Sen yola çık, yol sana görünür!

Kalbin temizse hikayen mutlu biter!

Arşivler (page 11 of 40)

İnsan ömrü nasıl uzuyor, bilim yaşlılığı yeniyor mu?

Transhümanizim ve insanın geleceği

50 sene önce 100 yaşını aşanların sayısı 2-3 binken 2016 itibari ile 350’bini geçmiş.

Eskiden 60 yaşına gelmiş biri yaşlı olarak gözükürken, dünya sağlık örgütü 2015 verileri ile yaşlılığın 73 yaşında başladığını açıkladı. Görünen o ki her geçen sene yaşlılık yaşı artacak.

  • Bebeklik (0-3 yaş)
  • Çocukluk (3-12 yaş)
  • Ergenlik (12-21 yaş)
  • Yetişkinlik (21-73 yaş)
  • Yaşlılık (73 yaş ve üzeri)

Yani insan ömrü giderek uzuyor. Bilimin ve tıbbın gelişmesi ile insanlık hastalıklara karşı sürekli yeni yöntemler keşfediyor. Şimdi bu yöntemlerden bazılarını inceleyelim;

 

Mikro Elektro-Mekanik Sistemler (MEMS)

mikrorobot_transhumanism

Parmağın üzerinde gördüğünüz küçük siyah noktalar mikro robotlar.

MEMS nanoteknolojinin biyolojiyle yürüttüğü işbirliği sayesinde insanın vücudunda seyahat edebilecek mikro robotlardan bahsedilmeye başlandı (Yandaki fotoğrafta). Bu robotlar enfeksiyon riski taşıyan mikropları, tümör hücrelerini vücudun içinden yok edecek ve beyin kanamasını ameliyata gerek kalmadan tedavi edebilecek.

Cambridge Profesörü Aubrey de Grey, TED konuşmasında on yıllar içinde insan ömrünün 200 hatta daha fazlaya uzatılabileceğinden bahsediyor.

Nanoteknoloji üretimi moleküler boyutlardaki robotlar, insan vücudu içinde gezinmeye başlandığında hücresel hasar içeriden onarılabileceği için zaten yaşlanmayı durdurmuş oluyoruz. Şu anda bile Cambridge Üniversitesi tarafından geliştirilmiş olup, hücrelerin içine sızabilecek kadar küçük olan bir nanorobot teknolojisi mevcut.

Gen Terapisi

Gen terapisinin ilk uygulaması 2016’nın başlarında yapıldı. Biyoteknoloji firması Bioviva’nın kurucusu Elizabeth Parrish, kendisini 20 yıl gençleştirecek olan uygulamayı deneyen ilk insan oldu. Yöntem, kromozomların uçlarında bulununan ve gen terapisikromozomun yapısını korumaktan sorumlu olan telomerleri hedef alıyor Telomerler hücrelerin her bölünmesinde biraz daha kısaldığı için yaşlanmaya sebep olmakta. Daha uzun bir telomer yapısına sahip olmak, daha yavaş yaşlanmak demek. Parrish, kendi firmasının ürettiği iki özel terapiyi denedi. İlki yaşa bağlı kas kütlesi azalmasını önlüyor, diğeriyse kök hücre tüketimini sınırlandırıp telomerlerin daha yavaş kısalmasını sağlıyor. Uygulama sonrasında elde edilen ilk veriler, Parrish’in telomerlerinin 20’li yaşlardaki uzunluğuna geri döndüğünü gösterdi.

Transhümanizim

Transhümanizm; insanların fiziksel ve bilişsel becerilerinin artırılması, yaşlanma ve hastalanma gibi durumların önlenmesi, bunlar için bilim ve teknolojiden faydalanılması gerektiğine inanan kişiler.

Eğer siz de transhümanizm üzerine çalışmak istiyorsanız, araştırmaları okumak ve etkinliklerden haberdar olmak istiyorsanız yeni kurulan Transhümanizm Türkiye grubuna katılabilirsiniz.

Avatar Beden

Uzun yaşam konusunda 2009 yılında yazdığım ilk yazı, psikoloji ve sağlıklı beslenme ile insan ömrünün nasıl uzatılacağı konusunda idi. Bu yazı bilim ve teknolojinin imkanları ile bedenimizdeki hastalıklarla nasıl mücadele edip yaşlanmayı uzatabileceğimiz üzerineydi. Üçüncü yazım ise avatarlar üzerine olacak. İnsan bilincinin robotlara aktarılması üzerine çalışan bilimadamları ve ülkelerden bahsedeceğim.

