Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 31 of 40)

Hangi Göz?

“1941 yılı sonbaharında Ukrayna?da Poltawa yakınındaydım. Bölgede partizanlar kaynaşıyordu. Bir gün, bir alman subayı topçu konvoyunun başında bir köye girdi. Köyde tek bir canlı yoktu, evler çoktan terk edilmiş gibi görünüyordu…
Atların nal sesleri hemen hemen uzaklaşmış, ovanın çamuru içinde boğulmuştu ki birden bir kurşun vızladı ?halt!? diye bağırdı subay. Kafile yine durdu, kuyruktaki batarya yine köy üzerine ateşe başladı…

Subay yüksek sesle saymaya başladı: ?dört, beş, altı. bir tek tüfeğin ateşi bu. köyde sadece bir kişi var.? o anda bir gölge, elleri havada koşarak kara duman bulutundan sıyrıldı, askerler partizanı yakaladılar, iterek subayın önüne getirdiler. Subay eğerinin üstünden eğilip partizana baktı: ?ein kind? (bir çocuk) dedi alçak sesle. en fazla on yaşında bir çocuktu bu. Zayıftı, acınacak haldeydi. Elbisesi paramparça, yüzü kapkaraydı. Saçları kavrulmuş, elleri yanmıştı. ein kind!
bir ara subay, çocuğun önünde durup, uzun uzun ve sessizce yüzüne baktı ve sıkıntı dolu bir sesle:
?dinle!? dedi. ?sana kötülük etmek istemiyorum. benim işim bacak kadar çocuklarla savaşmak değil. Savaşı ben icat etmedim ki??
Bir süre sustu, sonra insana garip gelen bir yumuşaklıkla sordu:
?Bak, benim bir gözüm camdır. Asıl gözümün hangisi olduğu kolay anlaşılmaz. Hemen, hiç düşünmeden hangi gözümün cam olduğunu söyleyebilirsen serbest bırakırım seni.?
Çocuk hiç tereddüt etmedi:
– sol göz, dedi.
– nasıl bildin?
– çünkü ikisinden, soldaki daha insan gibi bakıyor.?

Curzio Malaparte – Kaputt adlı kitabından…

İleri Beden Dili Okuma Sanatı

Ben insan psikolojisi ve hipnoz üzerine çalışan, araştırma yapan birisi olduğum için insanların en küçük davranışlarını bile farketmek zorundayım.  Sözgelimi ben bir kelime söylediğimde karşımdakinin hemen o kelimeye verdiği tepkiyi hissederim ve ona göre devam edip etmeyeceğime karar veririm.

Tabii bazı insanlar duygularını saklamayı diğer insanlardan daha iyi beceriyorlar, bu farkı anlamak için çocukları örnek verebiliriz; çocuklar yalan söylediğinde, utandığında veya yanlış bir şey yaptıklarında bunu beden dillerinde açıkça görürsünüz ama büyüdükçe bunu saklamayı öğrenirler. Fakat insanları okumayı bilirseniz büyüklerin de yalanlarını rahatlıkla görebilirsiniz.

Devam

7 Adımda Köpeğinizle Dengeli Bir Yürüyüş Yapmanın Yolu

 –

Köpek doğası gereği ya liderlik yapar ya da bir liderin arkasından takipçi konumuna geçer. Köpeklerin evrimi ile ilgili yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

Bir Lider Olarak Köpeğiniz ile Nasıl Yürüyüşe Çıkarsınız?

1) Yürüyüşünüze her zaman sakin ve güvenli bir enerji ile başlayın. Derin bir nefes alın, dik durun ve hazır hissettiğinizde yürüyüşe başlayın. (Duruş ile ilgili yazıma buradan bakabilirsiniz.)

2) Kullandığınız tasma ile köpeğin sizi sürüklemesine izin vermeyin. Tasmanızın ne kadar pahalı veya ucuz olduğunun bir önemi yoktur ama unutulmamalıdır ki, siz tasmayı tuttuğunuz anda tasma artık sizin enerjinizi taşır. Siz köpeğinize gitmeyin, bırakın o size gelsin. Köpeğiniz tasmaya geldiğinde onu ödüllendirin ve böylece köpek tasma ile olumlu bir bağlantı kuracaktır.

3) Köpeğinizle yürüyüşe çıkmaya başlamadan önce, -bu ev olabilir, barınak olabilir veya herhangi bir yer olabilir- köpeğinizi eşikte bekletin. Köpeğinizin sakin, itaatkar bir yapıya geçmesini bekleyin, o yapıya geçtikten sonra artık yürüyüşe çıkabilirsiniz. Bu çok önemli bir adımdır, tüm yürüyüş boyunca kimin lider

olduğu algısını köpeğinizin anlamasını bu adım sağlar.

