Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 3 of 40)

Kaybettiğini sandıkların belki de kazandıklarındır

Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme. Çünkü orası kaderinin değişeceği yerdir.

Bazen her şey üstüne gelir biliyorum. Dayanamayacağını düşünürsün bir noktadan sonra. Sanki artık son noktadır orası. Tüm varlığınla her şeyden vazgeçmeye hazırsındır artık. Ne umut kalmıştır geriye ne de heves…

Bir yudum su içmeye mecalin yok gibi gelir. Dünya sanki sana karşıdır. Sıkıntı üstüne sıkıntı, dert üstüne dert binmiştir. Ne yana baksan dört duvar. Güneş sadece seni aydınlatmıyor gib. Küsersin hayata… Gücenirsin onca emeğe, iyi niyete ve sevgiye rağmen seni yarı yolda bırakan kaderine. Belki de yüzüne gülmeyen talihine…

Karanlıktır etrafın. Bir adım ötesini bile göremez hale gelmişsindir.  El yordamıyla düşe kalka yürümeye devam etmek istemiyorsundur artık. “Bunu hak etmedim” diyorsundur kendine sürekli… “Ben bunu hak etmedim.”

Karanlıkta bir sağanak başlar… dünyanın bütün dertleri toplanıp üzerine yağar. Çabasız, eylemsiz, ümitsiz öylece beklersin. Orası sondur senin için. Son!

Oysa hatırlasan keşke, renkli gökkuşağı sağanak yağmurlardan sonra belirir gökyüzünde. Hatırlasan keşke günün en karanlık saati şafağa en yakın vakittir, güneş kapıda seni beklemektedir.

İnsanoğlunun en iyi bildiği halde sürekli unuttuğu değişmez kaidelerden biridir bu.

Gecenin en karanlık saati güneşe en yakın olduğu vakittir.

Aydınlık artık bir an meselesidir. Ufukta sapsarı bir umut, koyu karanlığı orta yerinden kesip haşmetle yükselmektedir.

Ve aydınlık neden kutsaldır o an bilir misin?

Çünkü gece fazlasıyla uzun ve karanlık geçmiştir.

Şükür neden kıymetlidir o an bilir misin?

Gözlerin görebildiği halde kör yaşamayı tecrübe ettiğin içindir.

İnsan en çok ıstırabından şikâyet eder ama bütün mutluluğunu da ıstırabına borçlu olduğunu bilir. Kazanmayı öğrenir kaybettiği için, sevmeyi öğrenir yalnız kaldığı için, omuz vermeyi öğrenir çelmeyle devrildiği için, bağışlamayı öğrenir yorulduğu için, sadakati öğrenir terk edildiği için…

Kahramanlığı hep dışarıda arar insan. Başkalarının hikayelerini dinler, başkalarının zaferlerini izler, başkalarının kahramanlığına hayranlık duyar.  Dışarıya odaklı olduğundan kendi kahramanlık hikayesini ıskalar.

Bazen yorucu ve yıkıcı olabilir senin için hayat. Ama unutma ki hiçbir şey sadece yorucu ve yıkıcı olamaz. Pes ettiğinde madalyonun diğer yüzünü görme şansın yok. Ama hayata şans verdiğinde kaderin de değişmesine izin vermiş olursun. Madalyonun diğer yüzünü yaşamayı da hak ediyorsun çünkü… İyi ya da kötü değil, doğru ya da yanlış değil… Hayat sana sunulmuş bir madalyon ve istesen de istemesen de her şeyin görünmeyen bir yüzü daha var. Yapman gereken tek şey hayata bir şans daha verip madalyonun hak ettiğin diğer yüzünü de yaşamak…

Çok sevdiğim bir hikâye var… Ne vakit “hayat benden yana değil” diye düşünsem aklıma gelir ve madalyonun bir yüzü daha olduğunu hatırlatır bana.