Ney ile 30 dakika meditasyon

hakanmengucyenicamiMeditasyon eskiden ülkemizde bir Hint geleneği olarak algılansa da, sanırım artık herkes meditasyonun zihnimizi dinlendirmek için bir egzersiz olduğu konusunda hem fikirdir. Hindistan ve Japonya’da daha popüler olması meditasyonu herhangi bir dinin parçası haline getirmez.

Ayrıca tasavvuf geleneğindeki tefekkür, halvet gibi kavramlar da meditasyonun daha ayrıntılı biçimlerini açıklamaktadır. Meditasyon uyguluyacılarının özel nefes teknikleri olduğu gibi sufi öğrencilerinin de haps-i nefes, Hu nefesi, Hayy nefesi gibi uyguladıkları özel nefes teknikleri vardı.

Ayrıca bir neyzen olarak şunu söylemeliyim ki, ney üflemek tam bir meditasyon. Dinleyen için ne kadar etkiliyse, üfleyen için bir o kadar daha etkili. Ayrıca Mevlevi geleneğinde dem üfleme, yani neyin kalın seslerini hiç melodi çalmadan düz bir şekilde üfleme çalışmaları vardır. Bunlar bir müzik aletinde daha başarılı olmak için değil, zihni dinlendirme ve nefsi terbiye yolunda uygulamalardır.

Zen meditasyonlarında (zazen) doğayı gözlemleyerek veya akan dereyi izleyerek yapılan meditasyon çalışmaları vardır. Aynı şekilde sufi ustaları da öğrencilerini sık sık doğaya çıkarır ve doğanın gözlemlenmesini ister. Özellikle Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevi’sinde doğaya çok ayrıntılı bir yer verilmiş.

Su sesinin insanın zihnini rahatlattığını bildiğimiz gibi son 20 yılda yapılan çalışmalar ney sesinin de su kadar etkisi olduğu konusunda sağlam kanıtlar sunmuştur.

Aşağıda ney sesi, su sesi ve kuş sesleri ile yapabileceğiniz bir meditasyon müziği vardır. Kayıdı ben hazırladım, neyi de ben üfledim.

Meditasyon için ister uzanın, ister oturarak yapın ama mutlaka kendinize her gün meditasyon ve zihninizi dinlendirmek için zaman ayırın. İyi dinlemeler ve iyi dinlenmeler.

Sorularınız için bize iletişim sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

Şemsi Tebrizi’den Sözler

Azeri Türkü olan Şems-i Tebriz’i Konya’ya geldiğinde Mevlana’nın hayatını değiştirmişti. 62 yaşında olan Mevlana Şems’ten sonra çok değişmişti. Tebriz ve Tahran’da Mevlana Terapi üzerine çalışmalar yaptığım hocam bana şöyle demişti; Şems’ten önce Mevlana bir denizdi, ondan bilgi alabilmek için denize dalmanız, inciyi, mercanı bulup çıkarmanız gerekirdi. Şems’ten sonra ise güneş oldu. Herkese ışığını yaydı. Mevlana’nın meşhur Mesnevi’si Şems’ten sonra yazılmıştır. Şems ile Mevlana’nın arasında ne gibi özel haller yaşandığını kimse bilmiyor ama Allah dostlarının yaygın kanısı, Şems’in Mevlana’ya ledün ilmini öğrettiği ve ikisinin de bu konuda geliştiği yönünde.

> Kır kalemin ucunu. Bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğudur. Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.
> “Her şeyi senin için var ettim diyen Rabb’e, her şeyi senin için terk ettim” diyebilmektir AŞK.>
> Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
> Hayatta her şey olabilirsin; fakat önemli olan hayatın içinde “insan” olabilmektir.
> Dürüstlük bir şehirdir, ben de o şehrin sultanıyım, Onda kendim yaşayayım, kendim öleyim, kendim korunayım…
> Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?
> Sevmeye layık olmayanı hatırlayarak değerli etme! Dönmek mi istiyor, bir şans daha verme. Unutma; sevgi yürekli olana yakışır.
> Otunu, suyunu bilmediğin gönüllerde koyun gütme! Yoksa ‘kaçıracağın keçilere’ çobanlık yapamazsın…
> Ey aşk! Seni senelerce yaban ellerde, hoyrat dillerde aradım. Oysa bendeymişsin bilememişim. Oyalanmışım. Kalakalmışım.
> Sanmayasın ki; aşk akıl işidir. Gül ki her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder. Kimini de dikeniyle irşat eder.
> Kalp ruha der ki: ben severim, âşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: Sen yeter ki sev.
> Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.
> Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma.

> Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden bilebilirsin hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını.
> Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil… Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol; silenlerden değil…
> Diyorlar ki dost acı söyler? Acıyı söyleyene dost denilmez ki! Seni sevmeyen acı söyler dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler.
> Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim. Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin. Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki. Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.
> Söylediklerimin hepsinden vazgeçtim, pişman oldum. Çünkü ne sözde www.orjinalsozler.com mana, ne de mana da söz kaldı.
> Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir; mühim olan ne kadar yükselsen de her şeye eşit mesafeden bakabilmektir.
> Eğer Allah seni bana yazmışsa, benden kaçışın yok! Lakin kader seni benden almışsa, ağlamaya lüzum yok.
> Ey İnsan Kafdağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma; her şeyin bir hesabı var üzdüğün kadar üzülürsün.
> Aşık odur ki, Allah’tan aldığı aşk emanetini Allah’a verir. Aşk mezhebinde her şey yüce Aşk’a kurbandır.
> Kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hâkimisin, ne de hayat karşısında çaresiz.
> Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin! Grisi yoktur aşkın, ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.
> Cehennem gibi olmalı, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istemeli… Ki o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası bilindik denizlere taş çıkartsın.
> Gıybet etme sakın, bil ki dedikodu denilen şey mıknatıs gibi kötü enerji çeker. Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.
> Bildiklerini unut. Diyor dost. Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla
> Hayata tepeden bakarsan insanların sadece tepesini görürsün. Hayata daima insanlarla aynı mesafeden bak. O zaman insanların hem yüzünü, hem kalbini görürsün.
> Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir.
> Sığ suları en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.
> Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için… “Bazen hatırlamak gerekir, hatırlanmak için… “Bazen ağlamak gerekir, açılmak için… “Bazen anmak gerekir, anılmak için… “Bazen de susmak gerekir, duymak için…
> Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü Her insan ölecek yaşta…
> Kuralların olsun, ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun, ama inancınla büyüklük taslama!
> Hüzün ki en çok yakışandır âşıklara. Yandık, yakıldık; ama hüzünden yana asla yakınmadık. Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz? Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de.
> Anladım ki: insanlar; susanı korkak. Görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysaki biz istediğimiz kadar hayatımızdalar… Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar…

hakanmengucsamsunkitap

Kalbi temiz olanın hikayesi mutlu sondur hep

Kalbi temiz olanın hikayesi mutlu sondur hep.
Evet, o bazen kötü şeyler yaşar.
Hatta genelde iyi olduğu için kızar,
kötü olabilmek için bile zorlar kendini.
Ama kötü değildir, olamaz. Kendine yakıştıramaz.
Çünkü bilir, birini üzmek istersen;
gün gelir sende aynı duruma düşersin.
Çünkü bilir, birinin kötülüğünü istersen
yarın kötülüğünü istediğin şey senin başına gelir.
Bu yüzden geceleri kafasını yastığa koyduğunda vicdanı rahattır. İşte onu diğerlerinden farklı yapan en önemli zenginliği budur..

Samsun Çarşamba Seminer ve Göğceli Cami

Samsun Çarşamba’dan selamlar. Yarın Çarşamba’da seminerimiz var. Bugün Göğceli camiini ziyaret ettik. Tek çivi çakılmadan yapılan ve tamamen ahşap olan cami 1206 yılında yapılmış. Osmanlı’dan bile eski olan Göğceli camii hala ayakta ve ibadete açık. Camiinin tamamen ahşap oluşu ve farklı mimarisi aynı zamanda bir mezarlık içinde bulunuyor olması insanın haleti ruhiyesini derinden etkiliyor. İşte sizin için çektiğimiz fotoğraflar…

 

gogcelicami hakanmengucgogcelicami hakanmengucsamsuncivisizcami hakanmengucsamsunkitap samsuncarsamba samsuncarsambahakanmenguc

Niyazi Sayın hocamızla sohbet

Niyazi Sayın: Yaşayan En Büyük Neyzen

Niyazi Sayın hocamızla Üsküdar’da buluştuk.

