Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Etiket: sufi (page 1 of 1)

Sufi’lerin Hayat Kaideleri

Merhaba ben Hakan Mengüç, sizlerle sufilerin hayat kaidelerinden bir kısmını paylaşacağım.

Her ne kadar sufiler kelimelere itibar etmese de, dinlemeye çok önemserler. Bu yüzden Mevlana’nın mesnevisi, bişnev in ney yani dinle diye başlar. Olmanın yolu, bilmeden geçer. Bilme ise dinlemeyle başlar. Dinlemeyenler öğrenemezler, öğrenemeyenler bilemezler, bilemeyenlerse olamazlar. O yüzden sufiler için sohbet çok önemlidir.

Sufilerin hayat kaidelerinden bazıları;

Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursan ol, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekiyle aynı olmasın.
Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

Bu yolda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzunuzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil

Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Bazen bir kapının kapanması, daha hayırlı başka bir kapının açılmasına vesile olur. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

Sabret. Lakin bil ki: sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.

Tek tek her birimiz tamamlanmamış birer sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksikliklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır.”

Acılardan, sancılardan, zorluklardan kaçma. Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Bu yolculukta senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

Ne yöne gidersen git, doğu,batı,kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken mi yolladı sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Hayatını içinde yemek pişen koca bir kazan olarak düşün. Yaptığın, hissettin, söylediğin her şey bu kazana malzeme olarak giriyor. Öyleyse bu aşa ne kattığını kendine sorman gerek. Kırgınlıklar, kızgınlıklar, kaygı ve endişeler mi? Yoksa aşk, inanç, huzur ve ahenk mi?”

Kazana atabileceğin tek bir malzeme bile o yemeğe zehredebilir. Kimi için para pul, kimi için şan şöhret, kimine kıdem itibar, kimi için kadın, kimi için erkektir tuzak. İnsan neye fazlaca kıymet veriyorsa şu dünyada, evvela ondan kurtulması şart bu yollarda. Bağımlı olduğun her şeyi seni bağlar, ilerlemene izin vermez.

Hayatın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayatın sana
rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir”
diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi
olmayacağını?

Hatta bazen de sınavın sevdiklerin olabilir. İnsan sevdiklerinin iyiliğini istediği için onlara müdahale etmeden duramıyor ama bunun bir faydasını görmüyor aslında. Kendi adıma ben, ancak başkalarına müdahale etmeyi bırakıp, “tevekkül” ettiğim zaman rahat ettim.
Pek çok insan için tevekkül, pasif kalmak demek; hâlbuki tam tersine. Tevekkül,
kabulün ve uyumun getirdiği bir huzur halidir. Edilgen değil, etkendir. Kâinatta
değiştiremeyeceğimiz, tam anlamıyla vakıf olmayacağımız haller vardır. Bu haller
dâhil, tüm var oluşa aşkla yaklaşmak mümkündür.

Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol.
Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan
dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil,
hiçlik bilincidir. Sen düşüncelerin değilsin, sen korkuların değilsin, kaygıların değilsin. Sen muhteşem özsün, huzursun, akışsın. Bunun farkına var.

Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, mademki insan yaradanın özünü içinde taşır. Madem ki ondan ayrı değildir o yüzden buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

Gönül yolculuğundasın bunu unutma! Yolun nereye varacağını da düşünme. Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Bu bilgiler Elif Şafak’ın “Gönlü geniş ve ruhu gezgin Sufi meşreplilerin 40 kuralı”n alınmıştır.

Beyazid-i Bestami

Hakiki alim, ilmi Hakk’tan alabilen kimsedir.

Unuttuğunda cahil olacağı için, kitaplardan bazı şeyler ezberleyen kimselere âlim denmez. Hakiki âlim, öğrenmeden ve ezberlemeden, dilediği anda Hakk’tan ilim alabilen kimsedir.” diyor Beyazid-i Bestami.

Tasavvuf ekolünün en sıradışı, en cesur ve birçoklarına göre ilmi manada en derin sufilerinden sayılmaktadır.

