneğindeki bu meditasyon türü, sadece zihinsel bir jimnastikten çok daha fazlasıdır; bu, kalbin ritimlerini ve ruhun sonsuz derinliklerini keşfetme dansıdır. Sufiler için, sadece gözlerini kapatarak başlayan bir yolculuk değildir tefekkür; kalplerinin derinliklerine ve evrenin gizemli sırlarına doğru bir yolculuğun başlangıcıdır. Her meditasyon seansı, onlar için, Yaradan’nın varlığını hissetme ve evrenin sonsuz bilgeliğine ulaşma yolunda adım adım ilerledikleri manevi bir yolculuktur. Bu yolculukta, her adım, onların iç dünyalarında daha derin bir farkındalık ve anlayış yaratır.

Sufizm’de Hikaye ve Tefekkür

Sufizm’de tefekkür meditasyonu, sadece içsel sessizliğe dalma pratiği değildir; bu uygulama, sözlerin, şiirlerin, müziklerin ve hikayelerin zengin dokusuna da yayılır. 

Bir Sufi ustası, öğrencilerine hikayeler anlatarak onların zihinlerini ve kalplerini aydınlatır. Bu hikayeler, genellikle yaşamın karmaşık gerçekliklerini basit ve etkileyici öğretilere dönüştüren metaforlar ve sembollerle doludur. Öğrenciler, bu hikayeleri dinlerken sadece kulaklarıyla değil, tüm varlıklarıyla dinlerler. Ardından, hikayenin içerdiği derin anlamlar üzerinde düşünmek ve meditasyon yapmak için zaman ayırırlar.

Bu süreçte, öğrenciler, hikayenin yüzeyindeki olayların ötesine geçerek, altında yatan daha derin manevi mesajları keşfederler. Böylece, bu hikayeler sadece akılda kalan güzel sözler değil, aynı zamanda ruhu dönüştüren ve aydınlatan deneyimler haline gelir.

Şimdi, bu öğretici hikayelerden birini seninle paylaşmak istiyorum. Bu hikaye, seni sadece düşündürmekle kalmayacak, aynı zamanda kendi iç dünyanda bir yolculuğa çıkmana vesile olacak. Dinle ve üzerinde tefekkür et; belki de bu hikaye, senin için yeni bir anlayışın kapısını aralayacaktır.

Bir zamanlar, bir Sufi, yalnız başına bir yolculukta, hayatın ritmine kendini bırakmış, yavaşça yürüyordu. Yolun kenarında, aniden hızla geçen bir atlı belirdi. Sufi, bu atlıya seslenerek, kendisini belirli bir şehre götürmesini rica etti. Atlı, bu talebi kabul ederek Sufi’yi atına aldı ve hızla yola koyuldular.

Yol boyunca hızlıca ilerlerken, Sufi’nin içinde bir yorgunluk, bir huzursuzluk belirdi. Atlıya durmasını, kendisinin biraz dinlenmesi gerektiğini söyledi. Atlı, bu talebi şaşkınlıkla karşılasa da durdu ve Sufi’yi dinledi. Sufi, sessizce bir yere oturdu, gözlerini kapadı ve meditasyon yapmaya başladı. Bir süre sonra, içsel huzurunu yeniden kazandığını hissederek, gözlerini açtı ve yolculuğa devam etmeye hazır olduğunu söyledi.

Nihayet varış noktalarına ulaştıklarında, atlı, Sufi’ye yolculuk sırasında neden durduğunu ve meditasyon yaptığını sordu. Sufi, sakin bir gülümsemeyle, “O kadar hızlı gittik ki, ruhumuz geride kaldı. Ben, onun bize yetişmesini bekledim,” dedi.

Hayat bir yarış değil, bir yolculuktur. Varılacak olan yer değil, yolculuğun kendisi güzeldir.

Hoşça kal yol arkadaşım.

İyileşme Sürecinde Algılanan Zamanın Rolü

Algılanan Zamanın Fiziksel İyileşme Üzerindeki Etkisi

Bilim dünyasından son derece ilgi çekici bir araştırma: Harvard Üniversitesi’nden psikologlar Peter Aungle ve Ellen Langer’ın yürüttüğü bir çalışma, algılanan zamanın fiziksel yaraların iyileşmesi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor. 2023 yılında yapılan ve Scientific Reports dergisinde yayımlanan bu araştırma, psikolojik süreçlerin fiziksel sağlık üzerindeki etkilerini yeni bir boyutta ele alıyor.

Araştırma, gönüllü katılımcılara hafif yaralar verilerek gerçekleştirildi. Katılımcıların algıladıkları zaman, laboratuvar ortamında değiştirildi: Yavaş Zaman (0.5x gerçek zaman), Normal Zaman (1x gerçek zaman) ve Hızlı Zaman (2x gerçek zaman). Bu üç farklı koşul altında, yaraların iyileşme süreçleri incelendi. İlginç bir şekilde, katılımcılar daha fazla zamanın geçtiğine inandıklarında, yaraların daha hızlı iyileştiği gözlemlendi. Tersine, daha az zaman geçtiğine inandıklarında ise iyileşme süreci daha yavaş işledi.

Daha basitleştirerek anlatmaya çalışırsak: Bir grup bilim insanı bir deney yapıyor. Deneyde, bazı insanlara çok küçük, acısız yaralar yapılıyor. Sonra bu insanlara laboratuvarda farklı zamanlar olduğunu düşündürüyorlar. Örneğin, bir gruba “1 saat geçti” diyorlar ama aslında sadece yarım saat geçmiş. Bu, “Yavaş Zaman” deneyi. Bir başka gruba tam 1 saat geçtiğini söylüyorlar, bu “Normal Zaman”. Son olarak, bir gruba “2 saat geçti” diyorlar ama aslında yine 1 saat geçmiş. Bu da “Hızlı Zaman”.
Sonra bilim insanları, bu farklı zamanlarda insanların yaralarının nasıl iyileştiğine bakıyorlar. İlginç bir şekilde, “2 saat geçti” denilen gruptaki insanların yaraları, aslında 1 saatte iyileşiyor. Ama “yarım saat geçti” denilen grupta, yaraların iyileşmesi daha uzun sürüyor. Yani, insanlar ne kadar çok zaman geçtiğini düşünürlerse, yaraları o kadar hızlı iyileşiyor. Bu deney, insanların düşüncelerinin vücutlarındaki iyileşmeye ne kadar yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Bu bulgular, zihin ve beden arasındaki etkileşimin sağlık üzerindeki etkilerini daha derinlemesine incelemek için yeni kapılar açıyor. Geleneksel olarak, psikolojik faktörlerin fiziksel sağlık üzerindeki etkileri genellikle duygusal durum (örneğin, stres, iltihaplanma ve bağışıklık fonksiyonları) ve davranışlar (örneğin, sağlıklı eylemleri teşvik eden inançlar) üzerinden değerlendirilmiştir. Ancak bu araştırma, bizim bedenlerimiz hakkında sahip olduğumuz soyut inançların da fiziksel sağlığımızı doğrudan şekillendirebileceğini gösteriyor.

Bu çalışma, zihin ve bedenin “birlik” kavramının sağlık üzerine olan etkilerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmek için güçlü bir argüman sunuyor. Araştırmacılar, psikolojik faktörlerin fiziksel sağlık üzerinde daha geniş bir etki yelpazesi olduğunu öne sürerek, bu alandaki gelecek çalışmalara yeni bir yön veriyorlar.

Bu araştırma, sağlık alanındaki geleneksel yaklaşımları sorgulamamızı ve zihin-beden bağlantısının sağlığımız üzerindeki potansiyel etkilerini daha kapsamlı bir şekilde düşünmemizi sağlıyor. Hem akademik çevrelerde hem de genel sağlık anlayışında bu tür araştırmaların daha fazla yer alması umut verici.

Kaynakça:

  1. “Perceived time has an actual effect on physical healing, study finds” – Harvard University, Scientific Reports (2023).
  2. Peter Aungle et al., “Physical healing as a function of perceived time”, Scientific Reports (2023). DOI: 10.1038/s41598-023-50009

Kalbin Uyanışı Meditasyonu

Bu meditasyon, kalbinizin derinliklerine bir yolculuk yaparak, iç huzuru, sevgi ve şükran hislerini keşfetmenizi amaçlar. Modern dünyanın stres ve hızına bir mola verin ve kendinizi bu sakinleştirici, ruhunuzu besleyen meditasyona bırakın.

🌟 Bu Meditasyon Size Neler Sunuyor?

İç huzurunu ve sakinliğini artırma Sevgi ve şükran hislerini derinleştirme Günlük stres ve kaygıdan uzaklaşma Zihinsel ve duygusal rahatlama

✨ Meditasyon İçeriği

Rahatlatıcı görselleştirme teknikleri Derin nefes alıştırmaları Pozitif olumlamalar ve içsel huzuru artırma yöntemleri Kalbinizle bağlantı kurma pratiği

Kalbin Uyanışı Meditasyonu

Hoş geldin, sevgili yol arkadaşım. Bu özel anı, kendine sadece kendine ayırdığın için seni tebrik etmek etmek istiyorum. Bu meditasyon sürecinde, kalbinin derinliklerine bir yolculuk yapacağız. Şimdi, rahat bir pozisyon al ve gözlerini ister kapatabilirsin, istersen de bir süre açık bir şekilde devam edebilirsin. Bu sakinleşme anında, tüm dış dünya seslerini geride bırakıp, kendine doğru bir yolculuğa çıkacaksın. Derin ve yavaş nefesler alarak, bu anın huzuruna kendini bırak.