İzin verirsen anlatayım;

Buz gibi bir Aralık sabahıydı. Koydaki balıkçı tekneleri “vira” deyip denize açıldılar yine de. Ancak öğleden sonra öyle büyük bir fırtına koptu ki akşam olduğunda bile hiçbir tekne geri dönmemişti hala.

Kimseleri uyku tutmadı o gece… Sevdiklerinin geri dönmesi için ne yapacağını bilemeyen anneler, eşler, sevgililer ve çocuklar limanda bir aşağı bir yukarı volta atıp elleri kalplerinde dualar ettiler, gözyaşı döktüler. Bütün bu çaresizliğin ortasında limana yakın kulübelerden birinde yangın çıkmasın mı? Kasabanın erkekleri denizde olduğu için ne yazık ki yangını kontrol altına alıp söndürmek mümkün olmadı. Kulübe herkesin gözü önünde kül oluverdi.

Sabah olduğunda uykusuz ve yorgundu herkes… Gözler büyük bir umutla ufka dönüktü hala… Bir ara bir balıkçı teknesi belirdi ufuk çizgisinde. Sonra bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha…

Büyük bir sevinç ve coşku kaplamıştı kasabalıların yüreğini. Balıkçı filosu gittiği gibi sapasağlam geri dönmüştü işte. Ancak aralarında biri ümitsizlik ve acı içindeydi. Dün geceki yangında kulübesi küle dönenen balıkçının karısı…

“Evimiz yandı!” diye yakarıyordu. Başını ellerinin arasına almış ağlıyordu durmadan.

“Biz mahvolduk! Bittik artık! Evimiz bütün eşyalarıyla yandı! Biz kül olduk artık!”

Balıkçı koca, elini havaya kaldırmış selamlıyordu karısını gülümseyerek.

“Ağlama kadınım ağlama” diyordu. “Bize o yangını verene şükürler olsun. Yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler yolumuzu bulabildik, bak sağ salim dönebildik sevdiklerimizin yanına.”

Sevgili yol arkadaşım daima hatırlayalım, “Kaybettiklerimizi sandıklarımız, belki de kazandıklarımızdır.”

Notalar

Hakan Mengüç Notaları

Uzun zamandır yazdığım parçaların notaları isteniyordu. Ve ben de sizler için yüklemeye başladım. Artık Aşk parçasının notasını, Gece parçasının notasını, Gönül parçasının notasını bulabileceksiniz.

Kolay Nota

Notaları en kolay okunacak şekilde yazdım. Normalde sol el notaları ve sağ el notaları daha komplike ama amatör müzisyenlerin de kolayca çalabilmesi için en kolay hali ile paylaştım.

Piyanistler İçin

Piyanistler için sol el notalarını da arzu ederlerse kendilerine gönderebilirim.

Notaları takip edeceğiniz adres

Sürekli güncellenen sayfayı https://hakanmenguc.org/notes sayfasından takip edebilirsiniz.

Yola çık, Yol açık, Mayorka Seyahati

Mayorka Adası ve Sufiler

Eylül’ün ilk haftası öğrencimiz ve yol arkadaşımız Gamze Hanımın daveti üzerine İspanya’nın Mayorka Adasına gittik. Orada hem mini bir seminer verdik ve birçok görüşme gerçekleştirdik.

Mayorka Adası birçok sufi yetiştirmiş, İslâm tarihi kaynaklarında el-Cezâirü’ş-şarkıyye, Cezâirü şarkı’l-Endelüs diye anılan beş adanın en büyüğüdür.

İslamın altın çağı olarak da anılan (750-1200 arası) zamanlarda birçok alim Mayorka’da yetişmiştir.

IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Endülüs, Mağrib, Sicilya ve Meşrik’tan çok sayıda âlim Mayorka’ya yerleşmeye başlamış, İbn Hazm’ın, Mâlikî fakihi Ebü’l-Velîd el-Bâcî ile olan ilmî münazaraları Mayorka’da gerçekleşmiştir. 

Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyye adlı eserinde Mayorka ve Minorka adalarını gösteren harita (İÜ Ktp., TY, nr. 6605, vr. 226)

Sufi Akademi ve Mayorka

Mayorka topraklarında gezerken insan o ruhaniyeti hissediyor. Adanın birçok dini yapısını ziyaret ettik. Pek çok tarihi mekanda bulunduk. Amacımız zamanında birçok sufi yetiştiren bu adada Sufi Akademinin bir yerinin olması ve sufiler yetiştirmesi.

Adada Türkçe bilmeyen ama internet üzerinden müziklerimi takip eden insanlarla tanıştım ve ayrıca sufi felsefesine ne kadar meraklı olduklarını ve öğrenmek istediklerini bize anlattılar. Ben de onlara yanımda getirdiğim İngilizce kitabımdan hediye ettim. Bu bile Sufi Akademi için bir işaret oldu bizim için.

Valldemossa ve Chopin

Bir piyano sevdalısı olarak tabii ki Mayorka Adasına gitmişken, Chopin’in de bir kış geçirdiği Valldemossa’daki Chopin müzesini ziyaret ettik. Chopin buraya kız arkadaşı ünlü yazar George Sand ile geliyor. Gelme amaçları aslında Chopin’in kötü giden sağlığına tropikal iklimin iyi geleceğini düşünmeleri. Ama kış ayında geldikleri ve o dönem çok yoğun yağmurlar yağdığı için Chopin iyileşmek yerine daha da hastalanıyor. Mayorka’nın en iyi doktorları geliyor ve ona tüberküloz teşhisi koyuyor ve çok az ömrü kaldığını söylüyor.

Chopin ile kız arkadaşı kendini bir süre Valldemossa’daki manastıra kapatmak zorunda kalıyor ve Chopin bu manastırda 24 tane prelüd yazıyor. İşte onlardan biri aşağıda;

Chopinin kaldığı yerleri gezerken kafamda yeni bir melodi dönmeye başladı ve bu melodiyi olgunlaştırıp yakında yeni bir beste olarak sizlerle paylaşacağım.

Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir

Adada bir sahil kenarında dinlenmek için otururken bir hanımefendi yanımıza geldi ve “Türkçe mi konuşuyorsunuz?” diye sordu. Türkçe’yi bilmiyor ama birkaç kelime öğrenmiş. Sonradan bu merakının nereden geldiğini sorduğumuzda Sufizmi ve Mevlana’yı öğrenmek istediğini söyledi.

İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş ya, dünyanın bir ucundan onun ayağına Sufi Akademi kurucuları olarak biz geldik. Demek ki bir insan bir şeyi isterse, bir adanın ıssız koyunda otursan bile o bilgi sana gelirmiş, bunu bir kez daha yaşama fırsatı buldum.

Bu arada kendisi tercümanmış. Katalanca ve İspanyolca çevirmenlik yapıyormuş. Oda artık sufi akademinin bir parçası oldu.

Sen yola çık, yol açık sevgili yol arkadaşım. Mayorka Adası ile ilgili daha ayrıntılı bir video yapacağım yakın zamanda YouTube kanalımda. Şimdilik anlatacaklarım bu kadar olsun. Sevgilerle…

Mayorka Adasının Palma şehrinde çektiğim fotoğraf.

Mevlana Sözleri

  • Acı su da, tatlı su da berraktır. Sakın görünüşe aldanma… Görünüşte herkes insandır ama gerçek insanı davranışlarından anlarsın.
  • Gerçek savaşçı er meydanında korkmadan savaşan değil, duygularını yönetebilendir.
  • Aklın varsa bir başka akılla dost ol.
  • Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur.
  • Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.
  • Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.
  • Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil. Sen adanmış ve yanmışsan bu uğurda, aşk sana uzak değil!
  • Aşk, her şeydedir ama hiçbir şeyde görünmez.
  • Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!
  • Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır.
  • Aşka yanmalı can dediğin. Ya canan olmalı ya da canını almalı. Yar diyemezsin ki herkese içindeki yaran olmalı… Herkesin de bir yüreği vardır amma yürek dediğin bir başka yanmalı.
  • Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.
  • Aklın yoksa yandın, ya kalbin yoksa o zaman sen zaten yoksun ki.
  • Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünür.