4) Tasmayı bir çanta taşıyormuş gibi rahat ve sakin bir ruh hali ile tutun. Başınız dik, omuzlarını yukarıda olmalı, köpeğiniz sizin önünüze geçmemelidir. Arkanızda veya hemen yanınızda olmalıdır.

5) Yürüyüşünüz esnasında köpeğin dikkatini dağıtacak bir şeyle karşılaştığınızda asla buna reaksiyon vermeyin. Unutmayın, yürüyüşü siz yapıyorsunuz ve o da sizinle birlikte geliyor. Yürüyüş esnasında liderliği köpeğe verirseniz, muhtemelen sizi sağa sola çekiştirecek, diğer köpeklere havlayacak hatta saldıracak. Bir başka köpeğe ya da herhangi bir şeye takılıp kaldıysa yavaşça tasmanın yanından çekip odağını değiştirin ve yolunuza devam edin. Tasmayı yandan çekip, özgüven dolu bir şekilde yürüyüşe devam etmek, ona ‘Her şey yolunda, dışarıda olan şeyler bizimle ilgili değil, biz yolumuza devam ediyoruz.’ mesajını iletir. Eğer köpek sizi zorluyor ve gelmiyorsa onunla göz teması kurun ve ilk önce oturtturup sonra yatırın, sakin bir hale gelene kadar bekleyin, sonra yürüyüşe devam edin.

6) Birlikte 15 – 20 dakikalık yürüyüşten sonra tasmayı çıkarmadan köpeğinizin etrafı koklamasını ve çişini, kakasını yapması için özgürlük tanıyın. Bu bir ödüldür, yaklaşık beş dakika sonra düzenli yürüyüşünüze geri dönün.

7) Yürüyüş bitiminde 3. maddeyi tekrar hatırlayın ve köpeğinizi kapının eşiğinde bekletin, sakin bir yapıya büründükten sonra eve ilk siz girin ardından o girsin.

Bu maddelere dikkat ederek 4-5 yürüyüş yaptıktan sonra artık bu maddeleri doğal olarak uygualayacak bir hale gelirsiniz.

Unutmayın köpekler Dengeli olduklarında mutlu olurlar, dengeli olmaları için onların Sakin, Özgüvenli Liderleri olmalıyız.

 

 

Pitbull yavrusu ile (Hakan Menguc)

 

Duruşunu Değiştir, Hayatını Değiştir

 

Principle of Triad – Üçgen Prensibi

Tüm davranışlarımız, duygularımız da dahil olmak üzere üçlü bir sistemin ortak çalışması ile oluşmaktadır. Bunlardan birincisi Duruş / Fizyoloji, ikincisi Zihinsel Odağımız, üçüncüsü ise kullandığımız dil/kelimeler… Mesela bir kişi depresif bir durumdaysa omuzlar düşük, baş aşağıda, gözler yere doğru bakıyor bir şekilde durur, odağı muhtemelen kaybettiği şeyde(bir sevgili, bir duygu, bir arkadaş), ya da nefret ettiği şeylerdedir, kendisine de sürekli ‘Bu asla bitmeyecek, bir daha asla mutlu olamayacağım’ vb. şeyler söylüyordur. Kişisel Gelişim ve Koçluk kitaplarının %90’ı zaten Odağımız ve Kullandığımız kelimeleri değiştirme üzerine yeterince bilgi veriyor. Ben şimdi duruşumuz üzerine yoğunlaşacağım.

Doğru Duruş

Beyin Kuralları kitabının yazarı John Medina, beynimizin gelişiminin ve zeki varlıklar olmamızın en önemli etkenlerinden birinin dik duruşumuz olduğunu söylüyor. Doğadaki tek dik duran canlı türü bizleriz. Hatta bizim gibi zaman zaman dik durabilen (bazı goril ve maymun türleri) hayvanların da diğer hayvanlardan daha zeki olduğu tespit edilmiştir.

Bilimin yeni gelişen dallarından biri de Hareketsel Davranışbilim, Dr. John Diamond önderliğinde yapılan araştırmalar her vücut duruşumuza karşılık bir duygu durumu olduğunu tespit etmiştir. Dik ve özgüven dolu durduğumuzda beyin bir süre sonra ona göre vücut kimyasalımızı değiştiriyor, omuzlarımız düşük, başımız aşağıda olduğunda ise ona göre kimyasal salgılıyor. Hatta yapılan araştırmalardan biri de topluklu ayakkabının mutluluk hormonu salgılamasını tetiklediği üzerine, biz ayak ucumuzda durduğumuzda beynimiz mutluluk hormonu salgılıyor. Bu kadınların neden topuklu ayakkabıyı sevdiğini açıklayabilir. Tabii topuklu ayakkabının bir diğer özelliği ise kişiyi dik durmak zorunda bırakmasıdır, boyu yükseltmesi de psikolojik anlamda insanların iyi hissetmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri.