Hayalinde, sakin ve huzur dolu bir ormanın içinde olduğunu düşün. Bu orman, doğanın tüm güzelliklerini ve sakinliğini barındırıyor. Ağaçların yapraklarındaki hışırtı, çeşitli kuş sesleri ve hafif rüzgarın melodisi seni sarıyor. Bu ormanda yürümeye başla. Her adımında, ayaklarının altındaki toprağın yumuşaklığını hisset. Bu toprak, senin sağlam duruşunu ve yaşam yolundaki kararlılığını simgeliyor. Her adımınla birlikte, iç huzurun ve sakinliğin artıyor.

Yolculuğuna devam ederken, çevrende büyüyen ağaçları fark et. Bu ağaçlar, yıllar içinde pek çok mevsim değişikliğine tanık olmuş ve hala dimdik ayakta duruyorlar. Onlardan birine yaklaş ve elini kabuğuna koy. Ağacın kabuğunun dokusunu parmaklarında hisset. Bu dokunuş, doğanın sana sunduğu dayanıklılık ve gücün bir yansıması.

Daha sonra, ormanın içindeki bir dereye varıyorsun. Suyun sesini dinle ve suyun akışıyla gelen dinginliği içine çek. Bu su, hayatın akışını ve sürekli değişimini simgeliyor. Derin bir nefes al ve bu dinginlikle kendini bırak.

Artık, kalbine dönme zamanı. Bu an, iç dünyana bir yolculuk yaparak, kalbinin derinliklerinde gizlenmiş olan sevgi, şükran ve nezaket hislerini keşfetme zamanı. Bu duygular, kalbinden yayılan sıcak bir ışık gibi, tüm bedenini sarsın. Her nefesle bu pozitif enerjiyi daha da güçlendir, her hücrene kadar hisset. Bu anlarda, kalbindeki bu duyguları güçlendiren olumlamaları tekrarla:

• “Kalbim sevgiyle dolu ve her geçen gün bu sevgiyi daha çok hissediyorum.”
• “Hayatımdaki her şeye şükran duyuyorum ve bu şükran hissi beni daha da zenginleştiriyor.”
• “Sevgi ve şükran, yaşamımın her anında bana rehberlik ediyor.”
• “Her nefeste kalbimdeki sevgi ve şükranı daha derin hissediyorum.”
• 
Bu duyguların, kalbinden yayılarak tüm bedenini sarmasıyla, kendini daha hafif, daha mutlu ve daha huzurlu hisset. Bu hisler, kalbinden yayılan bir ışık gibi, seni ve etrafındaki dünyayı aydınlatıyor. Sevgi, şükran ve nezaketle dolu bu anlar, sana hayatın en saf ve en güzel yönlerini hatırlatıyor.

Kalbinin bu derin ve güçlü duyguları, hayatının her köşesine yayılsın. Bu olumlamalarla, kalbindeki pozitif enerjiyi ve iç huzurunu her geçen gün daha da güçlendir. Her nefesle, bu olumlamaları tekrarla ve kalbinin derinliklerinden gelen bu güçlü hislerin hayatına nasıl pozitif etkiler bıraktığını hisset.


Bu yolculukta, kendine olan sevgini ve hayata olan şükranını pekiştir. Her nefeste, kalbinin derinliklerinden gelen bu pozitif enerjiyle, kendini daha da hafif ve huzurlu hisset. Bu enerji, seni saran ve koruyan bir kalkan gibi. Bu kalkan, seni negatif düşüncelerden, stresten ve günlük hayatın karmaşasından koruyor.

Şimdi, bu huzurlu ormanda bir çayırlığa varıyorsun. Bu çayırlık, yemyeşil çimenlerle kaplı ve etrafı çiçeklerle dolu. Çimenlerin üzerine otur ve etrafındaki doğanın güzelliklerini seyret. Gökyüzünde süzülen bulutları, çiçeklerin renklerini ve etraftaki hayvanların huzurlu varlığını hisset. Bu anın saf güzelliğine kendini bırak.

Bir süre bu çayırlıkta sessizce otur ve çevrendeki tüm detayları fark et. Etrafındaki çiçeklerin kokularını hisset, rüzgarın yüzünde bıraktığı serinliği ve güneşin sıcaklığını hisset. Kuş seslerini… Bu doğal güzellikler, hayatın basit ama değerli yönlerini hatırlatıyor. Bu basit güzellikler, hayatın karmaşasında bazen unutulsa da, aslında ne kadar önemli ve değerli olduklarını hatırlatıyor.

Daha sonra, gökyüzünde yavaşça batan güneşi izle. Güneşin batışı, gökyüzünde renklerin dans ettiği bir tablo gibi, bir günün sona erişini ve yeniden doğuşun müjdesini simgeliyor. Bu doğa olayı, her bitişin aslında yeni bir başlangıcın habercisi olduğunu hatırlatır. Gökyüzündeki bu renk cümbüşü, hayatın sürekli değişen, ancak her zaman güzelliklerle dolu olduğunu gösterir.

Her günün sonunda, karanlığın içinde bile, yeni bir başlangıç için fırsatlar doludur. Bu düşünceyle, kendine ve hayatına yeni bir bakış açısı kazandır. Güneşin batışını izlerken, şu olumlamaları kendine hatırlat:
• “Her bitiş, yeni bir başlangıcın kapısını açar.”
• “Geçmişin tecrübeleri, geleceğimin bilgeliğine dönüşüyor.”
• “Her gün, hayatımı yeniden şekillendirme fırsatı sunuyor.”
• “Karanlık anlar bile, içimdeki ışığı daha parlak kılar.”
• “Zorluklar karşısında güçlü ve dirençliyim.”
• 
Bu olumlamalarla, güneşin batışının getirdiği huzur ve yenilenme duygusunu daha da derinleştir. Gökyüzünün kızıllığı yavaşça koyulaşırken, kalbindeki umut ve iyimserliğin arttığını hisset. Her gün batımı, hayatındaki döngülerin ve devamlılığın bir hatırlatıcısıdır.
Güneş batarken, kalbinde ve zihninde yankılanan bu olumlamalar, seni yeni bir gün için hazırlar. Bu hazırlık, hem içsel huzuru hem de dış dünyadaki olası zorluklarla başa çıkma gücünü artırır.
Bu anlarda, güneşin batışının güzelliği ve olumlamaların gücüyle, kendini yenilenmiş ve huzurlu hisset. Bu huzur, kalbinin en derin köşelerinden yayılarak, tüm varlığını sarmalar.

Gün batımının ardından, gökyüzünün karanlık perdesi aralanır ve yıldızlar bir bir gökyüzünde parlamaya başlar. Bu yıldızların parıltısını gözlemle ve bu parıltının seni nasıl etkilediğini hisset. Her bir yıldız, uzak olmasına rağmen, kendi özgün ışığıyla sana ulaşıyor ve seni aydınlatıyor. Bu ışık, içindeki umudu, neşeyi ve pozitif enerjiyi arttırdığını hisset. Bu yıldızların parıltısı, seni hem geçmişin güzelliklerine hem de geleceğin parlak umutlarına yönlendirir. Bu parıltı, içindeki pozitif enerjiyi ve yaşama sevincini arttırır. Yıldızların ışığı, zorluklar ve belirsizlikler arasında yolunu aydınlatan bir rehber gibidir.
Bu meditatif yolculukta, her adımınla birlikte kendine ve çevrene daha çok şükretmeyi öğren. Bu şükran hissi, hayatındaki güzellikleri daha net görmene ve onları takdir etmene yardımcı olacak. Yıldızların parıltısına bakarken, şu olumlamaları da kalbin tekrarlasın:


• “Her an, hayatımın güzelliklerine şükretmek için bir fırsattır.”
• “Küçük şeylerde bile büyük mutluluklar bulabilirim.”
• “Şükran, kalbimi bolluk ve bereketle dolduruyor.”
• “Her yıldız, hayatımdaki her bir nimeti temsil ediyor.”
• “Şükran duygusu, beni daha mutlu ve tatmin olmuş bir insan yapıyor.”


Yıldızların parıltısı altında, bu olumlamalar seninle birlikte yankılanır ve içsel huzurunu derinleştirir. Bu huzurlu anlarda, kendini yenilenmiş, güçlü ve umut dolu hissedersin. Gökyüzünün bu sınırsız güzelliği, hayatının da sınırsız potansiyellerle dolu olduğunu hatırlatır.

Şimdi, yavaşça bu derin ve huzurlu dünyadan geriye adım adım dönmeye başlayalım. Bu meditatif yolculuğun sıcak ve nazik dokunuşuyla dolu kalbin, huzurun en saf haliyle çarpmaya devam ediyor. Sevginin, şükranın ve huzurun bu derin hissiyle, yavaşça ve nazikçe gözlerini aç. Gözlerini açtığında, içinde yeni bir enerji, yenilenmiş bir ruh ve sakin bir zihin bulacaksın.

Bu meditasyon yolculuğu, seni her zaman bekleyen bir sığınak, iç huzurunu ve pozitif enerjini besleyen bir kaynak. Burada geçirdiğin zaman, ruhunu yeniden canlandırıyor, zihnini sakinleştiriyor ve kalbini sevgiyle dolduruyor.