Mevlana sözlerini paylaştığımız bu yazı zaman zaman güncellenecektir. Mevlana’nın A harfi ile başlayan sözlerini kategorize ettik.

istediğin bir şey olursa bir hayır olmazsa bin hayır ara

GİTMELİ MİYİM KALMALI MIYIM

Narsislere Aşık Olmak Kolay

Dört bir yanımız, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanan narsislerle çevrili…  

İşin garibi, bir narsise aşık olmak fazlasıyla kolay… Çünkü onlar üstün zekaları, manipülasyon kabiliyetleri ve karizmalarıyla yeryüzünün en çekici aşıkları… Yazık ki sevmek yerine, seviyor gibi yapabilme ustalıkları yadsınamayacak kadar güçlü… 

Kitap İçeriği Hakkında

Hakan Mengüç’ün kaleme aldığı“Gitmeli miyim, Kalmalı mıyım?” adlı bu kitap romancılığın ezberlerini bozarak yepyeni bir okuma disiplini vaat etmesinin yanı sıra, narsisizmin gölgesinde yaşanan huzursuz ve mutsuz ilişkilerin psikolojik dehlizlerine inerek günümüz ilişkilerine ayna tutuyor.

Bu kitapta bir narsisin yarattığı alevlerle dolu sahte cennetten nasıl kaçabileceğinizin ve giderek yok edilmekte olan özgüveninizi nasıl geri kazanabileceğinizin ipuçlarıyla da karşılaşıyor olacaksınız. Çünkü bu sadece bir roman değil, aynı zamanda bir kurtuluş yolu… 

Aleyna ve Ertan’ın “aşk gibi” görünen savaşında kendinizden çok şey bulacaksınız.

Kitabı nereden bulabilirim?

Hakan Mengüç’ün “Gitmeli miyim, kalmalı mıyım” kitabı yakında tüm kitapevlerinde…

Gitmeli miyim, kalmalı mıyım, kitabını tüm kitapevleri ve online kitap satan sitelerde bulabileceksiniz.

İlişkilere farklı bir bakış

Hakan Mengüç’ün Gitmeli miyim, kalmalı mıyım, kitabında ilişkilerle ilgili birçok dersle karşılaşacaksınız. Bu bilgileri didaktik bir şekilde öğrenmek yerine bir romanın içinde sürekleyici bir şekilde öğreneceksiniz.

Narsisleri Tanımak

Bu kitap hayatın her alanında karşımıza çıkabilecek narsisleri tanıyabilmenizi sağlayacak.

Ayrıca bu kitap hayatınızdaki narsislerden de nasıl kurtulabileceğinizin ipuçlarını verecek.

Sağlıklı İlişkiler

Bu kitap sağlıklı ilişkiler yürütmenize yardımcı olacak birçok ipucuyla dolu. Altını çize çize öğrenebileceğiniz bilgiler size en yalın ve sade haliyle aktarılacak.

Yeni Bir Roman Tarzı

Bir yandan roman okurken, adeta bir belgesel ya da film izler gibi, romandaki sahneleri Hakan Mengüç ile beraber yorumlayabileceksiniz.

Sufizm Nedir?

Sufizm nedir? Sufizm insan olabilmenin felsefesidir.

Mevlana “Hayatta her şey olabilirsin ama önemli olan insan olabilmektir” derken, tüm mevki, makam ve unvanlardan daha önemli olan şeyin, insan olmak olduğunu hatırlatmıştır.

İnsan olmak demek insanları, din, dil, ırk, rengi gözetmeksizin eşit kabul edebilmek ve sevebilmek demektir. Büyük Sufi Dervişi Yunus Emre’nin de dediği gibi; “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü.”