Duruşumuzu değiştirdiğimizde hayatımızı değiştirebiliriz.

Öncelikle şunu anlamalıyız, bedenimiz hareket için yaratılmıştır. Ve vücut anatomimiz de hareket için yaratılmıştır.

Nasıl bir yaşam yaşarsak yaşayalım, doğru bir duruş yaşamımızın değişmez bir parçası olmalı. Her türlü çalışmada doğru duruşu öğretiyorum. (Özgüven, Sosyal Fobi, Hipnoz, Liderlik) Çünkü herşeyin temeli duruşumuzdur, ruh halimizi korumamız için duruşumuzu korumalıyız. Şimdi duruşlarımızı tek tek inceleyip doğru duruşu öğrenelim.

a) Ayakta: Ayakta düzgün bir duruş denildiğinde: Başımız dik, gözler karşıya bakacak şekilde, çenemiz yere paralel ve yandan bakıldığı zaman kulaklarımız omuzlarımızla aynı hizada, boynumuz omuzlarımız içerisine gömülmüş bir pozisyona değil başımızı öne doğru düşmesini engelleyen bir diklikte ve düz (başımızın üstünde bir kitap koyduğunuzda düşürmeden rahatlıkla yürüyebilmelisiniz ), omuz başları yere paralel öne doğru düşmüş bir pozisyonda olmamasına dikkat edin, sanki iki kürek kemiğimiz arasındaki bir pinpon topunu tutuyormuş gibi sırtınız gergin, gövde dik ve omurga eğrilikleri düzgün ?S? biçiminde (başın önde olduğu veya sırtın kambur durduğu veya bel çukurunun aşırı genişlediği bir açıda olmadığı), göğüs dik bir pozisyonda, sırt dik, eller gövdenin yanında avuç içleri karşıya bakar bir pozisyonda ve parmaklar dümdüz, karın duvarı düz içeride ve gergin bel hafif çukur, kalça kemiği (kemer çizgisi veya bikini çizgisi) yere paralel, diz kapakları düz ve birbirine paralel ( içe ?x? şeklinde veya ( ) parantez değil), ayaklar bitişik ve birbirinde paralel, ayak tabanı çukurluğu düzgün (ne aşırı içe doğru bükülü nede tamamen düz taban) olmalıdır.

 

b)  Otururken: Otururken düzgün duruş nasıl olmalıdır. Otururken en önemli nokta insan anatomisinde oturma özelliği bulunmamaktadır. İnsan vücudu ayakta durma ve hareket etme üzerine

 dizayn edilmiştir. Anatomik yapısı incelendiğinde kas ve eklem gruplarının ve sinir sisteminin kası çalıştırma işleyişinin hep ayakta olduğu posizyonda maksimum verim verdiğini görmekteyiz.

Günümüzde artık hareket etmenin suç sayılacağı bir noktaya gelindiğini düşünürsek, (otur, ayakta durma, vaay sen oraya kadar yürüyerek mi gittin.). Hareketsiz kaldığımız zaman dilimini azaltmayı hedeflemeliyiz. Oturduğunuz yerden kalkıp hareket etmeyi bir alışkanlık haline getirmeli ve bunun içinde bahaneler üretmeliyiz. Vaktinizi gün içerisinde nerelerde ve ne kadar bir süre oturarak geçirdiğinizi bir gözden geçirip hesaplayınız. Artık harekete geçme planınız hazır bu yerleri azaltmaya ve daha hareketli zaman geçireceğiniz yerleri tercih edebilirsiniz.

Otururken omurgayı düzgün pozisyonda nasıl tutabiliriz?
Omurgayı düzgün pozisyonda tutmak için birincisi düzgün pozisyonun ne olduğunu bilmek, ikincisi de düzgün pozisyonda oturmayı sağlamak gerekir. Omurganın fizyolojik eğrilikleri vardır. Bu eğrilikler çalışma anında da korunmalıdır. Oturduğunuz sandalye, çalıştığınız masa, baktığınız bilgisayar ekranı, kullandığınız klavye mouse vb. tüm oturma alanları boynun ve belin doğal çukurluğunu desteklemeli, sırtınızı kamburlaştıran, boynunuzu düzleştiren bir açı oluşturması engellenmelidir. Omurganızın normal ?S? korumak için dik durmak şarttır. Dik durmak için de boyun, sırt, göğüs, bel ve karın kaslarının kuvvetli olması gerekir. İnsanların fiziksel aktiviteden uzaklaşması ve işe ayrılan hareketsiz zaman diliminin artması, gelişen teknoloji insanları evlere, ofislere, arabalara mahkûm olmasına sebep oldu. Oturarak bir insanın kas gücünü koruması mümkün değildir. Ciddi omurga rahatsızlıklarına yakalanmamak için kısalan kas gruplarımıza esneklik kazandırmalı, yerçekimine karşı koyan kaslarımıza direnç antrenmanı yaptırarak kuvvetlenmelerini sağlamalıyız. Bunu sağlamamız için haftada minimum 3 gün düzenli spora vakit ayırmalı ve yüzmeyi de imkanımız varsa ihmal etmemeliyiz.