Fenâ Fî’Allah, yani Allah’ta yok olma onun en temel tasavvufi düşünce yapısıdır. Fenafillah, Allah’ta yok olmak anlamına gelir. Bestami’ye göre nasıl ki bir ateşe attığınız herhangi bir kağıt ya da tahta ateşin içinde yok oluyorsa, mutasavvıfın (tasavvuf yolcusunun) da aşk ateşi ile Allah’ta yok olması gerekmektedir.

Allah’a olan aşırı sevgisinden dolayı, Bekâ Bî’Allah yâni (Allah’la bir olma) kavramı da onunla özdeşleşmiştir. Bekabillah ise bir damlanın okyanusa karışıp, okyanus olması gibi, insanın Allah’a ile bütünleşmesi, ”O” olması olarak anlaşılabilir. Nitekim En-el Hak (Ben Hakk’ım) sözünü söyleyen Hallac-ı Mansur da Bekâ Bî’Allah’ı kastetmişti.

bestami

Sultan-ül Arif’in

Geniş bir ilim ve irfan hazinesine sahip oluşu sebebiyle “Sultan-ül Ârif’în” ünvanını almıştı.

Sorulan sorulara verdiği cevaplar ile gönüllere feyz, kalplere şifa olmuştu.

Mârifetullah’ın ne olduğu sorulduğu zaman:

Hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman orayı perişan ederler, halkın şerefli kimselerini zelil kılarlar.” (Neml: 34)

Âyet-i kerime’sini okudu.

Yani bir kasabayı ele geçirdikleri zaman sultanların âdeti, halkını köleleştirmek ve kendilerine boyun eğdirmektir. Artık bundan sonra halk, sultanın emri olmadan hiç bir şey yapamaz. Mârifet de böyledir, bir kalbe girince orada ne var ne yok hepsini dışarı atar. Orada kımıldayan her şeyi derhal yakar kül eder.

İlimi hiç ölmeyenden almak

Bir toplulukta “Filan hoca ilmini filan zâttan almış… Falan âlim bilgisini şu medresede geliştirmiş…” şeklinde konuşmalar geçiyordu.

Bâyezid-i Bestâmî onları dikkatle dinledi ve şöyle dedi:

Bahsettiğiniz zâtlar ilmi ölüden almışlar, biz ise ilmimizi hiç ölmeyenden aldık.

Kendisine yöneltilen eleştiriler

Beyazid-i Bestami vecd halinde iken söylediği bazı sözlerin yüzünden din alimleri tarafından eleştirilmiş, hatta Allah’a şirk koştuğu söylenmiştir; İşte o sözlerden bazıları;

Kendimi tenzîh ederim, kendimi tenzih ederim; ben en yüce olan Rabbimin kendisi­yim…

İçeride olmasına rağmen Allah’tan başka kimse yok demesi; Beyazıd-i Bestami’nin kapısı çalındı. Beyazid kapıyı açtı ve sordu: ”Kimi arıyorsun?”,  adam ”Beyazed’i”, dedi. Beyazid-i Bestami ona ”yoluna devam et, çünkü içeride Allah’dan başkası yoktur.” diye cevap verdi.

Kabe ve tavaf: “Kabe’yi tavaf ederken, hep rabbimi istiyor, O’nun huzuruna ermeyi arzu ediyorum. Tavaf esnasında Rabbime kavuşunca, O’nun yakınlığına erişince, bir de baktım ki Kabe de benim etrafında dönüyor.

Ölümü

İran’ın Bistam şehrinde doğmuş ve yine bu şehirde vefat etmiştir. (d.804 – ö.878) Vefatından sonra rüyada görenler “Hâlin nice oldu?” diye sordular.

O da şöyle cevapladı:

Bana ‘Ey Pir! Ne getirdin?’ dediler. Ben de dedim ki ‘Dilenci padişahın kapısına gelince ona ne getirdin demezler, ne istersin derler.’ O anda bir hitap geldi. ‘Doğru söylüyor, onu bırakın.”

