Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Tasavvuf Terapi nedir?

Tasavvuf veya Sufi Terapi

tasavvufterapi3Öncelikle şunu belirterek başlamak isterim, tasavvuf bir terapi yöntemi değil, bir yoldur, yolculuktur. Kendini tanımayı, kendini bilmeyi amaçlayan bir yolculuk.

Öyle bir yolculuk ki, daha yolun başında kişi hayat kalitesinde inanılmaz değişimler yaşıyor. (Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için birçok psikiyatr ve psikoloğun makalelerinden oluşan, Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Kemal Sayar’ın Sufi Psikolojisi adlı kitabını okuyabilirsiniz.)

Peki ‘Tassavvuf Terapi’ kavramı nasıl ortaya çıktı?

15. yüzyıldan itibaren Avrupa toplumunda kiliseye karşı oluşan antipati bir süre sonra Avrupalıların dine ve maneviyatta bütünüyle olumsuz bakış açısı takınmasıyla sonuçlandı. Bu olayların sonucunda ruhsallıktan uzaklaşan Avrupa toplumu çareyi sadece akılda buldu, onlara göre her şey akılla çözülmeliydi, maneviyata yer yoktu. İtalya’da Rönesans doğarken Almanya ve Avusturya’da Barok dönemle birlikte aydınlanma çağı başladı.

Aydınlama çağında sanat ve müzikte yaşanan büyük gelişmelerle birlikte, insan ‘ruh’ denen kavramdan arındırılıp bir makine gibi görülmeye başlandı. (Bugün hala bazı biliminsanları bu görüşü savunmaya devam etmektedir.)

Bu akılcılık onlara yetmeyince farklı arayışlar başladı. 1800’lerin sonuna doğru Sigmund Frued, makine olarak görülen insan zihninin bilinmeyen bir arka kapısı olduğunu keşfetti ve buna da ‘‘bilinçdışı” dedi. Fakat Freud bilinçdışını keşfederken bunu maneviyatla birleştirmedi. Kendisinden sonra  Carl Gustav Jung ise bilinçdışı ve rüyalarla ilgilenmeye başlayıp, insanın manevi yönü üzerine çalışmalar yaptı. Jung’dan sonra gelen psikoloji profesörü Abraham Maslow insanın nihai amacının kendini gerçekleştirmek olduğunu savundu ve insanın manevi yönü üzerine çalışmalar yaptı.

‘Transpersonel Psikoloji’nin Doğuşu

Amerika’lı Tıp Profesörü William James ile birlikte insanın manevi yönü, ‘Transpersonel Psikoloji‘ adıyla incelenmeye başladı.

İnsanın manevi yönünü incelemeye başlayan psikologlar önce Zen Budizmi, Hint felsefesi, Tao felsefesi gibi Doğu kültürü inançlarına yöneldiler.

Doğu kültürü inançlarıyla birlikte Anadolu’ya yönelen Transpersonel psikoloji araştırmacıları Mevlana’yı, Yunus Emre’yi ve böylelikle ”Tasavvuf”u keşfetmeye başladılar.

tasavvufterapi2

Tasavvufun Sistematik Yapısı ve Nefs Mertebeleri

Araştırmacılar tasavvufun zengin içeriği, musiki, sema, zikir ve halvet gibi yöntemleri karşısında şaşırmaya ve böylece daha çok araştırmaya başladılar. Tasavvuf, insanın manevi yönünü öyle kapsamlı bir şekilde inceliyordu ki; 7 aşamalı nefs sisteminde (Nefs-i Emmare’den başlayıp, Nefs-i Kamile’ye giden süreç) insanın hangi mertebede ne hissedeceği, nasıl davranacağı, ne tür haller yaşayacağını anlatıyordu.

Sufi felsefesi ve sufi terapi üzerine yazılan kitapların %70’i yabancı psikolog ve araştırmacılar tarafından yazılmıştır. (Not: Psikiyatri Uzmanı Dr. Mustafa Merter’in Nefis Psikoloji adında bir kitabı var, epey kapsamlı bir kitap, bu alan üzerine çalışanlar için zengin bir içerik.)

tasavvuf4

Neden ‘Tasavvuf (Sufi) Terapi’ Deniyor?