 

 

c) Yatarak : Doğru yatış pozisyonu; 24 saatten oluşan bir gününüzün ne kadarını uyuyarak geçiriyorsunuz? Gelin bir hesap edelim, 8 saatinizi uykuya ayırıyorsanız çok ciddi bir kayıp içindesiniz. Hareketsiz halde geçen gününüzün 1/3 ?lük zaman dilimi, eğer 20 yaşındaysanız ve 60 yaşında öldüğünüzü düşünürseniz, geriye 20 yılı uyuyarak ve 20 yılıda gözleriniz açık yaşayarak geçireceğinizbir ömrünüz kaldı demektir. Size tavsiyem tabi ki 4 saat uyku değil ama ideal bir uyku saatinin de ?haftanın 6 günü 6 saat? olmasından yanayım geriye kalan 1 günü istediğiniz kadar uyku ile geçirebilirsiniz. Bu düzen kilo vermenizi bile hızlandıracak bir tempo yakalamanızı sağlayabilir. Konumuza geri dönelim hareketsiz kalan kas ve eklem gruplarımızın bu süre zarfında doğru bir duruşta olması çok önemlidir. Doğru bir yatış pozisyonu yattığınız zeminin çok yumuşak veya aşırı sert olmamasını gerektirmektedir. Vücudunuzun sağına yatmanız gece boyunca kalbinizin daha rahat çalışmasını sağlar, dolaşımınızı rahatlatmış olursunuz. Dizler anne rahmindeki bebeğin pozisyonu gibi dizler hafif bükülü olmalı ihtiyaç duyulursa dizlerin arasına yumuşak bir yastık konulabilir. Yastığınızın yüksekliği boynunuzu destekleyecek yükseklikte olmalı, çok set veya çok yumuşak yastık kullanımından kaçınılmalıdır. Başınızla gövdenizin uyumunu sağlayacak yumuşaklıkta boynunuzu destekleyecek yastıkları tercih etmenizde büyük yarar vardır.

Yazıların bazı bölümleri alıntıdır.

3 Adımda Köpek Fobisini Yenin

(Not: Bu yazı bilgilendirme amaçlıdır. Tedavi, terapi ya da tanı yerine geçmez. Doktorunuza danışmandan uygulamayınız. Hakan Mengüç fobi konusunda herhangi bir çalışma yapmamaktadır.)

Çocukluğumdan itibaren köpeklerle içli dışlıyımdır. Köpeklere olan bu sevgimi daha ileri götürüp, köpek rehabilitasyonu konusunda eğitimler alarak onları daha iyi tanıdım.

labrador_kopek
Ülkemizde köpekten korkan hatta bu korkusu fobiye dönüşen çok insan var. Korku bilinmezlikten kaynaklanır, eğer köpeklerin davranışları konusunda yeterli bilgiye sahip olursanız korkunuz azalacaktır. Örneğin ben köpeklerden korkmuyorum çünkü köpek davranışlarını anlayabiliyorum ama beni yılan dolu bir kafesin içine koysalar korkarım, çünkü yılanın karşısından nasıl davranacağım konusunda eğitilmedim. Fakat bir yılan eğitmeni bana nasıl davranılacağını öğretse ve onun yanında bir süre kalsam yılan korkum da azalır ve normal davranmaya başlarım.

tatli_kopek

Köpek korkusuna sahip insanlara zamanında çok yardım ettim ve çok güzel sonuçlar aldık.

Siz de köpek davranışlarını daha iyi anlamak istiyorsanız aşağıdaki üç kuralı lütfen dikkatlice okuyunuz.

shepherd-kopek

1) Köpekler sizinle sadece enerji düzeyinde iletişim kurar.

Ne kadar korkunuz olursa olsun özgüven dolu bir beden dili sergilemeniz gerekiyor. Köpekler enerjiyi duruşunuzdan alırlar. Omuzlar dik, göğüs önde, vücudunuz alan kaplamalı, tersine büzülmemeli…

Sakin, özgüven dolu durmalısınız.

2) Bir köpekle karşılaştığınızda Dokunmak, Konuşmak, Göz Teması Kurmak Yok’ kuralını uygulamalısınız.

Köpekler, kurtlardan türemiştir ve kurtlar sürü halinde yaşarlar. Genetiklerinde bir lider tarafından yönetilme güdüsü vardır. Liderler köpekler/kurtlar sürünün diğer üyelerine dokunmaz, iletişim kurmaz, göz teması gerçekleştirmezler.