Kaynaklar;

1) Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Sayfa 155-157 Diyanet Vakfı Yay., Ankara-1994
2) Dr. Selçuk Eraydın Tasavvuf ve Tarikatlar İfav yayınları sayfa 73
3) 100 Soruda Tasavvuf – Abdülbaki Gölpınarlı
4) ‘Kendimi tenzih ederim’ ile ilgili söz: Beyazıd-ı Bestami Hazretleri – Celal Yıldırım, Sayfa 62-65 Demir Kitabevi, İst-2001
5) Beyazıd Bestami ve İslam tasavvufunun özü – Celal Yıldırım, Sayfa 90 Demir Kitabevi, İstanbul

Mevlana Terapi, Tasavvuf Eğitimi

Tahran ve Tebriz’de Mevlana Terapi ve tasavvuf üzerine eğitim aldım. (Not: Buradaki terapi kelimesi tıbbi anlamda değil, manevi anlamda kullanılmış bir kelimedir. Nasıl ki “ney sesi ruhlara bir terapidir,” ya da “Mevlana’nın sözleri gönüllere şifadır,” dediğimizde tıbbi anlamda bir tedaviyi kastetmiyorsak, buradaki Mevlana Terapi sözcüğü de, Mevlana’nın insanları rahatlatan sözleri, hikayeleri, seması ve musikisini temsil ediyor.)

hakanmenguctahran

Hz. Mevlana eserlerini Farsça yazdığı için Farsça öğrenmenin Mevlana ve Şems’i anlamada çok önemli bir adım olacağına inandım. Eğitim ve öğretim hiçbir zaman bitmeyecek bir süreç. Bana küçük yaşlarda musiki hocalarım şu sözü öğretti: ”Ben oldum demek ben öldüm demektir.” Bu yüzden hayatım boyunca bir öğrenme aşığı oldum.

Yunus Emre ‘olduğunu zannedenler‘ için demiş ki;

Aşk ile gelen erenler, aguyu nuş eder,
Topuğa çıkmayan sular, deniz ile savaş eder. ¹

Yani aşk ile gelen erenler, zehri, bal şerbetine dönüştürür, Topuğa çıkmayan sular, deniz ile savaş eder. Burada da demek istiyor ki, daha ayağın topuk seviyesine ulaşmamış bir su parçası, deniz ile boy ölçüşmeye kalkar.

Burada Yunus Emre, çok az bir bilgi seviyesine sahip kişilerin, her şeyi bildiğini zannetme gafletinden bahsediyor ve şöyle devam ediyor;

Dostdur bizi okuyan, üzerimize şakıyan,
Şimdi üç buçuk okuyan, derin tanışman olur.

Mevlana Terapi eğitimi ve yaklaşımı dünyaya akıl gözü ile değil kalp gözü ile bakmanın yöntemlerini öğretiyor. Kalp gözü ile baktığınızda çevrenizde gelişen olaylara farklı açılardan bakabiliyorsunuz. Artık her olay sizin için bir derse dönüşüyor. Sabrı, tevekkülü idrak ediyorsunuz. Bu konuşmanıza, duruşunuza yansıyor.

Mevlana Terapi eğitiminden öğrendiklerimi bilgi amaçlı paylaşıyorum. Elimizden geldiğince de paylaşmaya devam edeceğim. İnşallah biz de bu gök kubbede hoş bir seda bırakabiliriz. Mevlana Terapi ve tasavvuf eğitiminde bana destek olan tüm hocalarıma teşekkür ederim.

Hakan Mengüç

iran_mesnevi
mevlana_terapi

İnsanın tekamül sürecinde batı ve sufizm yorumları

Son 50 yıldır bilim adamları, insanın gelişim ve takamül sürecine dair Doğu ve Batı?dan kaynaklanan teorileri karşılaştırmaya ve birleştirmeye çalışıyorlar.

Beş Aşamalı Yol

Wilber (1984), Doğu ve Batı tipi terapi yöntemlerini ‘bilinç aşamaları ‘ olarak sınıflandırmıştır. Bunu öncelikle, insanların kendileri için bilinçsizce çizdikleri ‘kimlik sınırları’ belirler. Bu beş aşamalı modelde, ego terapileri ve psikanalizler ikinci aşamayı; Geştalt terapisi ve bioenerjik analiz, yani Rogers çalışması üçüncü aşamayı oluşturuyor. Bilincin ‘dördüncü aşamasını’ ise Maslow ve Jung’un çalışmaları, yani benötesi (transpersonel) terapiler belirliyor. Sufizm, Taoizm, Budizm ve Hinduizm’in bazı formlarını hattı batıni Hristiyanlık ve Musevilik, beşinci yani en yüksek aşamayı temsil ediyor. Bu modelde her bir aşama, altındaki de kapsıyor. tasavvufterapi3  