Yaşayan en büyük neyzen olarak kabul edilen Niyazi Sayın çok yönlü bir insan. Onun bu çok yönlülüğü ney üfleyişine de etki etmiş ki, Neyzen Sadreddin Özçimi’nin bir konuşmasında dediği gibi: Ney tarihinde bir Niyazi Sayın öncesi vardır, bir de sonrası. Bazı pozisyonların ve baskı şekillerinin eksikliği dolayısıyle eskiden Kürdîli Hicazkâr, Şeddi Araban, Nihavend gibi makamlarla taksim bile yapılamazken, bugün çoğu Niyazi hocanın talebesi olan neyzenler doğaçlama repertuvarlarına bu makamlara özgü tınıyı yansıtabilen bir üslûbu da ithal etmişlerdir.

Perdeleri kullanmadaki titizliği, nefes hakimiyeti ve benzersiz legatosuyla bilinen Neyzen Niyazi Sayın, Ney açarken yirmi altılı birim sistemine ilaveten kullandığı kaydırma sistemiyle de yenilikçidir. Niyazi Hoca bu sistem ile neylerin tam ve akortlu ses vermesine imkân tanımıştır.

Niyazı Sayın’ın çok yönlülüğü

Çok yönlü bir sanatçı ve zanaatçı olan Neyzen Niyazi Sayın, ebrudan fotoğrafa, tespihçilikten sedef kakmacılığına, elektronikten tornacılığa, balıkçılıktan gülcülüğe, ağaç işlerinden kuşçuluğa kadar yoğun bir ilgi yelpazesi içinde yoğrulmuştur. Bütün bu sanatların birbiri ile bağlantılı olduğunu söyler. Mesut Cemil Bey gibi o da sanatı iyi ahlâkın bir uzantısı olarak görür.

Niyazi hoca bir sohbetinde şöyle demişti; “İnsan yaratılmışların en eşreflisidir. O yüzden boş durmamalı. Muhakkak bir şeylerle meşgul olmalı. Mesela tavuk besleyin, bir çiçek ekin bahçeye, kuş besleyin, bir ağacı alın marangozluk yapın. Tek taraflı sadece neyi elinize alıp çalarsanız hiçbir şey yapamazsınız. Neyi üflemek için elinizde bir sermaye olmalı, sizin uğraştığınız o diğer alanlar sermayeniz ve neyi üflemenizi doğrudan etkiliyor.”

‘Musiki ard arda gelen iki notanın manevi münasebetidir.” diyen Niyazi hoca, bu iki notanın doğru münasebetini biraraya ancak sizin kültürünüz getirebilir, demektedir.

Kutbü’n-Nâyi Niyâzi Sayın

Yaşayan en büyük Neyzen olan Niyazi Sayın hocamızdan hayat derslerini zaman zaman yazılarla sizlerle paylaşacağım. Şimdi sizi Niyazi Sayın hocamızının en meşhur taksimlerinden biri ile başbaşa bırakıyorum.

Mevleviliğin ilk yılları

Mevleviliğin ortaya çıkışı

Hz. Mevlâna ve Mevlevîlik Tarîkatının Kökenleri

Hz. Mevlâna’nın döneminde, onun etrafında ve medresesinde bir grup mürit toplanmıştı. Bu müritler, herhangi bir resmi tarîkat usulüne bağlı olmaksızın, Mevlâna’nın derslerine ve sohbetlerine katılıyorlardı. İlginç bir nokta, Hz. Mevlâna’ya intisap etmek isteyenler için uygulanan özel bir ritüeldir. Bu ritüel, “çehâr darb” olarak adlandırılır ve kişinin saç, bıyık, sakal ve kaşlarından küçük bir miktar kıl kesilmesini içerir. Bu ritüel, kişinin tarikata katılımını simgeler ve Şems-i Tebrizî ile Mevlâna’nın karşılaşmasından önce, yani 1244 yılından önce gerçekleştiği belirtilmektedir (Gölpınarlı: s. 164).