Bir köpekle karşılaştığınızda ilk yapmanız gereken onu görmezden gelmektir. Daha sonra köpek yanınıza gelecektir ve sizi koklayacaktır. Koklama işlemi bittikten sonra yanınıza sokulduysa onu sevebilirsiniz.

Unutmayın ilk önce köpeğin sizi tanımasına ve güvenmesine izin verin.

3) Köpeği nasıl sevmelisiniz?

Eğer köpek hareketli, zıpır ve özgüvenli görünüyorsa başının üstünden sevin ama köpek özgüvensiz korkak hareketler sergiliyorsa onu başından sevmeniz daha da korkutabilir. Bu yüzde Cesar Millian bu tür köpeklerin boynundan sevilmesi gerektiğini söyler.

dalmacyali_kopek

Köpek Bize Havlarsa Ne Yapalım?

Köpek size havlarsa asla ona bakmayın, onu tamamen görmezden gelin. Bir süre sonra o da uzaklaşacaktır. Köpeğin daha da sinirlenmesini sağlayan şey o havlarken ona bakmanız ya da kaçmanız olacaktır.

korku-kopek

Saldırgan Bölgeci Köpekler Karşısında Ne Yapmalı?

Bölgeci köpekler kendi bölgelerini korumak için elinden geleni yaparlar. Bunlar daha çok bekçi köpekleri ve zincirlenmiş köpeklerdir. Dikkat ederseniz bir yere zincirlenmiş köpekler diğer köpeklere nazaran daha çok havlarlar, nedeni tek amaçlarının bölgelerini korumak olması. Peki bu tür köpeklerin yanından geçmek zorunda kalırsak ne yapacağız?

En büyük hatamız köpeklerin gözlerinin içine bakmak. Eğer büyük bir tehlike hissediyorsanız çevrenizdeki insanlardan yardım alın. Eğer böyle bir durum yoksa en iyi çözüm onlara bakmamak olacaktır. Göz teması kurmayın.

Ve bu tür bekçi köpekleri saldırgan olacağından çok dikkatli olmalısınız. Mümkün olduğunda o bölgeden uzak durmalısınız.

kopekgezdirmehakanmenguc
Özetlersek şunu unutmamalısınız, köpekler sizinle enerjiniz ve duruşunuzla iletişim kurar. Bir odaya üç kişi girsin köpek hemen kendisinden korkan kişinin yanına gider. Ama köpekten korksanız bile duruşunuzu ve düşünce yapınızı o an değiştirirseniz her şeyi değiştirebilirsiniz.

(Not: Yukarıda paylaştığım teknikler bilgi amaçlıdır. Bir uzmandan yardım almadan denememelisiniz!)

Aşağıdaki görüntü, Afrika’da hayvan rehabilitasyonu için gittiğim eğitim kampından bir fotoğraf

hakan-menguc-afrika

Hakan Mengüç Kitapları

İnsanların İçlerini Dökmesini Nasıl Sağlarız?

Hayatta çoğu zaman sinirli, önyargılı, kimseyle konuşmak istemeyen ve bunalımdaki insanlarla karşılaşmışızdır ve zaman zaman her insan bu tür duygu durumlarının içine girip çıkmaktadır.

Peki böyle bir insana nasıl ulaşabiliriz? Diyelim ki o insana yardım etmek istiyorsunuz ve sizi asla dinlemiyor, bu insanı nasıl sizi dinleyecek bir konuma getirebilirsiniz? İşte şimdi bunun sırrını sizlerle paylaşacağım.

1) Beden Dilini Açmak

Farzedelim ki patronunuz bağdaş yaptığı kolları ve çatık kaşları ile size bakıyor ve siz de ona ulaşmak istiyorsunuz. İlk yapmanız gereken onun bağdaş yaptığı kollarını çözmektir. Bir kişinin kaşlarıçatık ve kolları bağdaş yapılmış şekilde kapalıysa aynı şekilde zihni de kapalıdır. Psikiyatr Mark Goulston diyor ki; ‘Tıpkı kalça kemiğinin uyluk kemiğine bağlı olması gibi, bir kişinin kafasındaki bağdaş yapılmış kollar da fiziksel olarak bağdaş yapılmış kollara bağlıdır. Bir kişiye fiziksel olarak kollarınız çözdürdüğünüzde, ona zihinsel olarak da kollaranı çözdürtebilirsiniz.’

Peki onun beden dilini nasıl açarız?

Onun beden dilini açmanın en etkili yolu onda muazzam bir heyecan veya çoşku yaratacak bir soru sormak.