Sufiler “hor görme, hoş gör” felsefesini benimser.

Kişisel verilerin korunması ve Gizlilik Politikalarımız

“Hakan Mengüç Koçluk” Programı’nın en verimli şekilde sürdürülebilmesi ve tamamlanabilmesi için çalışmaktayız.

Bunun için de katılımcıların ortak özelliklerini göz önünde tutarak programın müfredatını belirlemektedir. Tarafımız; 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve yürürlükte olan kişisel verilerin korunmasına ilişkin diğer mevzuat hükümlerine uygun olarak, bu özellikleri tespit edebilmek amacıyla, yaşadığın şehir, medeni durumun, çocuğun olup olmadığını, sigara kullanıp kullanmadığını, sosyo-ekonomik durumu anlamak için mesleğin, yaşın, aylık gelirin, en zayıf ve en güçlü taraflarının ne olduğunu sormaktadır. Ayrıca, sen formu doldurduktan sonra yazdıklarını değerlendiriyoruz ve seni telefonla arayarak dönüş yapıyoruz.

Bunlarla birlikte; kişisel veriler, sair mevzuat hükümlerine uygun olarak, tarafımızca eğitimsel/istatistiksel/ekonomik vb. hususiyetlerden ötürü de toplanmakta, kullanmakta, işlemekte, saklanmakta ve sunulan hizmetin niteliğine göre, yurtdışında ve/veya yurtiçinde bulunan talep etmiş olunan hizmete dair faaliyetler, satışlar, özel teklifler, indirimler ve kampanyalar hakkında bilgilendirme gibi pazarlama amaçlarıyla üçüncü kişilere aktarılmaktadır. Formu doldurup tarafımıza göndererek bilgilendirildiğini ve tüm bunları açık rızanla kabul etmiş sayılıyorsun.

Kişisel Gelişim Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı?

Türkiye’de son 15 yıldır, Amerika’da ise son 70 yıldır moda olan kişisel gelişim tanımlaması nereden çıktı ve ilk çıktığında kastedilen neydi?

Bugün kişisel gelişim denilince pek çok kişinin aklına motivasyon, halk diliyle söylersek gaz vermek hatta bazen boş hayallerle insanları kandırmak gibi düşünceler geliyor. Gerçekten de hem dünyada hem Türkiye’de bunu yapanlar olmuştur, insanları boş hayallerle kandıran şirketler olduğu gibi, kendisini farklı tanıtan, hiç yaşamadığı tecrübeleri yaşamış gibi anlatan kitaplar yazılmıştır.

Peki kişisel gelişim kelimesi ilk olarak hangi anlamda kullanılmıştır?

Kişisel Gelişim alanının gelmiş geçmiş en büyük ustalarından Jim Rohn (1930-2009) kişisel gelişim (personel development) tanımlamasını ilk olarak akıl hocası Earl Shoaff (1916-1965)’tan duymuş.

Shoaff, Jim Rohn’a, “Eğer büyümek istiyorsan, işine değil kendine yatırım yap” kabilinden bir felsefe anlatmış. Çünkü yatırım yaptığın iş seneler içinde değişebilir ama sen hep kendinle kalacaksın.

Peki kendine yatırım yapmak ne demek?

Daha çok okumak, iyi konuşmayı öğrenmek, beden dilini kullanmayı bilmek, nezaket kurallarını öğrenmek, giyinmeyi öğrenmek, kendini doğru ifade etmeyi öğrenmek, özgüvenini yükseltmek vb.

Yani kişisel gelişim son zamanlarda anladığımız anlamla ortaya çıkmamış, tam aksine insanın kendini geliştirmesi vasıtasıyla topluma da yararlı olabileceği şekilde, “kendine yatırım yapmak” anlamında kullanılmıştır.