Hz. Mevlâna, bazı yetişmiş müritlerine şecere yazarak onları çeşitli bölgelere göndermiş, bu da Mevlevîlik Tarîkatının temellerinin atıldığının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Mevlevî tarihçisi Sâkıb Dede’nin (öl. 1735) tespitlerine göre, Mevlevîlik; Semâ, sefâ, vecd ve hâl gibi kendi âdâb ve erkânına ek olarak, Nakşibendî tarîkatının esasları ve Şems’in aşk ve cezbe temelleri üzerine kurulmuştur (Sefîne: I, 134). Bu tanım, tarîkatın en güzel açıklamalarından biri olarak kabul edilir.

Bunun yanı sıra, Mevlevîlik yolu, sadece bir tarîkat olmanın ötesinde, aşk yolunu, cezbe yolunu temsil eder. Aynı zamanda, bir kültür hareketi olarak ve irfana ulaştıran bir yaşam biçimi olarak ön plana çıkar. Bu yol, dünyadan el etek çekmeyi değil, daha ziyade dünyayı anlamak ve içsel bir bilgeliğe ulaşmak için bir araç olarak görülmektedir. Hz. Mevlâna’nın öğretileri ve Mevlevîlik, zamanla sadece bir tarikat olmaktan çıkıp, derin manevi ve kültürel bir akım haline gelmiştir.

İlk hilaf Hüsameddin Çelebi

Hz. Mevlâna’nın Vefatından Sonra Mevlevîlikte Liderlik Değişimi

Hz. Mevlâna’nın 1273 yılında vefat etmesi, Mevlevîlik için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Onun vefatının ardından, Mesnevî’nin kâtibi Çelebi Hüsameddin, Hz. Mevlâna tarafından liderlik için uygun görülmüştü. Bu tercih, Hz. Mevlâna’nın hayatının son dönemlerinde, çevresindekilere verdiği bir cevaptan kaynaklanıyordu. Kendisine “Sizden sonra hilafet kimin olacak, sizin yerinize kim geçecek?” şeklinde yöneltilen sorulara, “Çelebi Hüsameddin halifemiz olur.” diyerek yanıt vermiş ve böylece liderlik koltuğunun kimin tarafından devralınacağını belirtmişti (Eflâkî: II, 162).

Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled, babasının vefatı sırasında olgun bir yaşta (47 yaşında) olmasına rağmen, babasının boşalttığı makama geçmeyi reddetmiş ve o da Çelebi Hüsameddin’i liderlik için uygun görmüştü (İbtidânâme: b. 2668 vd.).

Çelebi Hüsameddin, Mevlevîlikte meşihat görevini 11 yıl boyunca sürdürdükten sonra 1284 yılında vefat etmiş ve bu durum, Sultan Veled’in liderlik makamına geçişini bir zaruret haline getirmiştir. Hz. Mevlâna’nın vefatından sonra bu liderlik değişimi, Mevlevîlik tarikatının devamı ve gelişimi açısından büyük önem taşımıştır. Bu dönem, Mevlevîlik tarihinde önemli bir geçiş ve dönüşüm süreci olarak kabul edilir. Sultan Veled’in liderliği altında, Mevlevîlik daha da yaygınlaşmış ve derinleşmiştir.

Sultan Veled Döneminde Mevlevîlik: Kurumsallaşma ve Yayılma

Mevlevîlik, Sultan Veled’in liderliği altında önemli bir dönüşüm yaşamış ve kurumsallaşma sürecine girmiştir. Sultan Veled’in 1284 ile 1312 yılları arasında, yaklaşık 28 (veya 21) yıl süren liderliği döneminde, Mevlevîlik önemli gelişmeler kaydetmiştir.

Bu dönemde, mürit ve dost sayısı artmış, sarayla ilişkiler güçlenmiş ve daha da önemlisi, Semâ, müzik ve Mesnevîhânlık gibi Mevlevîlik uygulamaları belirli bir düzene sokulmuştur. Bu düzenlemeler, Mevlevîliğin kurumsallaşmasının temelini oluşturmuştur. İlerleyen yıllarda, Pîr Âdil Çelebi’nin (ö. 1460) meşihatı döneminde yapılan yeniden yapılanma ile bu temel üzerine inşa edilen Mevlevîlik âdâb ve erkânı, günümüze dek büyük bir değişiklik olmaksızın devam etmiştir.