Neden? Çünkü; Hissetiklerini ifade etmeye sözcükler yeterli olmayacak, söylediğini vurgulamak için kollarını kullanma ihtiyacı hissedecektir. Dikkat ederseniz heyecanlı bir konu anlatan kişiler telefonda bile sıklıkla ellerini kullanırlar.

Bunu yaptığımızda beden dilini açmış oluruz böylece zihin kapısını da açmış oluruz ama zihin kapısı açılınca orada sizden gelen bilgileri engelleyici bir bekçi çıkacaktır, onun için şu an yapmamız gereken o bekçinin bize geçiş için izin vermesi ve ikinci adım;

2) İçini Dökmesini Sağlayın

Patronunuz zaten anlatmaya başlamıştır ve bir kere anlatmaya başlayınca doğal bir dürtü olarak sıkıntılarını da bir nevi anlatmaya başlayacaktır. Burada yapmanız gereken sonuna kadar dinlemek,

– Asla araya girmemek ve karşı tarafın söylediği hiçbir şeyee itiraz etmemek, savunmaya geçmemek… (Bu yapılan büyük bir hatadır.)

Bırakın karşınızdaki kişi sonuna kadar anlatsın.

Sonuna kadar anlattıktan sonra yorgun ve bitkin bir konuma girecektir. Bu konumdayken sessiz kaldığı için çoğu kişi bu anın lafa girmek için iyi bir an olduğunu zanneder ama değildir.

Biz yorgun ve bitkinken birisinin konuşması bizi rahatsız eder ve herhangi bir şey dinlemek istemeyiz.

Bizim onu rahatlamış bir konuma getirmemiz gerekiyor, peki nasıl?

3) Biraz Daha Anlatsana

Bu davranışınız bir çok yarar sağlar;

– Birincisi o bitkinken lafa girmediniz ve ona sadece biraz daha anlatasana dediniz. Bu onda ‘benimle savaşmayacak, gerçekten yanımda’ hissi yaratacaktır.

– İkincisi, ‘Biraz daha anltasanıza’ sözü, dinlediğinizi ve onu gerçekten rahatsız eden şeyi anladığınızı gösterir.

Karşınızdaki kişiye karışmadığınız, itiraz etmediğini ve o bitkinken dahi onu anlatmaya teşkvik eettiğiniz zaman size gerçekten içini dökecek ve sizin yanınızda olacak, rahatlayacaktır. Rahatlayıp bunalımdan kurtulduğunu nefes alıp verişi ve vücudundan anlayabilirsiniz.

Eğer hala sakinleşmemiş bir yapıdaysa son olarak fizyolojiden yararlanacağız.

4) Nefes Alıp Verme

Zaten bize güvenir bir ruh halinde olduğu için, ‘Şimdi senden 1 dakika gözlerini kapamanı ve 5 derin nefes almanı ve yavaşça vermeni isteyeceğim.’ derseniz eğer, zihinsel rahatla

manın yanında bedensel rahatlamayı da sağlar ve onu sakin, rahatlamış bir pozisyona getirir ve sizi gerçekten olduğunuz gibi görmesini sağlarsınız.

Ve artık %90 o kişiye ulaşmış konumda olursunuz.

 

Steve Jobs’un Başarısının Ayrıntıları

Steve Jobs,

bir deha daha aramızdan ayrıldı. Ama onun tarzı sonsuza dek yaşayacak. Onun tarzının ayrıntılarının, daha doğrusu onun başarısının ayrıntılarına hep birlikte göz atalım;

 

Mükemmeli Hedeflemek: 

Jobs’ın en önemli özelliklerinden biri mükemmele odaklanmasıydı. 90’ların sonunda verdiği bir röportajda şöyle diyordu: “Mac’in çok satacağına inanıyorduk ancak Mac’i başkaları için değil, kendimiz için tasarladık. Yani, tasarımımızın ne kadar iyi olduğuna karar verecek olan da bizlerdik. Piyasaya çıkıp pazar araştırmaları yapacak değildik. Sadece yapabileceğimizin en iyisini yapmak istedik.”

Jobs, teknoloji ürünleri tasarlamayı iyi bir marangoz olmaya benzetir: “Kestane ağacından güzel bir komodin yapacaksınız. Arka taraf duvara yaslanacak, kimse görmeyecek diye, mobilyanın arkasında sunta mı kullanırsınız? Siz kalitesiz malzemenin orada olduğunu bileceksiniz, sırf bu yüzden arkaya da öne kullandığınız gibi, güzel bir parça tahta seçersiniz. Akşam sakin kafayla uyumanız için, estetiğin ve kalitenin her aşamada olması gerekir. Apple’ı diğer firmalardan ayıran bir özellik de Jobs ve üst düzey yönetiminin ?idare eder’ veya ?yeterince iyi’yle yetinmemesi. Çalışanların her birinden beklenen her gün mükemmele ulaşmak üzere performans göstermek. Çevresindekilere hep daha iyiye gitmek için önerisi şu oldu: iyi birşey yaptığınızda bunun üzerinde fazla durmayın, daha da iyisini yapmak için çalışın, hep bir sonraki adımın hayalini kurun.