Gözlerin ağlaması, ruhun gülmesidir

Merhaba Eylül. Ne çabuk da 8 ay geçmiş, halbuki yılbaşına girdiğimiz gün daha dün gibi. Bugün seni gün doğumunda ney üfleyerek karşılamak istedim.

Sen sonbahar habercisisin, hüznün ve neşenin iç içe geçtiği bir mevsim sonbahar. Aşıkların mevsimi, hüznün mevsimi. Öyle dememiş midir Şems; “Hüzün ki en çok yakışandır aşıklara, yandık yakıldık ama hüzünden yana asla yakınmadık…”

Bazen gözlerin ağlaması, ruhun gülmesidir. 2020’nin hüznünü epey çektik, umarım neşesini yaşama fırsatı da doğar tüm insanlığa…

Zaman en değerlimiz, nerede tükettiğimizi ve kime hediye ettiğimizi unutmayalım lütfen… Ve ertelemeyelim mutlulukları, çünkü ertelediğimiz şey mutluluk olduğunda kaybettiğimiz koca bir ömür oluyor…

Hoşgeldin Eylül!

Fotoğraflar: Dionysos Village Hotel – Kumlubük | Marmaris

En büyük zenginliğin seni tüm kusurlarınla kabul eden dostlarındır

After Life dizisi herkesin izlemeye tahammül edemeyeceği bir kara komedi. Bana göre iki nedenden dolayı bu dizinin izleme zorluğu var;

1- Dizide anlatılmaya çalışılan alt metin anlaşılmazsa eğer (ki pek çok sabırsız günümüz izleyicisi anlamayacaktır) ortalama seyirci için aksiyonsuz, çok sıkıcı bir dizi olur.

2- Dizi insanı kendisi ile sert bir yüzleşme yapmasını sağlıyor. Pek çok insan bu doğrudan yüzleşmeye hazır değil. Ölüm, yaşam, yaşamın anlamı, insan ilişkileri, inançlar konusunda epey mesajlar veren bir dizi.

Dizinin konusu, mutlu bir evlilik sürerken eşini kaybeden ve eşini kaybettikten sonra yaşama karşı tüm motivasyonunu da kaybeden bir adamın hikayesi üzerinden kurgulanmış.

İlk sezonun 5 bölümü kahramanımız için ızdırap içinde geçse de, altıncı bölümde çok güzel bir açılma yaşanıyor.

Altıncı bölüm bittiğinde aklımda şu söz belirdi; “Yolun sonunda karamsarlar haklı çıksa bile, iyimserlerin yolculuğu daha güzel geçmiş olacak.”

Dizi pek çok sahnesi ve karakterleri açısından ele alınabilir. Fakat ben sadece bu yazıda kahramanımızın uzun süre devam ettiği psikolog ve mezarlıkta tanıştığı kadın arkadaşı üzerinden anlatılmak isteneni kendi açımdan yorumlayacağım.

İyi bir eğitim almış ama karşısındaki insana değer vermeyen bir psikolog. Bunun karşılığında insan psikolojisi konusunda eğitim almamış ama kahramanımızla aynı ortak geçmişe sahip ve empati kurabilen bir kadın.

Kahramanımız uzun zamandır psikoloğa gitmesine rağmen terapi seanslarından hiçbir fayda göremiyor, bunun yanında mezarlıkta tanıştığı ve arkadaş olduğu kadın onu gönülden dinlediği ve eskilerin deyimiyle hemhal olduğu için ona büyük fayda sağlıyor. Ve insanların kalbini kıran, aksi katı fikirli bir adam yumuşayıp değişebiliyor.

Hepimizin bugün pek çok cevabı bildiği çağda, akıl verenlerden çok huzur verenlere ihtiyacımız var. Aklı, huzurla birlikte verenlere ise daha çok ihtiyacımız var. Bazen bu kişi bilge bir psikolog olur, bazen bir çiftçi olur, bazen bir balıkçı, bazen de sokakta yaşayan bir evsiz…

Bilge insanlarla çoğunlukla bulmayı beklediğiniz yerlerde değil de, hiç ummadığınız yerlerde karşılaşabilirsiniz.