Sultan Veled döneminde Mevlevîlik, bir yandan belirli usullere oturtulurken, diğer yandan Sultan Veled’in gönderdiği elçiler sayesinde, özellikle Kırşehir, Amasya ve Erzincan başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yayılmaya başlamıştı. Bu elçiler, gittikleri yerlerde büyük sempati ile karşılanıyor ve kurulan Mevlevî zâviyelerinde Hz. Mevlâna’nın fikirleri, Semâ ve müzik aracılığıyla kalpleri kazanıyordu.

Sultan Veled’in 1312 yılında vefatıyla Mevlevîlik Yolu’nun esasları büyük ölçüde belirlenmişti. Ondan sonraki lider, oğlu Ulu Ârif Çelebi (d. 1272), zaten babasının zamanında kendini yetiştirmiş ve Mevlevîliği Anadolu ve İran’da yaymak için çaba göstermişti. Sultan Veled’in liderliği ve sonrasındaki dönem, Mevlevîlik tarihinin en önemli evrelerinden biri olarak kabul edilir. Bu dönem, hem Mevlevîliğin kurumsal yapısının oluşumu hem de geniş çaplı yayılımı açısından kritik bir öneme sahiptir.

Özetlersek, Mevleviliğin ortaya çıkışı ve gelişimi, Hz. Mevlâna ve onun müritleri etrafında şekillenmiştir. Mevlâna’nın etrafında toplanan müritler, resmi bir tarikat olmaksızın onun ders ve sohbetlerine katılırken, Mevlevîlik, Semâ ve aşk gibi özgün ritüelleriyle kendine has bir yol izlemiştir. Hz. Mevlâna’nın vefatından sonra liderlik, ilk olarak Çelebi Hüsameddin’e, sonra Sultan Veled’e geçmiş ve bu dönemde Mevlevîlik, kurumsallaşma ve yayılma sürecine girmiştir. Sultan Veled döneminde Mevlevîlik, Anadolu’nun çeşitli yerlerine yayılarak geniş bir etki alanı kazanmıştır. Bu dönem, Mevlevîlik tarihinin en önemli evrelerinden biri olarak görülür, zira hem kurumsal yapının oluşumu hem de geniş çaplı yayılımı açısından kritik bir öneme sahiptir.

Kaynakça ve Ek Okumalar

Ankaravî, İsmail Rüsûhî: Risâle-i Usûl-i Tarîkat ve Bi’at, Süleymaniye Küt. Nâfiz Paşa Böl., no: 352, 1b-7b

Arpaguş, Sâfi, Mevlevîlikte Ma’nevî Eğitim, Vefa Yay., İstanbul, 2009

Asaf Hâlet Çelebi, Mevlânâ ve Mevlevîlik, Hece Yay., Ankara, 2002

Aşcı Dede, Aşcı Dedenin Hatıraları, Haz. Reşat Ekrem Koçu, İstanbul, 1960

Banoğlu, Niyazi Ahmed, “Atatürk ve Mevlâna”, Tarih ve Coğrafya Dünyası, Mevlâna Özel Sayısı, 15 Aralık 1959, s. 415-416

Çelebi, Esin, “Cumhuriyet Döneminde Mevlevîlik”, Yüzyıllar Boyu Mevlâna ve Mevlevîlik, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Uluslararası Mevlânâ Vakfı Yay., İstanbul, 2008, s. 32

Çilehâne Mektupları, Tahir Olgun, Haz. Cemâl Kurnaz, Gülgün Erişen, Akçağ Yay., Ankara, 1995

Demirci, Mehmet, Mevlânâ ve Mevlevî Kültürü, H Yay., İstanbul, 2008

Derman, M. Uğur, “Mevlevîlik ve San’at”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., İstanbul, 2002, ss. 203-212

Eflâkî, Şemseddin Ahmed, Menâkıbü’l-ârifîn, çev. Tahsin Yazıcı, Âriflerin Menkıbeleri, I-II c., İstanbul, 1986-1987

Gölpınarlı, Abdülbaki, “Mevlevîlik”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VIII. c., İstanbul, 1993, ss. 164-171

Gölpınarlı, Abdülbaki: 2006, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İnkılâp Yay., İstanbul, 2006

Hakâyık-ı Semâ, Hacı Feyzullah Efendi, çev. Mahmûd Celâleddîn,İstanbul, 1334-1336

İbtidânâme, Sultan Veled, çev. Abdülbaki Gölpınarlı, İbtidânâme, Ankara, 1976

Köstüklü, Nuri, Vatan Savunmasında Mevlevîhaneler, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005