Her an, bu huzur dolu yolculuğa dönebilirsin. Bu meditatif deneyim, sana her zaman açık olan bir kapı, her daim ulaşabileceğin bir huzur limanı. Burada, kendini bulabilir, yeniden şarj olabilir ve hayata yenilenmiş bir bakış açısıyla devam edebilirsin.

Bu yolculuğun sonunda, kalbinde taşıdığın huzur, sevgi ve şükranla, hayatının her anını daha anlamlı ve zengin kılacaksın. Bu meditasyonun sunduğu içsel huzur ve pozitiflik, hayatının her köşesine ışık saçacak.

Tekrar görüşmek dileğiyle sevgili yol arkadaşım.


Hakan mengüç ile yaratıcı yazarlık programı

Yaratıcı Yazarlık eğitimi hem yeni başlayan hem de deneyimli yazarları hikaye anlatma sanatında geliştirmek için tasarlanmış kapsamlı bir programdır.

Bu eğitim programı, yaratıcı düşünme ve yazma tekniklerini keşfetmekten, fikir bulma ve karakter geliştirmeye, hikaye yapısından dil ve stil kullanımına kadar bir dizi temel yazarlık becerisini kapsar. Ayrıca, yazarlık sürecinin önemli bir bölümü olan düzenleme ve revizyon tekniklerine de yer verilmektedir.

Eğitim programımızın son bölümünde, eserlerinizi yayımlama ve yazar olarak kendi markanızı oluşturma üzerine değerli bilgiler sunulmaktadır.

Yaratıcı Yazarlık Eğitim Programımız, hikayelerinizi dünyayla paylaşabilmeniz için ihtiyacınız olan araçları ve teknikleri size sağlama hedefindedir. Eğitim boyunca, yazarlık becerilerinizi geliştirecek ve kendi özgün eserlerinizi oluşturmak için gereken güveni kazanacaksınız. Bu yolculukta sizi bekliyoruz!

Programın içeriğini aşağıda bulabilirsiniz.

Yaratıcı Yazarlık Eğitim Programı

Süre: 16 Hafta

Hafta 1-2: Yazarlık ve Yaratıcılık

  • Yazarlık ve yaratıcılık üzerine giriş
  • Yaratıcı düşünme teknikleri
  • Yazarlık motivasyonu ve düzenli yazma alışkanlığı

Hafta 3-4: Fikir Bulma ve Geliştirme

  • Fikir bulma teknikleri
  • İyi bir hikaye fikri nedir?
  • Fikirleri genişletme ve detaylandırma

Hafta 5-6: Karakter Geliştirme

  • Karakter oluşturma
  • Karakter motivasyonları ve hedefleri
  • Karakterler arası ilişkilerin inşa edilmesi

Hafta 7-8: Hikaye Yapısı ve Kahramanın yolculuğu

  • Kahramanın Yolculuğu 
  • Döngüsel hikaye yapısı
  • Hikaye kırılma noktaları ve dönüm noktaları

Hafta 9-10: Anlatım Teknikleri ve Gözlem

  • Birinci, ikinci ve üçüncü kişi bakış açıları
  • Gözlem ve detaylandırma
  • Diyalog yazma teknikleri 

Hafta 11-12: Dili ve Stili Kullanma

  • Özgün bir ses ve dil geliştirme
  • Edebi figürler ve betimleme teknikleri
  • Dili etkin ve amaca uygun kullanma

Hafta 13-14: Düzenleme ve Revizyon

  • Kendi çalışmanıza eleştirel bir gözle bakma
  • Dil, yazım ve noktalama hatalarını düzeltme
  • Hikayeyi geliştirme ve düzenleme teknikleri 

Hafta 15-16: Yayıncılık ve Yayınlanma Süreci

  • Yayıncılara gönderim yapma
  • Kendi kitabınızı yayımlama
  • Yazar olarak kendi markanızı geliştirme

Ney Öğrenmeye Başlayanların Dikkat Etmesi Gereken 8 Madde

ney neyzen sufi flute

Ney Öğrenmeye Başlarken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Ney, insan ruhunu etkileyen ve besleyen mistik bir enstrümandır. Sufi müziğinin ve felsefesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ney öğrenmeye yeni başlayanlar için, dikkate alınması gereken önemli noktaları sizin için derledim. İşte ney öğrenmeye başlayanlar için kısa ve pratik tavsiyeler:

1. Doğru ve kaliteli ney seçimi:

Ney öğrenmeye başlamadan önce, uygun ney türünü seçmek önemlidir. Çoğunlukla tercih edilen Kız ney (si akort) iyi bir başlangıçtır. İlk zamanlarda parmaklarınızın deliklere yetişemediğini düşünebilirsiniz, ancak yalnız değilsiniz. Başlangıçta birçok kişi bu durumu yaşar. Fakat düzenli çalışmaya devam ettikçe delikleri kolaylıkla kapatabilirsiniz.
Bir diğer önemli husus da kaliteli bir ney satın almaktır. Eğer kötü bir ney ile başlarsanız, motivasyonunuz düşebilir ve öğrenme süreciniz olumsuz etkilenebilir.

2. Sabır, sabır, sabır:

Ney öğrenmek, sabır gerektiren bir süreçtir. Gidilmeye değer yolların kestirmesi yoktur. Kısayolu olmayan bu değerli yolculukta başlangıçta zorluklar yaşayabilirsiniz, ancak bu herkesin deneyimlediği bir durumdur. İlk başta ses çıkarmakta zorlanabilir, daha sonra flüt benzeri sesler elde edebilirsiniz. Bu, doğru yolda olduğunuza işarettir. Kimse bir anda güzel sesler çıkaramaz, sabırla üflemeye devam edin. Siz yola çıkın yol size görünecektir.

3. İyi bir hoca:

Hoca, size sadece enstrümanı teknik anlamda öğreten değil, aynı zamanda bir felsefe, duruş ve tavır aşılayandır. Azminizi destekler ve motivasyonunuzu artırır. Eğer birebir hoca bulma şansınız yoksa, online derslerle de belli bir mesafe kat edebilirsiniz. (Yakında YouTube için ney dersleri yayımlayacağım. Takipte kalın.)

4. Süreklilik:

Başarının anahtarı sürekliliktir. Birçok insan büyük bir hevesle başlar, ilk günler ve haftalar yoğun çalışır. Daha sonra çalışma sıklığı azalır ve nihayet ney bırakılır. Yapmanız gereken gerçekçi hedefler belirleyip her gün çalışmaktır. 15 dakika bile olsa her gün, ancak aksatmadan çalışmanın sizi 1 yıl sonra nerelere getirdiğine siz bile şaşırabilirsiniz.

5. Nefes üzerinde kontrol:

Ney üflemek için diyafram nefesinizi doğru kullanmayı öğrenmelisiniz. Özellikle uzun ve kesintisiz üflemeler için diyafram nefesi kullanmak önemlidir. Neyde sadece nefes şiddetini artırarak farklı seslere ulaşılır, bu nedenle bu sesler arasındaki geçişlerin temiz ve düzgün olması için iyi bir nefes kontrolü gereklidir.

6. Müzik bilgisi:

Eğer amacınız profesyonel olmak ve diğer müzisyenlerle birlikte müzik icra etmekse, müzik teorisi ve nota bilgisi öğrenmeniz önemlidir. Ancak, sadece kendi zevkiniz ve neyin maneviyatı ile bütünleşmek veya birkaç parça öğrenmek istiyorsanız, nota bilgisi şart değildir.

7. Üflemek kadar dinlemek de önemlidir:

Sevdiğiniz neyzenleri ve usta neyzenleri dinlemek, ney üflemek kadar önemlidir. Hangi müziklerle beslenirseniz, farkında olmadan neyinizden o sesleri çıkarmaya başlarsınız. Unutmayın, ney öğrenmek hem ney üflemek hem de ney dinlemekle gerçekleşir.

8. Sürekli gelişim:

Ney öğrenmek bir gelişim yolculuğudur. Ney öğrenirken aynı zamanda neyin felsefesini ve sufi felsefesini de öğrenirseniz, gelişim sürecinizin daha pürüzsüz ve kolay geçtiğini göreceksiniz.

Velhasıl, ney öğrenme sürecinde dikkate almanız gereken temel noktalar; sabır, doğru ve kaliteli ney seçimi, iyi bir hoca, nefes kontrolü, müzik bilgisi, dinleme ve sürekli gelişimdir. Bu önerileri takip ederek, ney üflemeyi öğrenirken başarı şansınızı artırabilir ve bu mistik enstrümanın sunduğu zengin deneyimi daha çok yaşayabilirsiniz. Ney öğrenmek, sadece müzikal becerilerinizi geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda size farklı bir bakış açısı ve iç huzuru da sunar. Bu yolculuğa başladığınızda, neyin mistik dünyasında kendinizi sürekli geliştirerek yaşamınıza anlam katmaya devam edeceksiniz.

Hakan Mengüç birebir ney dersi veriyor mu?

Bu, bize sıklıkla yöneltilen bir soru. Normal şartlarda yoğun programım ve önceliklerim nedeniyle ney dersi vermiyorum. Ancak Gençler Projesi’ne (HMGLA) destek olan veya köy okulları için belirli bir miktar kitap bağışında bulunanlara, bu projelere katkı sağlamak amacıyla birebir ney dersi veriyorum. İmkanı olmayanlar için ise yakında YouTube’da herkesin erişebileceği ücretsiz ney dersleri yayınlamayı planlıyorum.

Heyecan ve kriz anlarında liderlik

Kriz anında liderlik ne demektir?