Son olarak aşağıdaki fotoğrafla bitirmek istiyorum, bu sahne ile karşılaştığımda dilimden şu sözcükler döküldü; “Biri seni dinlediğinde değil, anladığında iyi hissedersin ve hayatta en büyük zenginliğin seni tüm kusurlarınla kabul eden dostlarındır…

Aşk sevgiye nasıl dönüşür? Uzun ilişkilerin 7 sırrı

Aşk kelimesinin içi bugünlerde çok boşaltıldı. İnsanlar hoşlandılar, aşk dediler, cinsel çekilim hissettiler aşk dediler, tutku duydular aşk dediler. Fakat aşkın bunların ötesinde bir duygu olduğunu pek çoğumuz unuttu. Eskilerin dediğine göre aşk iki beden arasında değil iki gönül arasında yaşanandır. Ve aşk ben değil, sen diyebilmektir.

Mantık birlikteliği mi aşk birlikteliği mi?

Arkadaş sohbetlerinde hem kadınlara hem erkeklere sorarım, “Onu neden seviyorsun?” genelde buna benzer cevaplar gelir;

“-İşinde çok başarılı, saygı duyulan birisi”

“-Çok yakışıklı/güzel”,

“-Oturmasını kalkmasını, insanlarla nasıl konuşması gerektiğini biliyor.”

Eğer bu tarz cevaplar geliyorsa orada gerçek anlamda aşk yoktur.

Aşk olduğunda genelde cevaplar şu şekildedir,

-Gülüşüne aşığım”,

“-Bilmiyorum”,

“-Ruhunu seviyorum”,

-Hissediyorum ama açıklayamam”

Tabii ki onun sosyal statüsünü, başarısını, güzelliğini seçmekte yanlış bir şey yoktur, herkes birbirine dürüst olduğu sürece istediği seçimi yapabilir. Benim demek istediğim aşk geldiğinde, insan karşısındakinin hiçbir statüsünü, güzelliğini görmez.

Mecnun’un gözleri

Mecnun’un aşkını duyan devrin hükümdarı Harun Reşit, Leyla nasıl güzel bir kızdır ki, Mecnun’u böyle çöllere düşürüp şiirler yazdırmıştır, diye merak eder. Leyla’yı buldurur ve sarayına getirttirir. Leyla’ya büsbütün bir bakar ve Mecnun’un gördüğü güzelliklerin hiçbirini göremez. Daha da meraklanır ve derhal Mecnun’u sarayına getirttirir. Mecnun’a sorar, “Senin dillere destan ay parçası diye anlattığın Leyla bu Leyla mı? Ben senin şiirlerindeki Leyla’yı burada göremiyorum,” der. Mecnun’da cevaben der ki,” Benim gözlerimle bakmıyorsunuz hünkarım. Benim gözlerimle Leyla’ya bakabilseydiniz ancak o zaman görürdünüz onun güzelliğini” der.

Aşık olduğumuzda beynimizde neler olur?

Birisine aşık olduğumuzda beynimizde adeta bir hormonal kokteyl gerçekleşiyor. Peki hangi hormonlar salgılanıyor? Oksitosin, sevgi hormonu, Vazopressin, sadakat hormonu olarak biliniyor ve Dopamin, zevk aldığımız, kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan hormon.

Aşk ve Sevgi birbirinden farklıdır!

Aşık olduğunla evlen ama aşıkken evlenme diye bir söz duymuştum. Desteklediğim bir sözdür. Hayatta her şey bir süre sonra şekil değiştirir, aşk da bir süre sonra şekil değiştirecektir ya sevgiye evrilecektir ya da bitecektir.

Sevgiye evrilmesi için kişilerin kültürlerinin, zekalarının, hobilerinin ve zevklerinin birbirine yakın olması gerekir. Aksi taktirde sorunlar yaşanmaya başlanacak ve bu sorunlar gitgide büyüyecektir.