Küçük, Sezai, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yay., İstanbul, 2003

Lewis, Franklin, Mevlânâ Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı, Kabalcı Yay., İstanbul, 2010

Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, Abdülbaki Gölpınarlı, İnkılâp Yay., İstanbul, 1983

Mevlevî Matbah-ı Şerif Terbiyesi, Ser-tabbâh-ı Dergâh-ı Mevlânâ Mustafa Nizâmeddin, SÜ Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü İhtisas Küt., Yazma no: 305

Mevleviyye Silsilesi, Seyyid Fâzıl Mehmed Paşa, Haz. Tahir Hafızalioğlu, İnsan Yay., İstanbul, 2010

Nablusî, Abdülganî, el-‘Ukûdü’l-lu’luiyye fî tarîki’l-sâdat’l-Mevleviyye, Şam, 1329 H.

Önder, Mehmet, “Mevlevîliğin Sistemleşmesi, Sultan Veled ve Diğer Postnişînler”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., İstanbul, 2002, ss. 131-150

Özönder, Hasan, “Mevlevî Dergâhlarında Mutfağın Önemi ve Âteş-Bâz Makâmı”, Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik, Karatay Bel. Yay., İstanbul, 2002, ss. 179-184

Sayar, Ahmet Güner, Osmanlıdan Cumhuriyete Portre Denemeleri, Ötüken Yay., İstanbul, 2000

Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyyân, Sâkıb Dede, I-III c., Mısır, H. 1283

Sipehsâlâr, Ferîdûn b. Ahmed, Risâle-i Sipehsâlâr be Menâkıb-ı Hüdâvendigâr, çev. Tahsin Yazıcı, Mevlâna ve Etrafındakiler, İstanbul, 1977

Şafak, Yakup, Mevlevî Gülbangleri, Konya İl Kültür ve Turizm Müd. Yay., Konya, 2010

Şimşekler, Nuri: 2004,  “Mevlevîliğin Tarihi Seyri”, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî-İnsanlığın Aynası, Editör: Ahmet Efe, Konya B. Şehir Belediyesi Yay., 313 s., Konya, 2004, ss. 145-165

Şimşekler, Nuri: 2007,  “The Spread of The Mawlawiyya and The Reasons for Its Spread in The Aegean Region in The XVIth Century”, Mevlâna Araştırmaları Dergisi-The Journal of Rumi Studies, Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., Yıl: 1, Sayı: 1, Mayıs 2007, ss. 143-158

Şimşekler, Nuri: 2009, “Sipehsâlâr, Ferîdun”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 2009, c. XXXVII, s. 260

Şimşekler, Nuri: 2011,  Mutfakta Pişen Canlar, Yüzyılların Birikimi Mevlevî Kültürü,Life Pro. Yay., Konya 2011

Tanrıkorur, Barihüda, “Mevleviyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2004, c. XXIX, ss. 468-475

Top, H. Hüseyin, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, Ötüken Yay., İstanbul, 2001

et-Tuhfetü’l-behiyye fi’t-tarîkati’l-Mevleviyye, Trabzonlu Köseç Ahmed Dede, Haz. Ali Üremiş, Serander Yay., Ankara, 2007

Uzluk, Şahabettin, Mevlevilikte Resim Resimde Mevleviler, İş Bankası Yay., Ankara, 1957

Topluluk önünde konuşma korkusu testi

Topluluk Önünde Konuşma korkunuzun seviyesini ölçmek ister misiniz?

Aşağıdaki her satıra 0 ile 4 arasında bir puan verin, sonra puanlarınızı toplayın.

Asla=0,
Nadiren=1
Bazen=2
Çok sık=3
Her zaman=4

Topluluk önünde konuşma yaparken veya böyle bir olasılık belirdiğinde
(   ) 1- Sesim titriyor/kısılıyor
(   ) 2- Nabız atışım hızlanıyor
(   ) 3- Ellerim ve/veya ayaklarım buz kesiyor
(   ) 4- Ağzım ve/veya boğazım kuruyor
(   ) 5- Zihnim boşalıyor
(   ) 6- Kendimi çok halsiz hissediyorum
(   ) 7- Ellerim terliyor/titriyor
(   ) 8- Midem bulanıyor
(   ) 9- Dudaklarım titriyor
(   ) 10- Nefes almakta zorlanıyorum/ nefes nefese kalıyorum
(   ) 11- Kekeliyorum
(   ) 12- Bacaklarım/dizlerim tutmaz oluyor
(   ) 13- Oradan kaçmak istiyorum
(   ) 14- Yüzüm kızarıyor
(   ) 15- Aşırı sinirli/tepkisel oluyorum