“Durgun denizde herkes kaptan, gerçek kaptan ancak fırtınalı denizde belli olur.” Kriz anında liderlik, fırtına çıktığında gemiyi sakince yönetebilmek ve limana güvenli bir şekilde getirebilme becerisidir.

gemi-firtina

Kriz anında beynimizde neler olur?

kriz-aninda-liderlik

Amerikan Ruh Sağlığı, Beyin ve Davranış Laboratuvarının eski başkanı olan Dr. Paul Maclean, 1960’lı yıllarda beyinle ilgili bir tespitte bulunmuş ve beyni üç katmana ayırmış. Alt beyin, orta beyin ve üst beyin. Bir başka deyişle, sürüngen beyin, duygusal beyin ve mantıklı beyin. Peki kriz anında beynimizin hangi kısmı daha aktif oluyor?

İnsanlar korktuklarında panikler, paniklediğinde ise mantıklı beyin (korteks) devreden çıkar. Korku ve panik anlarında insanları, sürüngen beyin yönetir. Sürüngen beyin yönetimi devralınca da, insanın gözü hiçbir şey görmez ve sadece kendini kurtarmaya çalışır. Sürüngen beyinde mantık bulunmaz.

Örneğin yangın çıkan bir binada insanlar büyük panik yaşar, yönetim mantıklı beyinden, sürüngen beyne geçtiği için insanlar kaçarken birbirini ezer.

Diktatörler korku taktiğini kullanır

Eğer bir diktatör, insanların mantıklı düşünmesini engelleyip, onları adeta bir koyun sürüsü gibi peşine takmak istiyorsa, halkı sürekli korku ve endişeye sürüklemelidir. Çünkü korkan insan, panikler, endişelenir ve beynin alt kısmı olan sürüngen beyin tarafından yönetilir.

Sürüngen beyin tarafından yönetilen kişi, herkes nereye koşuyorsa oraya koşar. Herkes ne düşünüyorsa o da öyle düşünmeye başlar. Herkes ne yapıyorsa o da öyle yapmaya başlar. Sürüngen beyin yönetmeye başladığında, kendinden emin, ektileyici konuşan bir lideri takip etmek isteriz. Normal zamanlarda da bir lideri takip etme güdümüz vardır ama normal zamanlarda mantıkla sorgulayabiliriz ama panik anlarında mantıklı sorgulama devre dışı kalır.

Hitler’in Gizli Taktiği

Hitler bu konuya dramatik bir örnektir. Mantıklı beyni saf dışı bırakma tekniğini çok iyi kullanmıştır. Birinci dünya savaşından yenik ayrılan Alman halkının endişesini, önce korkuya, ardından da paniğe çevirerek kitleri arkasına almış ve en acımasız katliamları yapmıştır. Ve bu katliamlar yapılırken, milyonlarca insan da onu desteklemiştir.

Hitler Alman halkını paniğe sürüklemeyi çok iyi biliyordu. Komünistlerden yakınırken, halkı Yahudilerin sömürdüğünden bahsediyor, bir yandan da İngiltere ve Rusya’nın Almanya’ya saldırma hazırlığında olduğunu söylüyordu. İyice panikleyen halk, tam da sürüngen beynin yapacağı şeyi yaptı, kendinden emin bir liderin arkasından gitti ve o ne düşünüyorsa onu haklı bulup destekledi. Mantık tamamen devre dışı kaldı.

Hitler’in ölümünden sonra konuşan birçok Alman, destekledikleri vahşet dolu fikirlerin ne kadar korkunç olduğunu ancak anlamıştı. Çünkü savaş bitmişti artık, korku, panik ortadan kalkmıştı.

Gördüğünüz gibi sürüngen beyin aklı, mantığı devredışı bırakıyor.

Şirketlerde kriz anında liderlik nasıl oluyor?

Dünya sürekli değişiyor, şirketinizin hisselerinin birden düştüğünü varsayın. Ya da başınıza beklenmedik bir olay geldi şirketiniz krize sürüklendi. İşte bu anlarda lider, herkesi yatıştırabilmeli ve sanki hiçbir şey olmamış gibi ortamı güllük, gülistan bir hale getirmeli. Eğer bunu yapabiliyorsa, o kişi iyi bir kriz lideridir.

Başka mesleklerde kriz anında liderlik

Aynı zamanda askeri sanatlarda da kriz yönetimi öğretilir. Askerler kriz anlarında, yani beklenmedik çatışmalarda ya da savaş sırasında paniği, endişeyi yönetebilmek için sürekli tatbikat yaparlar. Özellikle komandolar sürekli savaş koşullarının provasını yaparlar ki, savaş ortamına beyinleri alışmış olsun. Eğer beyniniz kriz ortamına alışmışsa, o zaman yönetim sürüngen beyne geçmez ve sizi mantıklı beyniniz yönetir.

Aynı şekilde pilotlar da eğitim alırken sürekli simülasyonlarla tehlikeli hava koşulları konusunda denemeler yaparlar. Yüzlerce kez uygulanan bu tecrübe, beyninizi zor koşullara adapte eder ve havada başınıza kötü bir olay geldiğinde yönetim hala mantıklı beyninizde olur.

Topluluk Önünde Konuşma ve Sahne Heyecan

Topluluk önünde konuşurken veya çok heyecanlandığımız anlarda da bir kriz durumu söz konusudur. Bu yüzden ben topluluk önünde konuşma eğitimlerinde en çok kriz yönetimi konusunu ele alırım. Sahnede kendinizi kontrol edemezseniz ortaya komik durumlar çıkabiliyor. İnternette bir video vardı, “evet diyen damat” O kadar heyecanlı ki ismi soruluyor, ismine evet diyor.

Kriz yönetimi doğuştan gelen bir yetenek değil, herkesin öğrenebileceği bir kabiliyettir.

Kriz Anlarını etkili işleyen 2 film önerisi vermek istiyorum; Bunlardan bir tanesi “127 Saat” ikincisi ise “Yarından Sonra Filmi”

127 Saat Filmi

Bu film gerçek bir hikayeden sinemaya uyarlanmış. Bir dağcı tek başına keşif yaparken kocaman bir kaya parçasının arasına sıkışır. Tam tamına 5 gün boyunca kaya parçasının arasında kolu sıkışmış, aç ve susuz kalırken, kendisini bu beladan kurtarmaya yarayacak her şeyi tüm yönleri düşünür ve yüzleşir. Bu açıdan kriz, heyecan ve panik yönetimine çok güzel bir örnektir.

İkinci film: Yarından Sonra

Bir iklim uzmanı çok yakın zamanda dünyanın buzul çağına tekrar gireceğini söylüyor. Tabii kimse inanmıyor ve dediği çıkmaya başlayınca tüm dünya büyük bir krizle yüz yüze geliyor. Bu film o kriz anında yaşanlarla dolu, heyecanlı bir hikaye.

Son olarak krizi beklenmedik kriz ve öngörülebilir kriz olarak ikiye ayırabiliriz.

Eğer bir gemi kaptanı yola çıkacaksa hava durumuna, rüzgar durumuna bakar. Fırtınalı bir hava ise ona göre önlemini alır. Bu öngörülebilir bir krizdir. Beklenmedik krize ise depremi örnek verebiliriz. Depremlerin ne zaman olacağını bilemeyiz. Aynı şekilde kalp krizi de adı üstünde bir krizdir. Onun da tam olarak ne zaman olacağını bilmediğimiz için beklenmedik kriz kategorisine girer.

Fakat bir kriz beklenmedik kriz olsa da öngörülen kriz olsa da eğer, kriz anında liderlik konusunda eğitilmemişsek, mantıklı beynimiz devreden çıkacak ve sürüngen beyin devreye girecektir. Ama eğitilirsek yönetim mantıklı beynimizde olacaktır.

Çok yakın zamanda kriz anında liderlik nasıl yapılır, ben eğitimlerde hangi teknikleri öğretiyorum, kendimizi bu konuda nasıl eğitebiliriz mevzu üzerine bir video çekeceğim. Videonun hazırlığına başladım. Ortaya akıcı ve güzel bir çalışma çıksın diye özellikle titizleniyorum. Basit ve kısa olsun istiyorum. Kanala abone olmayı unutmayın ve böylelikle videolardan hemen haberdar olursunuz.

Beni dinlediğiniz için teşekkürler, yorum ve görüşlerinizi bekliyorum.

Alanya Seminerim

Cuma günü Alanya’da gerçekleştirdiğim seminer deneyimini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Seminer öncesi Alanya’nın güzelliklerini keşfetmek için zaman ayırdım ve sizinle bu deneyimimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle, Alanya’nın tarihi simgelerinden olan Kale’yi ziyaret ettik. Kale, muhteşem manzarası ve tarihi dokusuyla büyüleyici bir atmosfere sahip. Ardından, şehrin en önemli yapılarından biri olan Kızılkule’yi gezdik. Bu kırmızı tuğlalı kule, Alanya’nın tarihine tanıklık eden önemli bir yapıdır.

Kızılkule’yi tersane tarafından çektim

Gezimize Damlataş Mağarası ile devam ettik. Mağaranın içindeki sarkıt ve dikitler, doğanın sanatını gözler önüne seriyor. Alanya Tersanesi’ni de ziyaret ettik ve burada deniz tarihine dair pek çok bilgi edindik.

Bu fotoğrafı da Alanya Tersanesinden çektim. Duvarlar, turkuaz deniz ve ilerideki dağ çok hoşuma gitti.