Noktaları Birleştirmek: 

İlk Mackintosh bilgisayarı, ?bu bilgisayarı kim satın alır, kimin böyle bir bilgisayara ihtiyacı olur’ diye hesaplayarak değil, kendi ve arkadaşları için bir kişisel bilgisayar tasarlamak için geliştirdi. Sadece üretimde ve ticari kurumlarda kullanılan oda büyüklüğündeki bilgisayarların bilgi kapasitelerinin arttırılıp ebatlarının küçültülebileceğine inandı ve PC’lere ilham kaynağı olan ilk Mackintosh’u tasarladı. Kendi kişisel gelişimi daha da önemlisi keyif aldığı için, üniversitede aldığı bir kaligrafi dersinin Mackintosh’u tasarlarken nasıl da yardımına koşacağını yıllar öncesinden ön göremezdi. Kaligrafi sayesinde, estetik basımın bilgisayarla buluşmasını sağladı. Bu ders olmadan, çoklu punto ve orantılı mesafeli harfleri tasarlamak çok daha uzun zamanını alabilir, kişisel bilgisayarların gelişimi en az birkaç sene gecikebilirdi.

Geçmişte edindiği bilgileri yaşamının ilerleyen zamanlarında bir gün değerlendireceğine inandı. ?Noktaları birleştirmek’ adını verdiği bu geçmişle gelecek arasında bağ kurma yeteneği onu hep ileriye götürdü. Gerektiğinde, geçmişten gelen engellere değil, bilgi ve deneyim birikimine bakmayı ihmal etmedi. Hep başını geleceğe doğru çevirdi, yeniliklere tam anlamıyla açık oldu. Engellere, insanların yapamazsınlarına, önüne çıkan her türlü kısıtlamaya boş ver dedi.

Odaklanma ve Yalınlık: 

Jobs’ın en önemli mantralarından biri kompleks konuları yalınlaştırmadaki başarısı. Komplike tasarımları gerçekleştirmenin çok zor olduğu düşünülür. Ancak, bundan daha da zor olan komplike bir fikri basit bir şekilde sunmaktır. Apple ürünlerinin arkasındaki inanılmaz güç tam bundan kaynaklanmakta. Kompleks bir teknolojiye basit aygıtlar ve yalın bir tasarımla ulaşıyoruz.

Değişime İnanmak: 

Daha iyi şeylerin yapılabileceğine, herşeyin geliştirilebileceğine inanmak Jobs’ın iş yapış biçimiydi. Bu yaklaşımıyla büyük resmi gördü ve teknoloji sektörünü yerinden oynatan inovasyonlar yaptı.

Bilgisayar sadece teknik adamların kullandığı bilgi bankası olmaktan çıktı, ofisimize ve evimize girdi, yüzyıllarca elde yapılan çizimler, tasarımlar, yazılar birden bilgisayarda yapılır hale geldi. Kasetler, CD’ler, DVD’ler ortadan kalktı, müzik ve filmler avucumuza sığan aletlerde yanımızda her yere taşıyacağımız eğlence kaynaklarımız oldu. Telefon ve bilgisayarın sabit olmasına gerek yoktu, mobil olmaya alışan biz insanların internetin gelişimiyle her yerden bilgiye ulaşması mümkündü. iMac, iPod, iTunes, iPhone, iPad derken Steve Jobs kendine bir ?iWorld’ yaratmış oldu.

Müşterilerin Bir Adım Önünde Olmak: 

Son kullanıcı ne düşünür ya da bunu nasıl kullanır yerine, kendini son kullanıcının yerine koydu, ben bunu nasıl kullanırım’a odaklandı. Bu yaklaşım Apple’ı ürünlerinin çoğunu müşteri ihtiyaçları ve geribildirimleri üzerine kuran teknoloji firmalarının önüne geçirdi. Jobs, kendine bağlı milyonlarca müşterisinin ihtiyaç ve isteklerini insanların hayal bile edemediği yeni oyuncaklar tasarlayarak giderdi. Her bir inovasyon bir öncekini geliştirdi, Jobs’ın hayalleriyle inşa ettiği yeni teknoloji hem kişisel hem de profesyonel hayatımızın içine kolayca oturdu. Mac, birçok farklı özgeçmişe sahip profesyonellerin kendi alanlarındaki çalışmalarına özgürlük getirdi, hayal güçlerini daha kolay kağıda ve ardından hayata geçirmelerini sağladı.