Bununla birlikte iki tarafın da eşit derecede gelişmeye ve değişmeye açık olması gerekir. Biri gelişirken diğeri yerinde sayıyorsa, biri değişirken diğeri değişime direniyorsa ilişki içinde kopukluklar meydana gelmeye başlayacaktır.

Uzun ilişkilerin sırrı, aşkı sevgiye dönüştürmektir.

Aşk sevgiye nasıl dönüşür? Uzun ilişkilerin 7 sırrı

1- İki tarafın da birbirinden bağımsız kendi hayatı olmalı. Kendi hedefleri, kendi arzuları, kendi istekleri. İlişkiye başladı diye arkadaşlarıyla ilişkisini kesmemeli, çevresinden vazgeçmemeli. Tabii ki bazı değişiklikler olması normaldir ama hayatının tek merkezi karşındaki kişi olmamalı.

2- Bir elmanın iki yarısı olmamalılar. İki ayrı elma olmalılar. İki ayrı çiçek olmalı, birleşince buket olmalı. Bir elmanın yarısıyız demek, o yokken yarımım demektir bilinçaltında.

3- Kültür farkı başlarda sorun değil gibi gözükür ama zaman içinde büyük problemlere yol açabilir. Tabii ki iki taraf da değişmeyi reddederse! Biri özgür ruh istediği her şeyi denemek ve yapmak isteyen, diğeri daha muhafazakar, tutucuysa, kişiler birbirlerine başlarda farklı geldikleri için çekicilik hissedebilirler ama sonrasında bu zıtlıklar sorunlar doğurmaya başlar.

4- Anlayışlı olmalı! Kadın erkek birbirini her konuda anlayamayabilir ama anlayışlı ve saygılı olunursa ortada bir sorun olmaz. Zaten bir insan neden kendisinin bir kopyasını istesin ki? Farklı görüşler bizi geliştirir, olgunlaştırır. Ama saygısızlık bir ilişkiyi daima yıpratır, sonunda da tüketir.

5- Sabırlı olmak. İki taraf da belli zamanlarda, belli durumlarda sabırlı olmayı bilmeli. Bir bina bir günde yapılmaz, zaman alır. Paulo Coelho’nun da dediği gibi, “Hiçbir ilişkinin üzerinde sürekli güneş parlamaz fakat iki insan bir şemsiyeyi paylaşıp, fırtınaları birlikte atlatabilirler. “

6- Dürüstlük: Bir şair, “Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz” demişti. Gerçekten de dürüstlük başlarda can acıtıcı gibi gözükse de uzun ilişkilerin sırrıdır. Kaybetme korkusu ya da sorun çıkmasın düşüncesinden dolayı birbirine dürüst olmayan çiftler, farkında olmadan ilişkilerine en büyük zararları verirler.

7- Cinsellik: Cinsellik maalesef bizim kültürümüzde hep “ayıp” olarak algılandığı için, kişiler kaç yaşına gelirlerse gelsinler cinsellik konuşmaktan kaçınıyorlar, utanıyorlar. İstediklerini ya da istemediklerini söyleyemiyorlar. Cinsellik bir ilişkinin çok önemli bir parçasıdır ve çiftler bu utanma durumundan vazgeçmeli, birbirleri ile açıkça konuşabilmelidirler. Cinsellikten kaçmak, onu yok saymak, görmezden gelmek, konuşmamak sorunu çözmüyor, sadece bastırıyor ve o bastırılmış duygular ilişkiye uzun vadede büyük zararlar verebiliyor. Bugün cinsel konularda çalışan birçok terapist var, yardım almaktan çekinmeyin!

Ve son olarak şu mesajla bitirelim; “Sevdiklerinize uçmaları için kanatlar, geri dönebilmeleri için kökler verin. Ve de yanınızda kalmaları için nedenler …”

Vazgeçilmez Kadın Olmak!

Yalnız Kadınlar İzlesin!