Akşam saatlerinde sahil boyunca keyifli bir yürüyüş gerçekleştirdim. Denizin, güneşin ve tarihin harmanlandığı bu güzel şehirde huzur bulmak mümkün.

Bu da sahilde gördüğüm ve hoşuma giden bir ev. Keşke sahil şeridindeki çirkin beton evler yerine hep bu evlerden görsek.

Gece ise Alanya Belediyesi’nin düzenlediği Ramazan Etkinlikleri kapsamında seminerimi gerçekleştirdim. Katılımın yoğun olduğu bu etkinlikte, değerli Alanyalılarla bilgi ve deneyimlerimi paylaşma fırsatı buldum.

Seminere ilgi oldukça yoğundu ve sadece Alanyalı yerli halk değil, aynı zamanda bölgede yaşayan Rus, İranlı ve Afganistanlı takipçilerim de katıldı. Afganistanlı bir hanımefendi yanıma gelerek Türkçe’yi, kitaplarımı okumak için öğrendiğini söyledi. Bu benim için oldukça sıra dışı ve değerli bir anıydı.

Son zamanlarda Afganistan’dan pek çok mesaj alıyorum. Taliban rejiminin baskısı altındaki Kabil’de kitabımın Farsça baskısı en çok satanlar listesinde yer alıyormuş. Ayrıca bu ay Rusça çevirimizin de yayımlanacağını duyurmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Böylelikle kitaplarımız tam 11 farklı dile çevrilmiş oldu.

Seminer ve ney dinletisinden anlar

Dünya genelinde bu güzel felsefenin yayılmasına vesile olmak benim en büyük mutluluk kaynağım.

Bir sonraki yazımda yeni deneyimler ve paylaşımlarla sizlerle buluşmak üzere, hoşça kalın!

24 Mart 2023 | Cumartesi

Alanya belediye başkanının hediyesi

Etkileyici hikaye anlatmanın sırları

“Hikaye anlatmak, binlerce yıldır insanların doğasında olan bir ihtiyaçtır. Eskiden atalarımız ateş başında hikayeler anlatırken, bugün ise hikayeler kitaplar, tiyatrolar ve sinemalar aracılığıyla anlatılıyor. Bazı hikayeler etkileyici ve sürükleyici olurken, bazıları ise sıkıcı olup hikayeden kopmamıza sebep oluyor.

kamp ateşi

Hikaye anlatmak, insanlığın doğasında var olan bir ihtiyaçtır. Kendi hayatınızdan bir anı ya da tamamen kurgusal bir hikaye olsun, dinleyicilerinize hikayenizi anlatırken bazı püf noktalarını kullanarak etkileyici, ilgi çekici ve sürükleyici bir hale getirmeniz gerekmektedir. Bu nedenle, etkili bir hikaye anlatmanın formüllerini sizlerle paylaşmak istiyorum

1) İlgi Uyandıran Bir Konu

Bir hikayenin, okuyucunun ilgisini çeken bir konuya dayanması, merak uyandırması ve heyecan verici olması önemlidir. Örneğin, yaşamı boyunca sadece bir köyde yaşamış ve oradan hiç çıkmamış birinin hikayesi mi ilginizi çeker, yoksa bir adamın arkadaşıyla birlikte 80 günde dünya turunu tamamlama iddiası üzerine bahse girmesi ve bu bahsi kazanmak için giriştiği yolculuk mu?

Muhtemelen ikincisi daha ilgi çekicidir. Jules Verne, “80 Günde Devri Alem” kitabında bu heyecanlı yolculuğu anlatmaktadır.

Romanın baş kahramanı Phileas Fogg, bir gazetede dünya turu yapmanın 80 günde mümkün olduğunu okuyunca arkadaşı Jean Passepartout’a bahse girer. Bugün bu turu yapmak nispeten kolay olsa da, 1872’de bu yolculuk epey zor bir ihtimaldir. Fogg tüm varlığını bahse koyarak yola koyulur. Fogg ve Passepartout, Paris, Mısır, Hindistan, Hong Kong, Japonya ve ABD gibi birçok ülkeyi ziyaret ederler ve yolculukları boyunca birçok zorlukla karşılaşırlar. Ancak Fogg, bahsini kazanmak için her şeyi riske atmaya kararlıdır ve her zorluğu aşar.

Küçük yaşlarımda beni de etkileyen bu kitap, çıktığım birbirinden ilginç ve sıra dışı yolculuklarımda mutlaka bir etken olmuştur, ki bu yolcuklardan birini, “Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir” kitabımda anlattım.

Şimdi size gelelim, hikayenizin gerçekten ilgi çekici olup olmadığını mutlaka belirlemelisiniz, bazen size ilgi çekici gelen bir olay toplumun büyük bir kısmı tarafından sıradan görülebilir ve anlaşılmayabilir.

Eğer yolculuk hikayelerini seviyorsanız, size üç kitap önerebilirim:

  1. “Michael Strogoff” – Jules Verne: Jules Verne’in Rus İmparatorluğu sınırlarında geçen heyecanlı bir macera hikayesi.
  2. “Güvercin Uçuverdi” – Ferit Edgü: Türk yazar Ferit Edgü’nün İstanbul’dan Paris’e uzanan bir yolculuğu anlatan kitabı.
  3. “Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir” – Hakan Mengüç: Otostopla çıktığım bir yolculuğu ve yolculukta başıma gelenleri anlatan kendi kitabım.

2) Empati Kurulabilecek Karakterler

Bir hikayede karakterler çok önemlidir. Ana ve yan karakterler, okuyucunun empati kurabileceği ve ilgi çekici kişiler olmalıdır. Okuyucunun “aynı benim yaşadıklarım”, “aynı beni anlatmış” demesi gerekir. Okuyucunun empati kurabileceği ve ilgi çekici kişiler hikayenin temel taşıdır ve okuyucuların hikayeye bağlanmasını sağlar.

Yan karakterler de okuyucuların hayatta karşılaştıkları kişilere benzemelidirler, aksi taktirde oyucu hikayeden kopacaktır.

Örneğin İngiltere Kraliçesinin hayatını anlatan The Crown dizisinin 5. sezonunun 9. bölümünde Diana ile Prens Charles’ın boşanma süreçleri anlatılıyor. Normal şartlarda toplumun çok küçük bir kısmının empati kurabileceği zenginlik ve saygınlık konumunda olan iki kişi Diana ve Charles. Fakat bölümün içinde sürekli orta ve alt gelir sınıfı vatandaşların evlilik sorunları sahnelerini görüyoruz. Ardından Diana ve Charles’ın yaşadığı sorunlar ekrana geliyor. Senaryo yazarı bu durumu o kadar iyi yazmış ve yönetmen de ekrana yansıtmış ki, sizin onlarla empati kurabilmenizi sağlıyor.

Yani bazen karakteriniz, toplumun empati kurabileceği veya günlük yaşamında karşılaşmadığı bir konumda olabilir, ancak yine de karakterin duygu dünyası aracılığıyla okuyucunun empati kurmasını sağlayabilirsiniz. Bu bölüm, bahsi geçen konsepte mükemmel bir örnek teşkil ediyor.

Sonuç olarak, tüm karakterleriniz okuyucularınızın belli bir seviyede empati kurabileceği ve belli bir noktaya kadar da ilgi çekici kişilikler olmalı.

3) Açık ve anlaşılabilir bir hedef

Hikayenin ana karakterinin bir hedefi veya amacı olmalı ve okuyucu bu hedefi algılayabilmeli. Böylelikle okuyucu karakterin ne istediğini ve karakterin yolculuk boyunca eylemlerinin sebeplerini anlayabilir.

Okuyucu karakterin eylem motivasyonunu, ne istediğini ve bu isteğin neden önemli olduğunu anlayabilmeli.

Ayrıca hedefin başarıldığında veya başarısız olduğunda açıkça belli olan somut ve ölçülebilir bir sonuç olması önemlidir.

yüzüklerin efendisi hikaye anlatma metodu

Örneğin, dünya genelinde milyonlarca satarak büyük bir hayran kitlesi edinen ve daha sonra sinema filmine de uyarlanan J.R.R. Tolkien’in ünlü eseri “Yüzüklerin Efendisi” kitabını ele alalım. Filmin ana karakteri Frodo Baggins’in amacı, Yüzük Kardeşliği tarafından kendisine verilen tek görevi tamamlamaktır: Yüzüğü yok etmek. Yüzük, dünyayı yok edebilecek kadar güçlü bir silahtır ve sadece Orodruin Dağı’nın içinde yok edilebilir. Frodo, yolda arkadaşlarıyla zorlu bir yolculuğa çıkar ve sonunda yüzüğü yok etmek için amansız bir mücadele verir.

Gördüğünüz gibi hedef açık, net ve anlaşılır.

4) İniş-çıkışlar ve engeller

Hiçbir hayat düz bir çizgide ilerlemez, hep inişler çıkışlar vardır, yani bir anlamda engeller.

Hikayede, karakterlerin hedeflerine ulaşmalarını engelleyen iç veya dış çatışmalar olmalıdır, aksi taktirde hikaye okuyuca gerçekçi gelmez. Sadece bu da değil, engel, çatışma yoksa heyecan da yoktur. Karakter ancak çatışmalar vasıtası ile gelişebilir, büyüyebilir, kendisi ile yüzleşebilir. Aynı insan hayatı gibi. Sizin bugünkü kişiliğini yaşadığınız keyifli olaylardan çok keyif durumlar, acılar, çatışmalar şekillendirmiştir. Kendinizi ancak bu olaylar vasıtası ile tanıyabilmişsinizdir.