İnsanları Geliştirmek: 

Steve Jobs statükoyu kabul etmeyen bir liderdi. Çalışanlarının da mevcut sınırları zorlayan, dünyayı değiştirmek için aç gözlerle çevresine bakan, fikirleriyle inovasyonları şekillendiren kişiler olmasını isterdi.

“Üst düzey birini işe aldığımda, kişinin yetenekli olması önceliğimdir. Kişi çok akıllı olmalıdır. Ancak, asıl konu: ?Kişinin Apple’a aşık olup olmayacağıdır.’ Eğer bu yönetici Apple’a aşık olursa, herşey yerli yerine oturacaktır. O zaman kendisi için değil, Steve için değil, Apple için en iyi olanı yapmayı isteyecektir.”

Zorlu dönemlerde tüm işaretler aksini gösterse de, bir hedef uğruna uzun süre sıkı çalışmak Apple’daki üstün yeteneklerin ortak özelliği. Jobs, 2000’li yıllarda hızla kurulup kısa sürede iflas eden teknoloji start-upları için de benzer bir saptamada bulunmuştu: Başarılı girişimcileri başarısızlardan ayıran sebat edip etmemelerinde gizliydi.

Jobs, kendi gibi çalışanlarının da sonuç odaklı olmasına önem verirdi. Yöneticilerin çalışanlarının her adımını dikte ve takip ettiği bir sistem yerine, bağımsız hareketlerin desteklendiği, özgür düşüncenin beslendiği bir çalışma ortamının yeteneği geliştireceğini vurgulardı. Jobs, Apple’ın en popüler sloganlarından ?farklı düşün’ ile özetlediği gibi, en güvenli ve bilinen yolu seçmenin kimseyi ileriye taşımayacağına inanıyordu. Ona göre, takım çalışmalarında cesur seslere, kimi zaman marjinal, kimi zaman absürd gelebilecek fikirler duyulmalı hatta geliştirilmeliydi. Yaratıcılık ve üstün performans, sıkı kurallar ve şirket politikalarıyla bastırılmamalıydı. Her çalışan şirkete, ürünlere kendinden bir şeyler katıyor olmalıydı.

Çok Yönlü Düşünmek: 

Jobs, en güçlü rakibi Microsoft’u alkışlarken, firmanın ve Bill Gates’in dar düşündüğünün altını çiziyordu. Gates’in daha geniş düşünen ve gerektiğinde çılgınca şeyler yapmaya cesareti olan bir lider olmamasını yanlış buluyordu. Hatta bir görüşmesinde ?keşke Gates aktivistlere katılıp asit dökseydi veya gençliğinde bir Hint mabedine sığınsaydı, o zaman daha geniş düşünebilirdi’ diye bir açıklama yapmıştı.
1993 yılında Wall Street Journal’a verdiği bir röportajda ölürken ne noktada olmak istediğini şu şekilde ifade ediyor:

“Mezarda dünyanın en zengin adamı olmak bana bir şey demiyor. Benim yapmak istediğim şey; her gece yatağa yatıp bugün mükemmel bir şey yaptık diyebilmek.”

Muhtemelen Jobs uykuya dalmadan her gece kendi kendine bu sözleri tekrar etti ve dünyaya sunduğu ürünlerin tatminiyle uykuya daldı. Ancak, son uykusuna da dünyanın en zengin adamlardan biri olarak dalmayı başardı: onun paha biçilmez serveti hayal gücü, azmi ve teknoloji dünyasına kazandırdıklarıydı.

Dünya Gazetesi – 11.10.2011

Meşhur Stanford Konuşması;

 

Hiç Bir Başarı Tesadüf Değil – Ajda Pekkan

Başarılı insanları incelediğimizde görünüşte diğer insanlardan çok farklı bir şeyler yapıyor gibi görünmeselerde, onları mükemmelleştiren ayrıntılara verdikleri önemdir.

Bir söz vardır çok severim, der ki; ‘Kusursuzluğu küçük şeyler oluşturur ama kusursuzluk küçük bir şey değildir.’

Sabahleyin Ajda Pekkan‘ın yakın arkadaşı Oya Germen‘in Ajda Pekkan’ın disiplinin anlatan bir konuşmasına şahit oldum. Yazın tatile bodruma gitmişler ve 4 günlük tatilde bile Ajda egzersiz aletlerini yanında götürmüş, her sabah saat 6’da spor hocası geliyormuş ve 1 saate yakın çalışıyorlarmış.

Tatilde bile her sabah 6’da kalkıp sporunu aksatmayan, disipline bu kadar önem veren birisi istemese dahi başarılı olur.

Şunu unutmayın Ajda Pekkan 1946 doğumlu, yani 2011 itibari ile 65 yaşında..

1964 yılında müziğe başladı, 1977 yılında Süperstar ünvanın aldı ve hala bu ünvanı koruyor, 65 yaşında bu enerji, bu sağlık asla ve asla tesadüf değil.