Bir sinirbilimci olan Dr. Joseph Dispenza düşüncelerin beden ve yaşlanma üzerindeki etkisini anlatıyor ve diyor ki;

‘Eğer hücreyi aynı tavır ve aynı kimya ile hergün tekrar tekrar bombalarsak o hücre sonunda bölünmeye karar verecektir ve bir kardeş ya da yavru hücre ürettiğinde yeni hücrenin o belirli duygusal nöropeptidler için daha fazla alıcısı olacaktır ve vitaminler, mineraller, besinler için hatta toksinlerin boşaltılması için daha az alıcısı olacaktır.

Yaşlanmanın önemi düzensiz protein üretimidir.
Yaşlanınca ne olur?
-Cildimiz esnekliğini kaybeder.Elastin’de zaten bir proteindir.
Enzimlerimize ne olur?
-İyi sindiremeyiz.
Eklem sıvımıza ne olur?
-Bunlar proteinlerdir. Kireçlenip kayganlaşırlar.
Kemiklerimiz ne olur?
-İncelirler.

Yani yaşlanmanın nedeni düzensiz protein üretimidir. Akla şu soru gelir. ‘Gerçekten ne yediğimiz farkeder mi?’ Eğer hücre 20 yıl boyunca duygusal istismara maruz kalıp da ihtiyacı olan besin için tek bir alıcısı bile kalmamışsa iyi beslenmenin bir etkisi olur mu?’

Özet Olarak

Bir odada yaşayan iyi huylu bir insan var. Bu insana her gün bir ekmek veriliyor ve böyle yaşayıp gidiyor. Sonra birden o odaya kötü huylu başka bir insan geliyor. Artık ekmeği paylaşıyorlar, hatta ekmeği getiren kişi sadece kötü huyluya veriyor. Sonra kötü huylu insandan bir tane daha oluyor ve artık iyi huylu insan o odada yaşayamıyor ve ölüyor.

Olumsuz düşünceler kötü huylu insan. Eğer o olumsuz düşünceleri her gün tekrar tekrar yaşamayı sürdürürsek tüm yemeği kötü huylu yiyiyor ve bir kötü huylu daha geliyor.(hücre bölünüyor.)