Hikayenin içindeki çatışmalar, engeller, iniş çıkışlar hem hikaye ile empati kurmamızı hem de heyecan duymamızı sağlar. Hikayenin sürükleyiciliğinin temel esaslarından biri budur. Eğer özetlersek;

  • Engeller, iniş çıkışlar ve çatışmalar bir hikaye içerisinde bir gerilim yaratır.
  • Okuyucu, kahramanın zorluklarla nasıl başa çıkacağını ve hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı konusunda meraklanır ve heyecanlanır.
  • Karakterlerin zorluklarla başa çıkma çabaları, okuyucunun kendi yaşamındaki benzer deneyimlerle bağlantı kurmasına ve karakterlere daha derinden bağlanmasına olanak tanır.
  • İniş çıkış ve çatışmalar, hikayenin mesajını daha çok öne çıkarma fırsatı oluşturur.
  • Çatışmalar ve engeller, hikaye içinde beklenmedik sürprizler ortaya çıkartır ve okuyucunun ilgisini canlı tutar.
  • Hikayenin tahmin edilebilir olmaması, okuyucunun heyecan duyması için önemlidir.

5) Karakterin Dönüşümü ve Önerme

Hikayenin ana karakterleri, yaşadıkları olaylar ve deneyimler sayesinde gelişmeli ve dönüşmelidir. Bu dönüşüm aynı zamanda okuyucunun düşünmesini ve ders almasını sağlamalıdır.

Örneğin Cheryl Strayed’in “Yaban” adlı kitabı, bir yıkım yaşamış bir gencin yola çıkması ve yolda sürekli engellerle karşılaşması üzerine kurulu gerçek bir hikayedir. Kitap, Strayed’in 26 yaşında annesinin ölümünden sonra yaşadığı kayıp ve yıkımın ardından, kendini bulmak için hiçbir deneyimi olmadan, tek başına 1600 km Pasifik Crest Yolu’nda yürümeye karar vermesini konu alır.

Strayed, bu yolda kendisiyle yüzleşirken, yolda karşılaştığı fiziksel ve zihinsel zorluklarla da mücadele ederken kendini keşfeder, büyür ve olgunlaşır.

Kitap aynı isimle uyarlanarak filme de konu oldu, izlemenizi öneririm.

Özetlersek, iniş-çıkış, engel ve çatışmalar;

a) Karakterlerin yaşadığı zorluklar, kendisinin ve okuyucunun büyümesine, öğrenmesin ve farkındalığını arttırmasına yardımcı olur.

b) Karakterlerin yaptığı hatalar ve bunlardan ders çıkarmaları, okuyucuya da kendi yaşamlarında dikkate alabilecekleri değerli öğretiler sunar.

c) Karakterlerin zorlukları alt ederek başarıya ulaşması, okuyucuya umut ve ilham verir ve kendi hedeflerine ulaşmaları için güçlü bir motivasyon sağlar.

6) Sürükleyici Tempo

hikaye anlatımında sürükleyici bir tempo önemlidir. Sürükleyici tempo, okuyucunun hikayeye dalmalarına ve sayfaları çevirmeye devam etmelerine yardımcı olur. İyi bir tempo, hikayenin gelişimini doğru bir hızda ilerletir, böylece okuyucu ne çok sıkılır ne de hikayenin gelişimini takip etmekte zorlanır. Sürükleyici bir tempo sağlamak için şu önerilere dikkat edebilirsiniz:

  1. Değişkenlik: Hikayenin temposunu dengede tutmak için heyecan verici ve hareketli sahneleri daha sakin ve düşündürücü sahnelerle dengeli bir şekilde sunun.
  2. Sade anlaşılır cümleler kurun. Uzun cümleler özellikle günümüz okuyucusunun dikkatinin hemen dağılmasına yol açar.
  3. Hikayede gerilim ve merak unsurlarını kullanarak okuyucunun ilgisini sürekli canlı tutun. Bu, okuyucunun hikayenin nasıl sonuçlanacağını merak etmesine ve devam etmesine yardımcı olacaktır.
  4. Hikayenin zaman çizelgesini ve olayların sırasını etkili bir şekilde yönetin. Geriye dönüşler ve zaman atlamaları gibi teknikler, hikayenin temposunu etkileyebilir ve okuyucunun ilgisini sürdürmeye yardımcı olabilir.
  5. Karakterlerin eylemleri ve kararları, hikayenin temposunu etkileyen önemli faktörlerdir. Karakterlerin aktif ve hikayeye katkı sağlayan eylemlerde bulunmalarını sağlayarak, hikayenin temposunu canlı tutun.

Sürekleyici bir tempo konusunda adı sık sık anılan yazarlardan biri hiç şüphesiz Dan Brown’dur. Özellikle “Da Vinci Şifresi” ve “Melekler ve Şeytanlar” gibi eserleri, bir hikayenin nasıl sürükleyici olabileceğinin çok etkili bir örneğini sunar.

Her iki kitabın da sinema uyarlaması yapılmış olsa da, yazılı anlatım dilindeki akıcılığı ve sürükleyiciliği anlayabilmeniz için kitaplardan en az birini okumanızı tavsiye ederim.

7) Şaşırtıcı ve tatmin edici bir son

Bir hikayenin sonu, onun en önemli parçalarından biridir. Yapılan araştırmalara göre, insanların bir hikayenin en çok son kısmını hatırladığı görülmektedir. Bu nedenle, bir yazarın hikayesinin sonunu etkili bir şekilde yazması, okuyucuların zihinlerinde iz bırakacak ve hikayenin akılda kalıcı olmasını sağlayacaktır. Ayrıca, etkileyici bir son, okuyucuya tatmin edici bir deneyim sunar ve hikayenin tamamlanmış olduğu hissini verir. Bu nedenle, bir yazarın bir hikaye yazarken sonunu önemsemesi ve son kısmını ustalıkla yazması gerekmektedir.

Sinemada, izleyicileri şaşırtmak ve akılda kalıcı bir deneyim sunmak için sık sık şaşırtıcı sonlar kullanılır. Ancak, bir hikayenin sonunu başarılı bir şekilde yazmak kolay değildir ve birçok yazar bunun için yoğun bir çaba sarfeder.

Bu nedenle, sizler için şaşırtıcı sonları ile ünlü 10 film önerisi sunuyorum. Belki de bu öneriler, kendi hikayelerinizin sonunu yazmak konusunda size ilham verebilir.

  1. “The Sixth Sense” (Altıncı His)
  2. “Fight Club” (Dövüş Kulübü)
  3. “The Usual Suspects” (Olağan Şüpheliler)
  4. “Gone Girl” (Kayıp Kız)
  5. “Shutter Island” (Zindan Adası)
  6. “The Prestige” (İlüzyonist)
  7. “Memento” (Akıl Defteri)
  8. “The Village” (Köy)
  9. “The Others” (Diğerleri)
  10. “Inception” (Başlangıç)

Mutluluğu sende bulan senindir ötesi misafir

“Mutluluğu Sende Bulan Senindir, Ötesi Misafir” Başlıklı Kitap İncelemesi

Hakan Mengüç Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir Kitabı

1. Hayatın Sırları ve Mutluluğu Keşfetmek

“Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir” adlı kitap, hayatın anlamını ve huzuru keşfetmeye birbirinden sıcak ve yüreklere dokunan hikayeler sunuyor. Kaybettiğin her şeyin, bazen daha hayırlı bir şekilde geri döneceğine dair güçlü bir umut mesajları veriyor.

2. Zamanla Değişen Kayıplar ve Kazançlar

Hepimiz zaman zaman eksiliriz, ama aslında hiçbir şeyi kaybetmeyiz. Kaybettiğimizi sandığımız her şey, başka suretlerdeki kazançlarımız olarak geri dönerler eninde sonunda. Hayatın bu döngüsü, bizi sürekli olarak gelişmeye ve öğrenmeye yönlendirir.

3. Hayatın Sürprizleri

Hayat, adil ve incelikli hesaplarla doludur. Saniyeler sonra ne olacağını bilmeden, yıllar sonrasının planlarını yapıyoruz. Ancak, hayat her zaman sürprizlerle doludur ve bu sürprizlerle karşılaşmak, bize yeni deneyimler ve bilgelik sunar.

4. Manevi Şifa: Derin ve Samimi Hikayeler

“Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir” kitabı, karşılaştığın zorluklarda sana manevi bir şifa sayılabilecek, derin ve samimi hikayeler içerir. Bu hikayeler, yaşadığımız deneyimler ve duygular aracılığıyla bizi daha iyi anlamaya ve başkalarına yardımcı olmaya teşvik eder.

5. Kalbinde İyilik Biriktirenlerin Yolu Açıktır

Unutma, kalbinde iyilik biriktirenlerin yolu daima açıktır. İyilik, hayatımızın merkezinde olduğunda, karşımıza çıkan fırsatlar ve deneyimlerle daha başarılı ve mutlu bir yaşam süreriz.

hakan mengüç'ün "mutluluğu sende bulan senindir ötesi misafir" adlı yeni kitabı

Hakan Mengüç’ün Rehberliğinde İçsel Huzur ve Mutluluğa Yolculuk

Dünya çapında besteleri ve kitapları ile tanınan Hakan Mengüç, Türkçede sekiz kitabı bulunan başarılı bir yazardır. Besteci ve müzisyen de olan Mengüç’ün kitapları 11 dile çevrilmiştir. “Mutluluğu Sende Bulan Senindir Ötesi Misafir” kitabıyla, Mengüç insanlara umut, ilham ve manevi rehberlik sunarak, hayatın karmaşık döngülerini anlamalarına yardımcı olmaktadır.