(   ) Toplam puanım

Topluluk_onunde_konusma_korkusuToplam puanınızı değerlendirin:
0-10 : Yaşadığınız sıkıntıyı fobi olarak değerlendirmek pek doğru olmaz. Belli nefes egzersizleri ve rahatlama teknikleri ile gerginliğinizi kolayca kontrol altına alabilirsiniz. Yaşadığınız olumlu deneyimlerle bu sorunu kendiliğinden aşmanız mümkün.
10-40: Üzerinizdeki duygusal baskıyı bir an önce çözümlemeniz gerek. Başınıza gelecekleri hayal ederek topluluk önünde konuşmaktan kaçmak korkunuzu büyütüp fobi haline dönüştürebilir. Bir uzmanla görüşmenizde yarar var.
40 ve üzeri: Ne yazık ki sorununuzu fobi olarak kategorize etmek hiç de yanlış olmaz. Mutlaka bir uzmanla görüşmeniz gerekir. Lütfen hemen bir uzmanla bağlantı kurun.

Daha ayrıntılı bir test yapmak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz. (İngilizce)

Eğer kötü bir sonuçla karşılaştıysanız korkmayın. Bu işe ilk başladığımda benim test sonucum 46’ydı, yani durum çok kötü. Şimdiki sonuç ise 2, o iki puan da nabız atışından geliyor :)

İlk zamanlar o kadar heyecanlanıyordum ki, bugünkü rahatlık halime gelmeyi hayal bile edemiyordum. Herhalde heyecanımı kontrol ederim, yine heyecanlanırım ama belli etmem diyordum ama şu an 1.000 kişinin önüne bile çıksam birebir konuşmalardaki gibi rahat hissediyorum. Bu harika bir duygu. Aşağıdaki video 2015 Aralık ayında, Denizli’deki bir seminerimden. Seminere 1.200 kişi katıldı ve birebir görüşmelerde nasıl rahatsam, 1.200 kişinin karşısında da o kadar rahattım.

Neyzen Hakan Mengüç Kanalı

Neyzen Hakan Mengüç ney, neyzen ve ney sesi…

Neyzen Hakan Mengüç YouTube kanalı 15 Nisan 2020’den itibaren Hakan Mengüç ve ekibi tarafından yönetilmektedir. Daha öncesinden sevenleri tarafından yönetilmekteydi.

Ney Sesi ile Terapi

Su ve Ney Sesi: Osmanlı’dan Günümüze Bir Şifa Yolculuğu

Osmanlı döneminde, su ve ney sesinin birleşimi, şifa arayışında önemli bir rol oynamıştır. Gevher Nesibe Şifaiyyesi, Manisa Bimarhanesi ve Mimar Sinan’ın eseri olan Sultan II. Beyazid Şifahanesi gibi birçok sağlık merkezinde bu iki element, tedavi süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kullanılıyordu.

Bu blog yazısında, bu geleneksel şifa yöntemlerinden ilham alarak hazırladığım 10 dakikalık özel bir kayıt paylaşıyorum. Kayıttaki amacım, su sesinin rahatlatıcı etkisi ve saba makamında üflediğim neyin huzur veren melodileriyle sizlere bir gevşeme anı sunmak. Yakın zamanda, daha uzun süreli versiyonları da sizlerle paylaşmayı planlıyorum. İyi dinlemeler dilerim.

Bu kaydı, etrafınızdaki diğer insanlarla da paylaşarak, onların da bu benzersiz deneyimden faydalanmalarını sağlayabilirsiniz.

Unutmayın ki bu tür müzikal uygulamalar, tıbbi tedavilerin yerine geçmez. Bunlar, tıbbi tedavinin yanında moral ve manevi destek sağlayarak, iyileşme sürecine katkıda bulunabilirler.

Osmanlı’dan günümüze ulaşan bu şifa geleneği, modern zamanlarda da değerini korumakta ve pek çok kişiye huzur veren bir alternatif olarak ön plana çıkmaktadır. Müziğin ve doğanın iyileştirici gücünü keşfedin ve bu eşsiz deneyimin parçası olun.