Sufi Psikoterapisinin Amacı

Shafii (1985) ise, ego psikolojileirnin basamaklarını Sufizmle karşılaştıryor. Hem Frued’un dört aşaması, hem de Erikson’un sekiz aşaması, Sufizm’deki dokuz aşamayla eşleşiyor, ancak Sufi skalasındaki ikinci ve altıncı aşama aralığında kalıyorlar (Sufi skalasındaki ilk basamak bilinçsizlik kavramıdır). Bir kişinin kemalatının yani ‘kendini gerçekleştirmesinin’ batılı psikologlara göre tamamlandığı noktada, Sufi bakış açısına göre ‘gerçek insan (insanı-ı kamil) olma’ veya kendini aşma süreci yeni başlamıştır. Sisxtematik bakış açısyla Sufi psikoterapisinin amacı, Batı’nın otonomi ideali olan bağımsızlıktan ziyade, karşılıklı bağlılığın bilinçli bir kabulüdür. Sonuç olarak, Sufi geleneğinde insanın tekamülü, Batı’daki gibi, ‘kendini gerçekleştirmek’ değil, ‘kendini aşmak’tır. Burada kendiliğinden bir soru ortaya çıkıyor. Niçin batı psikojisinde insanın tekamülünün bittiği noktada, Sufi anlayışına göre ‘insan olma’ süreci daha yeni başlamaktadır? Kuşkusuz burada, yukarıda da bahsi geçen dünya görüşlerindeki farklılıklar rol oynamaktadır. En azından Descartes ve Newton’dan beri süregelmekte olan materyalis görüş açısı, elbette ki batıni ve fizikötesi olan Tevhid görüşünden daha sınırlıdır.

İnsan-ı Kamil Hedefi

Çeşitli tasavvuf düşünürlerine göre küçük bir azınlık için ulaşılabilir olmasına rağmen, İnsanı Kamil mertebesi ilham veren bir ideal olarak sufi yolcularının hedefidir. Shafii’ye göre; ‘İnsan-ı Kamil mertebesine ulaşma umudu, insanlığı en çok cesaretlendiren ilhamlardan biridir. Geçmişin parçalanmalarından, günün çelikilerinden, kültürel sınırlamalardan ve benliğiyle uğraşmasının üstesinden gelebilmesi için insana yol göstericidir. Sırf Varlığa entegre olabilme potansiyelinin farkındalığı bile, ruyhsal ve psikolojik bakımdan uyarılmayı sağlamaktadır. Amaca ulaşılmasa bile, bu yolda istekli olmak ve amacı akılda tutmak da, cesaret, gelişim ve ümit kaynağı olabilir.’

tasavvufterapi2

Kaynaklar; Wilber, Shafii, Tasavvuf Wikipedi

Yol seni aslına götürmeye çalışıyor.

Bu yolculuk nereye dek böyle?

Mevlana Mesnevi’nin başında diyor ki;

Dinle Ney’den duy neler söyler sana,

Sızlanır hep ayrılıklardan yana…

….

Bir kez aslından koparılmışsa insan arar,

Aslına dönmek için hep uygun arar.

Ney sesinin feryadının ve etkileyiciliğinin nedeni, hep kamışlığa yani aslına dönme çabası ve sesiyle bunu anlatması.

Ney’in delikleri gibi insanın delikleri de duyguları.. Ve insan duyguları yoluyla aslına dönmek istiyor, feryad ediyor.

Ve her yol seni oraya götürmeye çalışıyor, sen bunu görmezsen vakit kaybediyorsun.

Kibir, her şeyi bildiğini sanman en büyük yanılgın.

Şeytanın Avukatı filminde Al Pacino Şeytanı canlandırıyordu ve şöyle demişti; ‘Kibir en sevdiğim günahtır.’

İnsan birilerine ve olaylara kızıp kendini soyutluyor. Bazen de çok okuyor ve her şeyi bildiğini, çözdüğünü zannediyor.

Oysa kendini akışa bıraksan, yol seni güzel bir yere götürecek.

Hem kendine, hem insanlara faydalı olabileceğin bir yere.

İzin ver.

Şimdi.

‘Ararsan Mevla’yı kendinde ara

Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.’