Bu kitap, okuyucularını içsel huzur ve mutluluğa ulaşmalarında rehberlik eden derin ve samimi bir yapıya sahiptir. Hakan Mengüç’ün eşsiz anlatımı ve samimi hikayeleri sayesinde, okuyucular hayatlarının her anında kendilerine güç ve ilham kaynağı bulabilecekleri bu eserle tanışacaklar.

Fiziksel Çekiciliğin İnsanların Algılama, Yargılama ve Davranışları Üzerindeki Etkisi

2010 yılından bu yana, zaman zaman yazılarımda kararlarımızın etkileyen, farkında olmadığımız bilinçaltı süreçlere dair bilgiler paylaşıyorum. Bu bağlamda, bu yazıda sizlere, fiziksel çekicilik ve iknanın, kararlarımız üzerindeki etkisini inceleyeceğiz. Amacım, bu yazıyı okuduktan sonra daha bilinçli kararlar alabilmeniz ve fiziksel çekiciliğin sizi yanıltmasına izin vermemenizdir.

İnsanların Fiziksel Çekicilik Algısı Davranışlarını Nasıl Etkiler?

Fiziksel çekicilik, insanların bir kişiyi değerlendirirken dikkate aldığı önemli bir faktördür. Araştırmalar, fiziksel olarak çekici olan kişilere karşı insanların daha olumlu bir tutum sergilediğini ve onların sözlerine daha fazla inandığını göstermektedir.

İşletme alanında yapılan birçok araştırma, fiziksel olarak çekici kişilerin daha başarılı olduklarını göstermektedir. Örneğin, bir restoranda fiziksel olarak çekici olan bir garson, daha fazla bahşiş alabilir. Aynı zamanda, çekici bir kişinin bir iş görüşmesinde daha fazla olumlu tepki aldığı ve işverenlerin gözünde daha yetenekli ve nitelikli olarak algılandığı da gözlemlenmiştir.

Sosyal ve kişisel ilişkilerde de, fiziksel çekicilik etkili olabilir. Bir araştırmada, çekici bir kişinin bir gruba katıldığında daha fazla ilgi gördüğü ve daha çok kabul edildiği ortaya konmuştur. Ayrıca, fiziksel olarak çekici olan kişilerin daha popüler olduğu, daha fazla arkadaşa sahip oldukları ve sosyal ortamlarda daha fazla dikkat çektikleri de gözlemlenmiştir.

Ancak, fiziksel çekicilik tek başına yeterli değildir ve diğer faktörlerin de etkisi dikkate alınmalıdır. Örneğin, güvenilirlik, otorite ve konuşmanın içeriği gibi faktörler, inanma ve ikna etmede de etkili olabilir.

Fiziksel Çekiciliğin Güven, Etkileşim ve İnanma Konularındaki Etkisi

Bu durum, fiziksel çekiciliğin insanların algıları ve sosyal etkileşimleri üzerinde önemli bir etkisi olduğunu gösteren çeşitli araştırmalarla desteklenmektedir. Fiziksel çekiciliğin güven, etkileşim ve inanma konularındaki etkisi şu şekilde açıklanabilir:

  1. Halo Etkisi: İnsanların fiziksel olarak çekici kişilere güvenme ve onların sözlerine inanma eğilimleri, “halo etkisi” adı verilen bir psikolojik fenomenle ilişkilendirilebilir. Bu etkiye göre, insanlar çekici buldukları bir kişiye daha olumlu nitelikler atfederler ve bu kişinin daha dürüst, zeki ve güvenilir olduğuna inanma eğilimindedirler.

Örnek: İş görüşmelerinde, işverenlerin çekici adayları daha yetenekli ve başarılı olarak değerlendirdiği gözlemlenmiştir.

  1. İlk İzlenim: Fiziksel çekicilik, insanların birbirleri hakkında hızlı ve otomatik değerlendirmeler yaparken önemli bir rol oynar. Çekici olan kişiler, genellikle daha güvenilir ve olumlu değerlendirilir.

Örnek: Siyasette, seçmenlerin fiziksel olarak çekici adaylara daha fazla güvendikleri ve onların politikalarına daha fazla inandıkları tespit edilmiştir.

  1. Sosyal Başarı: Fiziksel çekicilik, sosyal başarı ve popülerlikle ilişkilendirilir. İnsanlar çekici oldukları için başkaları tarafından daha fazla kabul gören ve beğenilen kişilere daha fazla güvenir ve onların sözlerine daha fazla inanır.

Ancak, bu eğilimler genellemelerdir ve her durumda geçerli olmayabilir. .

İnsanlar, Fiziksel Olarak Çekici Kişilere Daha Fazla Güvenir ve Onların Sözlerine Daha Fazla İnanır

Araştırmalar, insanların fiziksel olarak çekici kişilere daha fazla güvendiklerini ve onların sözlerine daha fazla inandıklarını ortaya koymaktadır. Bu durum, çekicilik algısının insanların algılama, yargılama ve davranışlarını nasıl etkilediğini göstermektedir.

Örneğin, işverenlerin gözünde fiziksel olarak çekici olan kişiler, daha nitelikli ve yetenekli olarak algılanabilirler. Bu nedenle, işverenler bu kişilere daha fazla güvenerek, onların söylediklerine daha fazla inanabilirler. Bu durum, iş hayatında çekici kişilerin daha fazla başarı elde etmesine yardımcı olabilir.

Fiziksel olarak çekici kişilerin, bir konuda yapılan sunumlara daha fazla ilgi çektiği ve dinleyicilerin daha fazla ilgi gösterdiği de tespit edilmiştir. Bu durum, dinleyicilerin çekici kişilere karşı daha olumlu bir tutum sergilemelerinden kaynaklanabilir.

Ayrıca, çekici kişilerin, diğer insanlarla olan sosyal etkileşimlerinde de daha fazla başarı elde ettikleri gözlemlenmiştir. Örneğin, çekici özelliklere sahip bir kişinin, bir karşılaşmada daha fazla yardım aldığı ve daha fazla sempati gördüğü tespit edilmiştir.

Son Söz

Fiziksel çekicilik, insanların ikna edilmesinde önemli bir etkiye sahip olsa da sadece fiziksel çekiciliğe dayanarak karar vermek kesinlikle yanıltıcıdır. Bir kişinin görünümünden ziyade, savunduğu fikirlerin mantıklı ve gerçekçi olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Fiziksel çekiciliğin sizi etkilemesine izin vermemelisiniz.

Kararlarınızı, objektif ve mantıklı bir şekilde ele alarak vermeniz gerekmektedir. Duygusal tepkilere kapılmadan, detaylı bir analiz yaparak karar alınması son derece önemlidir. Unutmayın ki, alacağınız kararlar uzun vadede hayatınızı şekillendirebilir ve bu nedenle bilinçli bir şekilde karar vermeniz önemlidir.

Konuyla ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler için önerdiğimiz kaynaklar ve kitaplar:

Aşağıda paylaştığım kitaplar, fiziksel çekicilik ve insanların algıları üzerindeki etkisi konusunda daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olabilir. Her kitap, konuyu farklı açılardan ele alarak, çekicilik, güzellik ve insan davranışları arasındaki ilişkileri keşfetmenize olanak sağlar.

  1. “Beauty Pays: Why Attractive People Are More Successful” – Daniel S. Hamermesh Bu kitap, çekici insanların iş dünyasında ve sosyal hayatta nasıl daha başarılı olduğunu inceleyen araştırmalara dayanarak, fiziksel çekiciliğin insanların başarıları ve algıları üzerindeki etkisini ele alır.
  2. “Survival of the Prettiest: The Science of Beauty” – Nancy Etcoff Nancy Etcoff, bu kitapta güzellik ve çekicilik kavramlarının evrimsel ve biyolojik temellerini ve bu kavramların insanlar arasındaki sosyal etkileşimlere nasıl yansıdığını incelemektedir.
  3. “The Halo Effect: … and the Eight Other Business Delusions That Deceive Managers” – Phil Rosenzweig Bu kitap, yöneticilerin iş dünyasında sıklıkla düştüğü yanılgılardan bahsederken, Halo Etkisi’ni de iş dünyasında fiziksel çekicilik, başarı ve algı bağlamında inceler.
  4. “Influence: The Psychology of Persuasion” – Robert B. Cialdini Bu kitap, ikna ve etkileme süreçlerinin altında yatan psikolojik prensipleri anlatırken, fiziksel çekiciliğin insanların ikna edilmesinde nasıl bir rol oynadığına da değinir.
  5. “The Social Animal” – Elliot Aronson Bu kitap, sosyal psikoloji alanında temel kavramları ve teorileri anlatırken, fiziksel çekiciliğin insanların sosyal etkileşimleri ve algıları üzerindeki etkisini de ele alır.

Çok yönlülük

Çok Yönlülük

Her bilgi bütünlük bağlamı içindeyken anlamlı ve işe yarardır. Dünya uzun zamandır spesifik alanlarda uzlaşmayı esas kılarak bir eğitim ve entelektüel kariyer tasarımı yapıyor. Oysa spesifik alanlarda uzmanlaşmak, bir zaman sonra insanı bütünün bilgisinden uzaklaştırıyor, kişi bütüne yabancı kalıyor ve elindeki uzmanlık da bir kısırdöngüye düşüyor. 