Transpersonel psikoloji ile ilgilenen psikologlar, tasavvufu bir terapi yöntemi olarak görüyor. Tasavvuf günümüz insanını iki şekilde iyileştiriyor;

Birincisi psikiyatride ”anomi” olarak bilinen ‘‘anlamsızlık hastalığı’‘nı yok ediyor.

İkinci olarak da, yapılan sufi uygulamaları ile kişi stres durumundan (yani beta beyin dalgasından) aşamalı olarak, sakin, rahat bir konuma (yani alfa beyin dalgasına) geçiyor. Başlarda gün içinde kısa kısa hissedilen bu durum, daha sonraları günün tamamına yayılıyor. Tasavvufta bundan “hal” ve “makam” olarak söz edilir.

Stres altındaki beden, beta beyin dalgasındayken dış dünyadan devamlı olarak tehlike sinyalleri alır ve adrenal hormonlar salgılanmaya başlar. Adrenal hormonların işi bizi tehlikelere karşı daha uyanık ve hazır durumda tutmaktır. Bu  durumda bağışıklık sistemimizi koruyan askerler, dışarıda savaş alarmı verildiği için, takviye güç olarak bağışıklık sistemi koruma bölgesinden ayrılırlar; bu da bağışıklık sistemimizin minumum korumada çalışmasını sağlar.

Fakat sakin, rahat olduğumuz alfa konumlarında ise (daha derinlerde “teta” konumunda) bedenimiz ve bağışıklık sistemimiz ideal performansla çalışır. Güçlü bir şekilde bizi korumaya devam eder.

Günümüz insanının en büyük rahatsızlığı olan stres, yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bağışıklık sisteminin minimum korumada çalışmasını sağlar ve hastalıklardan daha kolay etkilenir hale geliririz. Ayrıca duygusal olarak da daha hassas olur, çabuk üzülür, öfkelenebilir ve ani duygusal iniş çıkışlar yaşabiliriz.

Tasavvuf yolcusu daha yolun başında, uyguladığı çeşitli egzersizlerle (nefes tekniği, sema, zikir, dua, musiki vb.) beyin dalgalarını alfaya düşürür ve bir süre sonra bu beyin dalgalarını, alfa dalgasında sabitlemeye başlar.  Bu yüzden sufi meşrep insanlarda sakin bir ruh hali görülür.

Tasavvufta kalıcı olan ve devamlılığı sağlanmış ruh haline ‘makam‘; geçici süreyle hissedilen, ara sıra girilip çıkılan ruh haline ise ‘hal’ dendiğini söylemiştik. Sürekli tekrarlanan ritüeller, artık doğal olarak ideal beyin dalgasında kalmaya yol açıyor.

Alfa beyin dalgası tasavvuf yolculuğunun başlangıcıdır. 7 aşamalı nefis yolculuğuna çıkan tasavvuf öğrencisi, zaman içinde aklını kullanmaktan öte gönlünü kullanmayı öğrenir. Akıldan gönüle geçiş, başka bir yazımızın konusu olduğu için burada ele almayacağız.

Sonuç olarak, İslam dünyasında ‘manevi bir yolculuk’ olarak görülen bu süreç, Batılı psikiyatristlerce ‘tasavvuf terapi’ veya ‘sufi terapi’ terimiyle bilim dünyasına dahil edilmiştir.

Mevlana’ya göre de, hepimizin içinde yaşadığı ‘boşluk’ ve ‘anlamsızlık’ aslında ‘asl’ımızı arayış, yani Allah’ı arayıştır. O yüzden Mesnevi’nin başında şöyle der;

tasavvufterapi

Dinle Ney’den duy neler söyler sana,

Sızlanır hep ayrılıklardan yana.

Bir kez aslından koparılmışsa insan arar,

Aslına dönmek için hep uygun arar.

Hakan MENGÜÇ – 7 Mart 2014