Enderun Eğitimi

Mesela Osmanlı’daki Enderun eğitimini hatırla… Son derece bütünseldir. Bütün bilimlere, ilimlere, dillere, alanlara hakimiyet esastır orada. Coğrafyada uzmanlaşırken tarihte de uzmanlaşır, aynı zamanda matematikte de uzmanlaşır, geometride de uzmanlaşır, felsefede de uzmanlaşır, yabancı dillerde de, fende de, edebiyatta da uzmanlaşır Enderun’da eğitim alanlar… Çünkü hepsi bir bütünün içindeyken anlam bulur ve işlerlik kazanır. Tarihte uzmanlaşmayan felsefede derinleşemez mesela… Coğrafyada derinleşemeyen yabancı dillerde derinleşemez. Mesela psikolojik danışmanlık hizmeti verenlerin tarih, antropoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında da derinleşmiş olması gerekir değil mii? Bunlara hâkim olmadan bir insanın psikolojisini düzeltmeye talip olmak eksik müdahale sayılır. Çok yönlü gelişme her zaman daha verimli bir gelişmedir. 

Sadece bir böcek türü üzerine uzmanlaşmış, eğitim hayatını buna ayırmış insanlar var yer yüzünde ancak ekolojiyi bütünsel olarak kavrayamadıkları ya da tanıyamadıkları için ellerindeki bu mükemmel uzmanlıkla yeterince ilerleyemiyorlar, bütünsel olarak bir fayda ortaya koyamıyorlar. Çok garip değil mi? 

Oysa dünya tarihi bilimsel ve kültürel bütün gelişimini hezarfen atalarına borçludur.

Hezarfen Olmak

Ne demektir hezarfen?

Hazar: Bin anlamına gelir.  Fann ise beceri ve hüner anlamındadır. Yani Hezarfen bin hünere sahip kişi, demektir. Günümüz Türkçesinde “çok yönlü insan” diyerek açıkladığımız bir kelimedir hezarfen… 

Çok yönlü bir sanatçı: Da Vinci

Leonardo Da Vinci’yi düşün… Uzmanlığının ne olduğunu sorsan uzunca bir liste koyacaktır önüne. Mucit, ressam, heykeltıraş, yazar, astronom? Matematikte derinleştikçe astronomide derinleşen, bu sayede resimde ve heykeltıraşlıkta gelişen, kusursuzlaşan, çok yönlü bir zekadır kendisi değil mi? 

Sence bütün bu alanlarda derinleşmeseydi, sadece resim yapmaya odaklansaydı, zekasıyla çağları aşan tablolarını yapabiliyor olur muydu? Olamazdı değil mi? Onun tablolarında bilim de var, estetik de var, tarih de var, felsefe de var, matematik de var, astroloji de var… 

Çok yönlü bir neyzen: Niyazi Sayın

Mesela yine çok yönlü bir insandan söz edeyim sana; Kutbun Nayi Niyazi Sayın… Yani neyzenlerin kutbu ve en büyüğü… Kendisi şu an 96 yaşında bir üstat… Kendisiyle tanışma ve ondan feyz alma fırsatını bulduğum için çok şanslıyım. Neyzen Kutbun Nayi de insanın çok yönlü gelişmesinin önemi üzerinde duruyor hala… Hatta yaptığı konuşmalarda bunun gerekliliğinin altını özellikle çiziyor. Ney enstrümanı üzerinde yaptığı icatlarla da bilinen büyük üstat, bu başarısını tabii ki çok yönlülüğüne, başka alanlarda ustalık boyutundaki derinleşmelerine bağlıyor. Öğrencilerine de sadece ney üflemeye takılıp kalmamalarını, başka sanatlarda da becerilerini gelişmelerini öğütlüyor. Başka alanlardaki gelişme ve derinleşmenin onları ney üfleme sanatında akla hayale gelmeyecek şekilde besleyeceğini hatırlatıyor. Kendisi de neyzenliğinin yanı sıra profesyonel bir ressamdır, fotoğrafçıdır, tespih sanatçısıdır, tenis oyuncusudur, ebru sanatçısıdır, marangozdur, oyma sanatı ustasıdır, kuşçudur, çiçek yetiştiricisidir ve ney de yapmaktadır. 

Demem o ki, çok yönlü derinleşme, bütünsel gelişime hizmet eder. Tabii ki bir şartla! 

Nedir o? 

Aşkla Yapmak

Her ne yaparsan yap, kendini sevgiyle ve aşkla o işe adayarak, içtenlikle yap. Âşık olduğun için yap… Çünkü diğer türlüsü maymun iştahlılıktan başka bir şey değil, daldan dala anlamsızca atlamış olursun, boş yere vakit kaybetmiş, enerji harcamış olursun… Onca yorgunluğuna rağmen elinde seni ayakta tutacak hiçbir şeyin kalmamış olur. Her zaman söylediğim gibi burada da bilinç, farkındalık ve zekâ gerekiyor. “Dur bakayım bu işe âşık olacak mıyım?” düşüncesi bir arayış değil, bir kayboluştur.

Ben de hocalarımdan aldığım ilhamla küçük yaşlarımdan beri çok yönlülüğü benimsedim. Ney öğrenirken aynı zamanda piyano da çalışıyordum. Kendi kendime gitar da öğrendim.  Hint müziğine odaklanınca profesyonel olarak bir Hint müzik grubuyla konserlere çıktım, burada harmonium çaldım. Yine bir Hint enstrümanı olan dholak da çalmaya başladım. Bir süre caz müziği de yaptım. Kawali müziği yaptım. Türk Sanat Müziği korolarında ney üfledim. Bunlar müzikteki çalışmalarım tabii ki… Ancak bunun yanı sıra öykü yazarlığı, oyun yazarlığı eğitimleri de aldım. Tiyatro oyunlarında oynadım. Hatta yazdığım bir oyunla ödüle layık görüldüm. 

Bunlar dışında dağcılık alanında da çalışmalarım oldu.  Küçük yaşlardan itibaren Bursa Uludağ’da dağ yürüyüşlerine katıldım. Kaya tırmanışı yaptım. Bir keresinde tırmanırken düşüp ciddi şekilde yaralandım. 

Hayvanlarla çok ilgilendim. Çocukluğumdan beri birçok hayvan besledim. 2011 yılında Güney Afrika’da beyaz aslan ve Bengal kaplanlarının bulunduğu bir kampta kaldım. 

Profesyonel olarak bisiklet sürdüm. Bisikletle uzun yolculuklar yaptım. Sonrasında motor ehliyeti aldım. Motorla dağ köylerini gezdim, uzun yolculuklar yaptım. Farklı kültürlere ve inanışlara sahip insanlarla yolculuk ettim. Hindu, Budist, Ateist, Anarşist, Musevi, Hristiyan… Neredeyse her dinden ve kültürden bağlı olduğu inanç sisteminin ateşli savunucularını evimde misafir ettim, ben de kendilerinin evlerinde konuk oldum.

Issız alanlarda çadır kurdum, doğada yaşam denemeleri yaptım. Otostopla yolculuklar gerçekleştirdim ki bu yolculuklarımdan birini “Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir” adlı kitabımda yazdım. 

Dünyanın pek çok ülkesini imkansızlıklar ve maddi zorluklar içinde dolaştım, son on yıldır da seminerlerim sayesinde gezdim. Karate, Taekwondo, Tai Chi Chuan, Chi Gong gibi Uzakdoğu sporları yaptım. Halen aynı iştahla ve aşkla yeni deneyimlere ve bilgilere merak duymaya devam ediyor. 

Geçen yıl dört farklı milletten dört arkadaşımla bir araya gelip eski bir arabayla tam yedi ülke gezdik. Hiçbir yerde önceden organize edilmiş bir otel rezervasyonumuz yoktu.  Çoğunlukla ev kiralama yöntemi ile yöre halkının evlerinde ya da köylerindeki butik otellerde kalmayı tercih ettik. Bazen otel bulamadık arabada dinlenerek devam ettik seyahatimize. Farklı milletlerden küçük bir arkadaş grubu olarak saatler hatta günler süren sohbetler yaptık, hayatlarımızı anlattık, kültürlerimizden söz ettik, topraklarımızı konuştuk, yolculuklarımızı, deneyimlerimizi paylaştık. Elbette bütün bu deneyimler bize çok şey kattı, pek çok alanda ilham kaynağı oldu. Kaleme aldığım kitaplar da, eğitimlerim de, seminerlerim de hep bu deneyimlerden edindiğim bilginin ve duygunun ilhamını içerir. 

Çok yönlü insanlara ihtiyacımız var

Çok yönlü insanlara ihtiyacımız var. Medeniyet de, sanat da, bilim de, felsefe de, siyaset de bu insanlar sayesinde gelişecek, birlik ve birlikte üretme, birlikte gelişme bilincinin inanıyorum ki dünyaya çok katkısı olacak. 

“Bir alan seç ve orada uzmanlaş” dayatması, aslında uzmanlaştığın tek alana da yabancılaştırır seni bir süre sonra. Beslendiğin kaynakları zengin tutmanı öneririm. Çünkü ancak o zaman elindeki mükemmel uzmanlıkla bütüne nasıl fayda üretebileceğine karar verirsin ve eminim bunun bir yolunu da bulursun. 

19 Mart 2023 / İstanbul